Erzurum ve Türk boksuna 1980’li yılların son çeyreği ile 1990’lı yıllarında atını altın harflerle yazdıran Mehmet Ali Uçar, yakalandığı müzmin kanser hastalığını, ringlerdeki rakipleri gibi nakavt ederek eski sağlığına kavuştu. 1986 yılında başladığı boksu, 1999 yılında bırakmak zorunda kalan Uçar, bugün bile birkaç aylık antrenman sonunda ringlere çıkabileceğini söylüyor. Erzurum’a ve Türkiye’ye birçok ulusal ve uluslararası şampiyonalarda madalya kazandıran eski Milli Boksör Mehmet Ali Uçar, yakalandığı Nazofarinks SA hastalığını nasıl nakavt ettiğini anlattı. Profesyonel boksta Avrupa Şampiyonu ve aynı zamanda Türkiye’nin gururu Sinan Şamil Sam’ın en yakın arkadaşlarından birisi olan ve onunla defalarca karşı karşıya maç yapan Mehmet Ali Uçar, boksa başlamasını ve yakalandığı amansız hastalığı nasıl nakavt ettiğini anlattı. İşte kişiliği ile sporu ile kendisinden sonra gelen sporculara örnek olarak gösterilen eski Milli Boksör’ün hayat hikayesi: YAYLALARDA BAŞLAYAN KUZU ÇOBANLIĞINDAN DÜNYA ŞAMPİYONLUĞUNA… 1970 yılında Ocak ayının ilk gününde Çat´ın Şeyhhasan köyünde dünyaya geldiğini söyleyen Mehmet Ali Uçar, çocukluğunun, ailesine tarlalarda yardım ederek geçtiğini ve zaman zaman da köydeki kuzuları otlattığını belirterek, “15 yıllık köy hayatından sonra ağabeyim Binali Uçar, Et Balık Kurumu´nda memur olduğu için beni yanına aldı. Akrabamız olan eski milli boksör Ruknettin Okçu’nun tavsiyesi ile boksa başladım. Yolspor´da boks yapan eski boksörler Türkiye Şampiyonu İsmail Sürha ile Zeki Tavlubıyık´ın sahip çıkması ile Yolspor’da boksa başladım. Antrenör Adnan Kul ile Cahit Himoğlu´nun gözetiminde antrenmanlara başladım. İlk resmi maçımı 1986 yılında 16 yaşında iken Rize´de yaptım. Grup maçlar idi, 71 kiloda ringe çıktım ve üçüncü oldum. Bir yıl sonra da Nazif Kuran´ın nezaretinde 71 kilodan 81 kiloya çıkarak, Hatay´da Gençler Türkiye Şampiyonası´nda ringe çıktım ve birinci oldum. Ondan sonra boksa dört elle sarıldım ve Nazif Kuran´ın antrenörlüğünde çıktığım bütün maçları kazandım. 5 tane Türkiye Şampiyonluğu, 7 Türkiye İkinciliği aldım. Uluslararası 1989’da Yugoslavya’da Belgrad Boks Turnuvası’nda ikinci, 1990’da Romanya Altın Kemer Boks Turnuvası’nda üçüncü, Uluslararası Atatürk Kupası birincisi, Uluslararası Ahmet Çömert Boks Turnuvası´nda 3 kez üçüncü, bir kez de ikinci; 1998’de ise, Rusya´da yapılan uluslararası Sivas Topan Turnuvası’nda finalde kaybederek ikinci oldum. 1999’da da, Türkiye Şampiyonu olduktan sonra boksu bıraktım.” diye konuştu. ERZURUMLU MİLLİ BOKSÖR, JUBİLE MAÇINI SİNAN ŞAMİL SAM İLE YAPTI… Jubile maçında, Sinan Şamil Sam’la ile Erzurum’da karşı karşıya geldiğini hatırlatan Erzurumlu Milli Boksör Mehmet Ali Uçar, “Sinan ile Atatürk Kupası´nda karşı karşıya geldim ve o maçı sayı ile kaybettim. Milli takım seçmelerinde iki kez berabere kaldım. 1985- 1990 arası Yolspor’da, 1990- 1999 yılları arasında da DSİspor´da boks yaptım.” dedi. “Boksör olmasaydım sporcu olarak yüzmeyi tercih ederdim, sporcu da olmasaydım esnaf olurdum.” diyen M. Ali Uçar, 1987’de hiç aklında yokken memuriyete başladığına dikkati çekerek, Sağlık İl Müdürlüğü´nde memur olarak göreve başladığını dile getirdi. Uçar, hedefinin, Salğıkspor bünyesinde boks takımı kurup, geleceğin şampiyonlarını yetiştirmek olduğunu söyledi. 1996 yılında Cemal Kamacı ile Kemal Solunur’un, kendisine profesyonel boks teklifinde bulunduklarını anımsatan Uçar, “O zaman Sinan ile milli takım seçmelerine katılmıştım. Beni izleyip beğenmişlerdi. Bana iki yıl Almanya’da profesyonel olarak bu sporu yaptıktan sonra kazanacağım parayla sülalemin hayatını ekonomik anlamdma kurtarabileceğimi söylediler, ama ben riske girmek istemedim. Zaten memuriyete yeni başlamıştım, garanti bir işim vardı.” ifadelerini kullandı. “DOKTARLAR, 6 AYDAN FAZLA YAŞAYAMAYACAĞIMI SÖYLEDİLER, DAHA DA HIRSLANDIM” Boksla geçen uzun yılların ve ardından gelen memuriyetin, 1999 yılında yakalandığı bir hastalık yüzünden adeta kabusa dönüştüğünü ifade eden Erzurumlu Milli Boksör Mehmet Ali Uçar, “Burnumda tıkanma, kulakta işitme kaybı başlamıştı. Erzurum´da ilk muayenemi oldum. Rahatsızken iki maç yaptım, buna rağmen maçlarımı kazanarak Türkiye Şampiyonu oldum, ama maçlarda bayağı zorlandım. Şampiyonanın ardından gece sabaha kadar yatamadım, hastaneye gittim. Numune Hastanesi´nde muayene oldum, kesin sonuç alınamayınca Araştırma Hastanesi´ne gittim. Orada kanser olduğum ortaya çıkmış. Kitle, burnumun sağ kanat kısmının altındaydı. Nazofarinks SA teşhisi konulmuştu. Bana söylememişler, ama yakınlarıma söylemişler. Yakınlarıma ‘bunun tedavisi yok, 6 ay ancak yaşar demişler’ Ben de boksu Sinan Şamil Sam ile yaptığım jubile maçı ile noktaladım. İki ay sonra bana durumu anlattılar, ben de Ankara´ya Hacettepe´ye gidip tedavi olmaya başladım. 2000 yılında 6 ay tedavi oldum, 2002’de de aynı tedaviyi gördüm. Allah´a şükür şuanda çok sağlıklıyım. Şu ana kadar da, herhangi bir rahatsızlık hissetmedim.” diye konuştu. “TEDAVİ SÜRECİ ZORLU GEÇTİ, AMA İNANCIMI HİÇ KAYBETMEDİM” Tedavi süresince bayağı zorlandığına dikkati çeken Uçar, “Radyoterapi, Kemoterapi tedavisi oldum, bunlar çok ağır tedaviydi. Manevi gücümle mücadele ettim, moralimi bozmadım, Allah´a şükür şuan sağlığım çok iyi. Hastalıktan da korkmuyorum. Bu hastalık beni manevi yönden daha çok güçlendirdi, eski hayatımdansa şu anki hayatımdan daha çok mutluyum. Boks camiası da manevi olarak yanımdaydı. Hepsinden Allah razı olsun. Ayrıca Erzurumlu bütün hemşehrilerim de yanımda oldu.” dedi. “MAĞLUP ETTİĞİM RAKİBİNİN ELİNİ ÖPÜP, ÖZÜR DİLEDİM” Mehmet Ali Uçar, boks hayatı süresince başından geçen ve halen unutamadığı bir anısını ise şöyle anlattı: “1990 yılında askerdim. Silahlı Kuvvetler adına ringe çıkıyordum. Beraber aynı kulüpte spor yaptığım Abdullah Yıldız ağabey vardı, onun yanında boksa başlamıştım. Bununla Türkiye Şampiyonası´nda Aydın’da finalde karşılaştık, benim durumum ona göre iyiydi. Maç yaparken ikinci rauntda iki sert yumrukla Abdullah ağabeyin burnundan kan açıldı. İkinci yumruğun peşine dizlerinin üstüne düşerken ayakta beline sarılıp tuttum. Hakem de maçı bitirdi, elimi havaya kaldırdıktan sonra rakibim Abdullah ağabeyimin elini öpüp, özür dilemiştim. O da hoş karşılayarak ´bu spordur, olur´ demişti. Bunu hiç unutamıyorum.”Albayrak