Erzurum Güncel- İşte o röportaj
Profesör Hakan Oruçkaptan, izlediğim beyin ameliyatını gerçekleştiren hoca.
Çok başarılı, alçakgönüllü, açıksözlü, sıra dışı
ve kural tanımaz bir cerrah. Bugün sizi onunla tanıştırıyorum…
Müthiş bir şeye tanık oldum!
Yok canım, o kadar da abartılacak bir şey değil...
Ünzile Tavlı’yı ameliyat etmeseydiniz n’olurdu?
Vücudunun diğer yanında da titremeler başlardı. Çünkü hastalığı parkinsona bağlı tremor. Sonra da yerinden kalkamaz ve yürüyemez hale gelirdi. Parkinson hastaları zamanla donup kalıyor.
Peki şimdi tamam mı, bitti mi? Bu titremeler tekrar gelmez mi?
Etmez. Başta, hareketlerinde yavaşlama olacak. Ama 3 ya da 6 ay sonra, her şey normale dönecek.
Öyleyse bu ameliyatlarda başarı oranı oldukça yüksek...
Evet, yüzde 80’in üzerinde. Biz aynı zamanda, halk arasında, “beyin pili takma” denilen ameliyatları da yapıyoruz. Onlar da başlangıçta başarılı ama parkinson ilerleyen bir hastalık olduğu için bir süre sonra o pil de yetersiz kalabiliyor, ameliyatın tekrarlanması gerekiyor.
Neden kaynaklanıyor?
Dopamin dediğimiz maddenin eksikliğinden...
Neden uyanık yapılıyor bu tremor ameliyatları?
Çünkü aynı anda test ediyoruz. Hedeflediğimiz noktanın yanında kol ve bacağa etki eden yollar var. Lezyonun 1-2 milim dışarıya kaçması, hastanın bir yanına felç inmesi demek. Tüm bunları doğru ayarlayabilmek için sofistike cihazlara ihtiyaç var. 450 bin Euro bu cihazlar. Çoğu özel hastanede de yok.
Şimdiye kadar bu tür kaç ameliyat yaptınız?
300’ün üzerinde...
Her seferinde korkuyor musunuz? Yoksa beyin cerrahları korkmaz mı?
(Gülüyor) Bir miktar korku oluyor. Bize kolay hasta gelmez. Genelde kompleks vakalar. Her ameliyat meydan muharebesine çıkmak gibi. Geçenlerde 35 haftalık hamile bir hasta geldi. Bir gözü kapanmıştı. Önce doğumunu yaptırdık, bebeği aldık, sonra hipofize girip, beynindeki sorunu çözdük. Gözü açıldı. Bebeğin de sağlığı iyi...
Ünzile Tavlı’nın rahatsızlığının psikolojik olduğu düşünülmüş, iki sene zaman kaybedilmiş...
Hiç sormayın! Bir ülkede her yerde tıp fakültesi açılırsa böyle olur...
BU KOŞULLARDA BEYiN CERRAHI OLMANIN MANASI YOK
Sizin bir hayatınız var mı?
(Gülüyor) Yok. İlk karım zaten bu yüzden boşadı. Zordur beyin cerrahlarıyla evli olmak, aile kurmak. Meslek her şeyden önce gelir. Mecburen öyle. Söz konusu olan hastanın hayatı, “Gelmeyeceğim, yapmayacağım” demek mümkün değil. İkinci eşim diplomat olduğu için sürekli yurtdışına gidip geliyor. Arada mola verdiğimiz için evliliğimiz sorunsuz ilerleyebiliyor.
Beyin cerrahları nasıl insanlar?
İnsan kendi egosunu tatmin etmek için beyin cerrahı olur. Yoksa enayi mi niye olsun? İşin gerçeği, ben beyin cerrahlarının çok sağlıklı insanlar olduklarını düşünmüyorum. Bir miktar psikopat olmaları doğal. Hep kendilerini hissetmek isterler. Daha öğrenciyken egolarını beslemeye başlarlar. Ve başarıya aç insanlardır. Bir şekilde başarılı olurlar da. 7 yıllık asistanlığımda günde 16-17 saatim hastanede geçerdi. İki günde bir de nöbete kalırdım, hastaneden çıkmazdım. Üzülerek söylüyorum, radyolog, dermatolog olmak yerine, bugünkü koşullarda beyin cerrahı olmanın bir mantığı yok. Birinci derecenin dördüncü kademesindesiniz. Maaşınız bile farklı değil...
Hastanız ölürse suçlu hissedersiniz
Hasta kaybedince, kolunuz kesilmiş gibi hissedersiniz. Hasta yakınlarına önceden ne kadar bilgi verirseniz verin, onlara karşı mahcubiyetten öte bir his kaplar içinizi. Kendinizi suçlu hissedersiniz. Elinizden geleni yaptığınız halde. Bir de tabii yenilmiş. Bir meydan muharebesi dedik ya, girdiniz, kazanamadınız...
DOĞRU OLMAYAN ŞEYLER DE YAPTILAR
70’e yakın kompleks ameliyat bekleyen hasta var. 1.5 yıldır bekliyorlar. Yakınlarıyla birlikte 2000 kişi mağdur. Yaptıkları iyi şeyler de var tabi. Eskiden SSK’sı olan bir hasta, doktorun muayenehanesine gitmeden devlet hastanesine sevk edilemezdi. Bunu kaldırdılar. Bir sürü doğru şey yaptıkları gibi, bir sürü de doğru olmayan şey yaptılar...
Lösemiydim. Hem doktor hem hasta açısını yaşadım
“Ya ben de hastalanırsam bir gün” diye siz hiç korkmadınız mı?
Hastalandım zaten. Lösemiye yakalandım. 22 sene önce 22 kişi tedavi gördük Amerika’da. 21’i hayatını kaybetti, geriye bir ben kaldım. Ben hasta da oldum, doktor da oldum. O yüzden de hasta-doktor ilişkisine farklı yaklaşabiliyorum.
Kanser tedaviniz ne kadar sürdü?
1 yıl.
Tek sizin hayatta kalabilmenizi neye bağlıyorsunuz?
Şans! Şansım yaver gitti. Oysa ne kadar pis şey varsa yapıyordum...
Neler geçti o dönem aklınızdan?
Oooo çok şey. Her hasta gibi, “Neden ben?” dedim başta. İsyan ettim ama sonra kabulleniyorsunuz ve bakıyorsunuz yaşam devam ediyor, bir şekilde adapte olursunuz. Artık kontrollerimi 4 yılda bir yapıyorum...
O dönem öleceğinizi düşündünüz mü?
Tabii. Hatta Tanrı’yla pazarlık bile yaptım.
Nasıl? “Beni kurtar, ben de bir sürü insanın hayatını kurtarayım” mı dediniz...
Onun gibi bir şey. Tanrı’nın varlığıyla ilgili sorgulamalarım vardı. Artık yok.
Sigara içmiyorsunuz değil mi, bıraktınız, sağlıklı bir hayat sürüyorsunuz?
(Gülüyor) Hayır, içiyorum. Bir cerrah için iki ameliyat arasında en güzel şey, kahve ve sigaradır. Bazı şeyler, bence şehir efsanesi. Sigara içmek akciğer kanseri yapar, kabul ediyorum ama ben lösemiydim ve sigaranın lösemiyle ilgisi yok. Nüksedecekse, eder.
O KADAR UCUZ DEĞİLİM!
Hacettepe, benim bildiğim tıpta bir ekol. Siz neden oradan ayrılıp, özel bir hastanede çalışmaya başladınız?
- Bu yeni yasa nedeniyle Hacettepe’de ameliyat yapamadım, yaptırmadılar. Bakanlıktan “Yapın” kâğıdı geldi. Rektör de “Yap” dedi ama bu kez bölümdekiler, haklı olarak, “Yasa var yapamazsın!” dediler. Muayenehane açınca, iyi kötü para kazanıyorsunuz. Öte yandan “performans” denen saçmalığın içinde, insanlar ancak üç kuruş para kazanıyorlar. Ben de 2011’in sonunda muayenehane açtım. O güne kadar yoktu. Döner sermaye içerisinde aldığımız para bize yetiyordu. Zengin değildik ama makul sınırlar içerisinde yaşıyorduk. Bakanlığa da söyledim ama “Yok biz seni 6 bin liraya çalıştıracağız” dediler, ben de “O kadar ucuz değilim!” dedim. Hayatımı değiştirdim, İstanbul’da taşındım bu hastanede çalışmaya başladım...
BİZLER TANRI DEĞİLİZ
Bizler tanrı değiliz. Hastalara da diyorum. “Ben tanrıyım” desem komik olur. O şova girer. Bir yerden sonra, bir takım şeyleri değiştirme şansımız yok. Kötü huylu beyin tümörü olan bir hasta geliyor mesela. Onun yaşam kalitesini, yaşam süresini kurtarmaya yönelik bir hareket yapıyoruz. Bunu da hasta yakınlarına söylüyorum. Ama yine de cerrahtan çok şey bekliyorlar. Elimizden geleni yapıyoruz. Ama ne yaparsak yapalım bazı şeyleri değiştirme şansımız yok...
Ayşe ARMAN