Erzurum Güncel- Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Direktörü Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl ve Araştırma asistanı Ülkü İstiklal Mıhçıokur tarafından hazırlanan “Kredi Derecelendirme Kuruluşları: Alternatif Arayışlar” adlı bu raporda; Kredi derecelendirme sektörünün oligopolistik yapısının sakıncaları nelerdir? Bu kuruluşlara yöneltilen eleştiriler nelerdir? Uluslararası sistemde bu kuruluşlara olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik ortaya çıkan çabalar neler olmalıdır? Türkiye’de yeni kredi derecelendirme kuruluşları kurulmalı mı? Nasıl ve kim tarafından kurulmalıdır? Sorularına cevap aranmaktadır. Bu raporda öne çıkan noktalar;1.Kredi derecelendirme kavramı, açılacak kredilerin, zamanında ve tam olarak geri ödenmesi ihtimali hususunda uluslararası sermaye piyasalarındaki ölçütlere uygun ve objektif bir ölçü sağlamak amacıyla, borçlunun ihraç ettiği menkul kıymetlere yatırım yapılması halinde, yatırımcının bundan dolayı yükleneceği riskin belirlenmesidir.2.Bu nedenle kredi derecelendirme kuruluşlarından, yatırımcılara geleceğe yönelik yol gösterici bir rol üstlenmeleri beklenmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşları sahip oldukları piyasa bilgisiyle piyasa aktörlerine aktaracakları bilginin, geleceğe yönelik doğru sinyalleri içermesi gerekmektedir. 3.Derecelendirmeye olan bağımlılıktaki artış ve sektörün oligopolistik yapısı nedeniyle bu kuruluşlar, ekonomik krizleri derinleştiren bir unsur olarak görülmüştür. Kredi derecelendirme kuruluşlarına duyulan güveni azaltan bu durum, söz konusu kuruluşların yeniden düzenlenmesi ve şeffaflıklarının artırılması gerekliliğini gündeme getirmiştir.4.Ülkelerin finansal yapısı ve ekonomik göstergelerinde önemli bir değişiklik olmamasına rağmen ülke notlarının bir seferde birden çok indirimleri, yapılan derecelendirmenin sağlıklı olmadığı ya da verilen notların güvenilir olmadığı yönündeki endişeleri arttırmıştır.5.Kredi derecelendirme kuruluşlarına gereksinim duyulmasının sebebi mevcut bilgilere ulaşabilmekten çok derecelendirdikleri finansal varlıkların gelecekteki durumlarına ilişkin sağlıklı ve gerçekçi sinyaller vereceği beklentisi olmuştur. Bu anlamda kredi derecelendirme kuruluşlarının hazırladıkları raporların doğru bilgiyi yansıtması hem derecelendirme kuruluşu hem de derecelendirilen ülke ve firma açısından çok önemlidir.6.Kredi derecelendirme her ne kadar bir görüş niteliğinde olsa da verilen notlar, yatırımcıların yatırım kararlarını etkileyebilmektedir. Aynı zamanda yerli yatırımcıların iş yapması, yurt dışından kredi almaları, tahvil satmaları ve yurt dışı finansmanı isteyen büyük altyapı projelerinin düşük finansmanı gibi yatırıma dair finansal kaynakların hepsi bu kuruluşların verdikleri notlardan etkilenmektedir.7.Başta ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesindeki fonlar bu notlara göre değerlendirilmektedir. Bu nedenle kredi derecelendirme, siyasi ve politik savaşın silahı haline gelebilmektedir. Avrupa ve ABD’deki fonların içtüzüğünde yer alan yatırım yapılabilir seviyede olan ülkeye yatırım yapılması şartı, fon arz ve talep edenleri derecelendirmeye bağımlı hale getirmektedir. Örneğin Amerika’daki bireysel emeklilik fonları gibi trilyon dolarlık dev yatırım fonlarının başka bir ülkeye yatırım yapabilmesinin şartı, ülke derecelendirme notunun en az yatırım yapılabilir seviyede olmasıdır. Bu nedenle, Türkiye gibi uluslararası kabul gören kredi derecelendirme kuruluşları tarafından yatırım yapılabilir seviyede olmayan ülkelere fonların girişi engellenmektedir. Bu ülkeler yatırım yapılabilir notu aldıklarında söz konusu fonlar çözülecek ve ülkeye düşük maliyetli önemli bir kaynak sağlanmış olacaktır. Bu nedenle kredi derecelendirmenin notu hem borçlanma maliyetlerini hem de yabancı fonların ülkeye girişini etkilemektedir.8.Bu kuruluşların gelirleri yaptıkları derecelendirmeden çok tahvil ihracından elde ettikleri pay daha fazladır. Bu durum söz konusu kuruluşların uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda hizmet verdikleri şeklinde eleştirilere neden olmaktadır. 9.Kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelendirme metodolojisinde ağırlıklı olarak finansal göstergelerden yola çıkılarak yapılan bir görüş olmasına rağmen, sübjektif ve objektif unsurları arasında net sınırlar bulunmamaktadır.10.Kredi derecelendirme kuruluşlarının geleceğe yönelik güvenilir bilgi sağlamamalarının yanı sıra, mevcut objektif unsurlarına dayanarak yaptıkları değerlendirmelerde ele aldıkları objektif kriterlere göre verdikleri notların tutarsız olduğu görülmektedir.11.Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeye aldıkları kriterlerdeki bu uyumsuzluk, analistlerin sübjektif yargılarını daha ön planda tutarak karar verdiklerini, bunun da kredi derecelendirme kuruluşlarının kredibilite ve geleceğe yönelik uyarı mekanizması işlevinin güvenilirliğini yitirmesine neden olmuştur. 12.2008 küresel krizi öncesinde derecelendirme kuruluşlarının uzun vadeli tahminlerde, özellikle krizden ağır yara alan ülkelere verdikleri kredi notları, bu kuruluşların analiz ve tahminlerinde tutarsızlıkların olduğunu ortaya koymuştur. Küresel krizin sorumlusu olarak görülen kredi derecelendirme kuruluşlarına yönelik eleştiriler Euro Bölgesi’ndeki borç krizleriyle yeniden gündeme gelmiştir. 13.Türkiye için kredi notu süreci 1991 yılına dayanmaktadır. Türkiye’nin geçmiş yıllar itibariyle kredi derecelendirme notları ilk derecelendirilme yılı olan 1992 ve 1993 yılları haricinde sürekli olarak yatırım yapılabilir seviyenin altında tutulmuştur. 14.Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları 1990’lı yıllara gelinceye kadar gelişmekte olan ülkeleri derecelendirmedikleri için mevcut metodolojileri ülkelerin sağlıklı değerlendirilmesine elverişli bir nitelik taşımamaktadır.15.Türkiye’nin ekonomik göstergeleri birçok ülkeden iyi durumda olmasına rağmen kredi notu haksız bir şekilde uzun süredir “yatırım yapılamaz” seviyede tutulmaktadır. Bunun da ülkeye maliyeti çok ağır olmuştur.16.Piyasayı oldukça geriden takip etmeleri ve bu nedenle ekonomik sorun yaşayan ülkenin kredi notunda yapılan ani değişikliklerin piyasa algılamasını büyük ölçüde bozma potansiyeli, kredi derecelendirme kuruluşlarının sistemik açıdan krizi etkiledikleri algısını oluşturmuştur. Herhangi bir kredi derecelendirme kuruluşunun sübjektif yargısına ihtiyaç bırakmayan, bir ülkenin borcunu veya faizini ödeme riski için kredi derecelendirme kuruluşlarından daha güncel kredi notları veren CDS’ler, ile kredi derecelendirme kuruluşlarının notları karşılaştırıldığında, piyasanın kredibiliteye verdiği not ile kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği not arasında büyük fark olduğu görülmektedir. Türkiye’nin gerçekleştirmiş olduğu ekonomik, finansal ve siyasi istikrar piyasalar tarafından kabul görürken, kredi derecelendirme kuruluşları piyasadaki bu kredibiliteyi kredi notuna yansıtmadıkları görülmüştür. 17.Kredi derecelendirme kuruluşlarının uzun dönem projeksiyonlarını göz önünde bulundurduklarını iddia etmelerine rağmen bu kadar uzun bir süre CDS’lerden kopuk olmaları geleceğe yönelik uyarıda bulunma özelliklerini kaybettiklerinin bir göstergesidir.18.Türkiye örneği kredi derecelendirme kuruluşlarının ülkelerin temel ekonomik, finansal ve politik unsurlarını izlemede piyasanın gerisinde kaldığını ve piyasa göstergelerinin ülke riskine karşı çok daha dinamik bir uyarıcı olduğunu göstermektedir CDS primleri yatırımcıların Türkiye’nin kredibilitesine inandıklarının bir göstergesidir. Türkiye ekonomisine duyulan bu güven yabancıların çok düşük bedelden sigorta yapmalarını beraberinde getirmektedir. Piyasaların Türkiye’ye verdiği notu kredi derecelendirme kuruluşları dikkate almayarak, Türkiye’nin notunu artırmamışlardır.19.Finansal piyasaların girift ve karmaşık yapıda olması sebebiyle artan sistematik risk ihtimali derecelendirme kuruluşlarının süreç boyunca çok hassas olmasını gerektirmektedir. Türkiye’de kredi derecelendirme, düzenleyici kuruluşlar tarafından zorunlu kılınmadığı için kredi derecelendirme kültürü henüz oluşmamıştır. Bu kültürün oluşabilmesi için derecelendirme kuruluşların yanı sıra düzenleyici kuruluşların daha aktif rol alması gerekmektedir.20.Kredi derecelendirme kuruluşları uzun yıllardır aynı metodolojiyi kullandıklarından dolayı değişen konjonktürel ortama uyum sağlayamadığı konusunda eleştirilmektedir. Ayrıca, ülkelerin yapıları birbirinden farklı olduğundan dolayı tüm ülkelere uygulanan tek bir metodoloji finansal sisteme uyum sağlayamamıştır.21.Mevcut konjonktürde büyüme artık gelişmekte olan ülkelerde devam ederken, gelişmiş ülkelerin büyüme potansiyeli durma noktasına gelmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinin mevcut durumu bunun en açık göstergesidir. Yaşanan ekonomik krizlerle birlikte dünyada ekonomik güç dengesi değişmeye başlamış ve bu bağlamda Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler daha fazla söz sahibi olmaya başlamıştır. Derecelendirme kuruluşları, bu değişimleri izlemedikleri ve kriterlerini değiştirmediklerinden dolayı değişen dünya koşullarına uyum sağlayamamışlardır. 22.Analistlerin tecrübesizliği derecelendirmede büyük öneme sahip olan sübjektif faktörlerin derecelendirme notuna yanlış yansımasına sebep olabilmektedir. Ülkeyi ve ekonomik koşullarını tanımayan analistler gelişmekte olan ülkeleri oryantalist bir yaklaşımla değerlendirmektedir. 23.Dünya genelinde başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede kredi derecelendirme kuruluşlarına alternatif oluşturma çalışmaları başlamıştır. Kredi derecelendirme kuruluşları ile ilgili beklenti ve uyum çerçevesinde bazı G-20 zirvelerinde derecelendirme kuruluşlarına aşırı derecede bağlılık konusunda önlemler alınması gerekliliği her fırsatta dile getirilmiştir. 24.Türkiye’deki kredi derecelendirme sektörünün düzenlenmesi ve ulusal derecelendirme kuruluşlarının önünün açılması gerekmektedir.25.Türkiye’nin bölgede sağladığı politik güç, ekonomik boyuta taşınmalı ve kredi derecelendirme konusunda lider konumda olmalıdır. Bu kapsamda İstanbul Finans Merkezi’nin (İFM) kurulması ile finansal enstrümanların çeşitlenmesi bu enstrümanlara kredi notu derecelendirmesi getirilmesi zorunluluğu, alternatif derecelendirme kuruluşların kurulmasını zorunlu hale getirmiştir. Bu da hem ulusal kuruluşların (kurulacak-mevcut) güçlenmesine hem de mevcut uluslararası derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılığın azaltılmasını sağlayacaktır. Alternatif olarak, ya Türkiye Bankalar Birliği tarafından kurulacak bir kredi derecelendirme kuruluşu ya da İslami Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu (IIRA) gibi bölgesel derecelendirme kuruluşu desteklenerek derecelendirme sektörünün oligopol yapısı kırılmalıdır.26.Türkiye’ye uluslararası sermaye akışının olmasının önünde en büyük engellerden birisi olarak görülen kredi derecelendirme notunun yatırım yapılabilir seviyeye çıkması Türkiye’nin son 10 yılda ekonomide gerçekleştirdiği performansın sürdürülebilirliği açısından hayati önem taşımaktadır. Bu nedenle, Türkiye kredi derecelendirme kuruluşlarının kurulması konusunda da öncü görev üstlenmelidir. 27.Ulusal kredi derecelendirme kuruluşlarının yerelde güçlü olması, beraberinde uluslararası alanda güçlü olmayı getirecektir. Uluslararası alanda kredi derecelendirme yapmaya başlamak bu kuruluşlar için referans olacak ve aynı zamanda bu kuruluşların portföyünü ve itibarını artıracaktır. Bunun yanı sıra ülke derecelendirmesi yapabilecek seviyeye gelen bu ulusal derecelendirme kuruluşlarının itibarı uluslararası anlaşmalarla artırılmalıdır.28.Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının raporları ile geleceğe yönelik tahminlerinin uyuşup uyuşmadığı sıkı bir şekilde izlenmeli, gerektiğinde firmalara yaptırım uygulanabilmeli, hızlı bir şekilde geri bildirim yapılmalıdır. Aynı zamanda bu kuruluşların yazdıkları ülke raporları geçmişe dönük olarak incelenmeli ve bu raporlardaki öngörülerin doğru çıkıp çıkmadığı tespit edilerek bu kuruluşlara izah edilmelidir. Bu kuruluşlara yönelik bu uygulama ülke derecelendirmesinde daha hassas davranmalarına katkı sağlayacaktır. 29.Hazine müsteşarlığında kredi derecelendirmeye yönelik uzman kişilerden oluşan bölümler kurulmalıdır. Bu bölümler, derecelendirme kuruluşlarının verdiği notları analiz ederek, metodolojide ve öngörüde yaptıkları hataları tespit ederek yatırımcıları bilgilendirmelidir. Böylece bu kuruluşlarla müzakere gücü kazanılacaktır.