"Kaddafi rüşveti" ülkeyi sarsıyor!

Sarkozy'nin 2007 yılı seçimleri için Libya eski devlet başkanı Kaddafi'den usülsüz para aldığına yönelik suçlamalardan dolayı gözaltına alınması, Fransa siyasetinde Libya dosyasının kapanmadığını gösteriyor -

Erzurum Güncel- Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Nicolas  Sarkozy, Fransız siyasetinde yıldızı aniden parlayan birisi olarak kabul edilir.  Sarkozy, Sefarad Yahudi kökenli göçmen bir ailenin çocuğu olarak başarılı geçen  bir eğitim hayatından sonra, 23 yaşında avukat olarak hayata atıldı. Politikaya  duyduğu derin ilgi sonucunda 28 yaşında Neuilly Sur Seine Belediye Başkanı olarak  Fransız siyasetine girdi. 

Basamakları hızla tırmanıp 5 yıl sonra milletvekili, 8 sene sonra da  1996’da hükümet sözcüsü olarak siyasetin merkezine yerleşti. Elde ettiği güce  dayanarak mı bilinmez, karizmatik lider Jacques Chirac ile ters düştü ve bunun  sonucunu 6 yıl boyunca etkisiz kalmakla ödedi. Nihayet yine kendisine ihtiyaç  duyulmuş olmalı ki 2002’de İçişleri Bakanı daha sonra da Endüstri Bakanı olarak  görev yaptı. Başkanlık seçimlerinin yaklaştığı günlerde, Fransa’da meydana gelen  sokak olaylarının gölgesinde, Fransız halkına değişim vaadiyle Merkez Sağ  Parti’den başkanlığa adaylığını açıkladı. Belki de başkanlık seçimleri tarihinde,  en fazla vaatte bulunan aday olarak kabul edilmektedir. Sarkozy, tabiatı ve  vaatleriyle kendisini halka karşı sorumluluk noktasında iyice bağlamış oldu.  İşsizlik oranını düşürme, kişi başına düşen geliri arttırma, daha güvenlikli bir  yaşam gibi konular en fazla vurguladığı hususlar oldu. Neticede başkanlık  seçimini, 6 Mayıs 2007’de ikinci turda yüzde 53 oranına tekabül eden yaklaşık 19  milyon oy alarak kazandı.

Sarkozy, özellikle seçim kampanyası boyunca "Birlikte Her Şey Mümkün"  sloganıyla kitleleri inandırmış ve sorunlu olan ekonomi konusunda halkın  beklentilerini artırmıştı. Bu sosyo-psikolojik ortamda 4 yıl boyunca hiçbir  varlık gösteremeden, nerdeyse başkanlık sürecini bitirmek üzereyken, birden  Tunus’ta patlak veren halk ayaklanması sonucunda adeta unutulmak üzere olan  Sarkozy yeniden gündeme oturdu. Sarkozy, yerinde bir hamleyle, Fransa'ya sığınmak  isteyen Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin’e destek vermedi. Böylece demokrasi  isteyen Tunus halkının geç de olsa yanında yer aldığını gösterdi. Bir anda  Sarkozy, Arap Baharının merkezinde yer alan lider durumuna geldi. İç siyasette de  bunu fazlasıyla kullanmaya başladı. Zira Afrika, Fransa için iç siyasette de  etkin olacak kadar hayati öneme sahip bir kıta. Mamafih, içteki etkisizliğini,  Afrika’daki siyasetiyle örtmesi imkan dahilindeydi. Neticede bir Afro-Sarkozy  politikasının Quai d’Orsay’de de kabullenildiği anlaşılmaktadır.

Arap Baharı ile Libya - Fransa ilişkileri

Arap Baharı, Libya’ya sıçrayınca olaylar daha da vahim bir hal aldı.  Fransa’da Libya ile ilişkilerin mahiyeti tartışılmaya başlandı. Kaddafi’nin  Aralık 2007’de Paris’te Sarkozy tarafından karşılanışı hafızalarda canlandı.  Kaddafi samimi bir şekilde karşılanmış ve bunun sonucunda Hotel Marigny’de,  Elysee bahçesinde 5 gün boyunca Bedevi çadırında konaklamasına sempati ile  karışık bir üslupla mukabelede bulunulmuştu. Görüntülere bakılırsa iki lider  arasında sıradan olmayan bir samimiyet söz konusuydu. Zira diplomatik  protokollere sıkı sıkıya bağlı olan Fransa Hariciyesinin bu denli bir uygulamayı  kabullenmesi ilginç karşılanmıştı.

Ancak Arap Baharı ile birlikte artık Sarkozy- Kaddafi arasında hazan  rüzgârları esmeye başladı. Fransa Afrika’da etkin olmak ve varlığını sürdürmek  için aktif bir politika izlemek zorunda olduğu stratejisini benimsemiş olmalı ki,  Sarkozy her ne pahasına olursa olsun Kaddafi’nin Libya’dan gitmesi gerektiğini  bunun için de güç kullanmaktan çekinmeyeceğini bildirerek etkisi hala devam eden  bir bombanın da fitilini ateşlemiş oldu. Dönemin Dışişleri Bakanı Alain Juppé,  Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Mart 2011’de 1973 sayılı çözüm önerisi  sunmuş ve netice alamamaları durumunda da tek başlarına Bingazi Halkı’na destek  olacaklarını ve Kaddafi güçlerini durduracaklarını bildirerek, Fransa’nın son  sözünü söylemişti. Neticede ilk darbenin ardından Türkiye’nin de devreye  girmesiyle Libya harekâtı Fransız müdahalesinden çıkıp NATOmüdahalesine evrildi  ve böylece Kaddafi hikâyesi ebediyyen sona ermiş oldu.

Sarkozy’nin Libya’ya müdahalesi iki amaca yönelikti. Birincisi  Fransa’nın Kuzey Afrika’daki etkinliğini artırmak, ikincisi de iç politikada hala  'ben varım' mesajı vermekti. Ancak geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki Sarkozy  başka bir hesabı da kapatmak için Kaddafi’yi bitirmek istedi. Bitti sanıldığı bir  dönemde aniden Ziad Takieddin adında Lübnan asıllı bir aracının 2013’te ortaya  çıkıp, 2007’deki seçimlerde Libya’dan Sarkozy ve partisine seçim kampanyası için  milyonlarca avro mali destek gönderildiğini açıklaması, Fransa’da ilk etapta şok  etkisi meydana getirdi. Esasında 2012’de Sarkozy’nin partisinin usulsüzlük  yaptığı konusunda da savcılık soruşturma başlatmıştı. Ancak Libya meselesi ile  ilgili ilk soruşturma, telefon dinlemeleri sonucunda 2013’te açılabildi. Gerek  seçimlerde fazla harcama yapılması, gerekse sahte faturalar düzenlenmesi  konusunda yapılan tahkikat sonucunda, partiye ve seçim kampanyası yöneticisine  cezalar kesilmiş, Sarkozy ise suçlardan azad tutulmuştu. Bununla birlikte gelinen  noktada, Libya dosyasının kapanmadığı görülüyor. Şu an için elde net bilgiler  olmamakla birlikte 20 Mart 2018 tarihi itibariyle seçim zamanında usulsüz nakit  para akışı gerçekleştirdiği iddiasıyla Sarkozy gözaltına alındı. İddialara göre  transfer edilen para yaklaşık 50 milyon avro civarında. Hakkında resmi soruşturma  başlatılan ve adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Sarkozy, ifadesinde  kendisinin değil Fransa'nın hedefte olduğunu söyledi ve yasa dışı finansman  sağlama, Libya kamu fonlarını gizleme ve yolsuzluk yapma suçlamalarını kesin bir  dille reddetti. Fransa basınına göre Sarkozy sorgu esnasında "bu iftiralar  2011'den bu yana hayatımı cehenneme çevirdi." ifadesini de kullandı.

Fransız basını ve halk Sarkozy'nin suçlu olduğunu düşünüyor

Gözaltına alınması akabinde iddiaları destekler mahiyetteki yayınlar  ise dikkati çekti. Aynı gün Fransız BFM kanalının yayınladığı görüntü, Libya’nın  bombalanması, Kaddafi’nin düşüşü ve Sarkozy’nin seçim kampanyasının mali kaynağı  arasındaki bağlantı hakkında fikir verir mahiyette. Buna ek olarak 15 Mart  2011’de yani Libya’nın bombalanmasından 4 gün önce, çadırında kendisiyle yapılan  bir röportajda Kaddafi, “Sarkozy’nin başa geçmesine yardım eden benim. İçişleri  Bakanı iken buraya, çadırıma ziyarete geldi, para istedi ve ben de verdim.”  açıklamalarında bulunduğu yayın, kamuoyuna adeta Kaddafi - Sarkozy ilişkisine  delil olarak sunuluyor. Son olarak da Kaddafi’nin yakalanması ve linç edilmesi  olayında Fransa’nın rolü sürekli tartışma konusu oldu. Sirte kentinde muhalifler  tarafından linç edilen Kaddafi’nin aslında Fransız gizli servisi tarafından  bulunup, göstericilere teslim edildiği veya kalabalık arasına karışan Fransız  ajanları tarafından öldürüldüğü iddiaları, raporlara yansıdı. Albay Kaddafi’nin  yerinin, kendi rejimini korumak karşılığında Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed  tarafından Fransızlara bildirildiği de İngiliz basını tarafından dile getirildi.  İngilizlerin Rakka’da DAEŞ-PYD-ABD üçgenindeki ilişkiyi ifşa etmesi akabinde,  Sarkozy ile ilgili önemli bilgileri vermesinin, ikili ilişkilerde nasıl bir yankı  meydana getireceği merak konusu.

Olayın iç siyasetteki boyutu ise önemli olan diğer bir mevzudur.  Elbette hiçbir olay sebep sonuç ilişkisi olmadan meydana gelmez. Bu hususta  halkta, ciddi delillerin olması dolayısıyla savcılığın böyle bir adım attığı  yönünde kanaatin hasıl olduğunu belirtmek gerekir. Davanın nasıl sonuçlanacağı  şimdilik muamma olsa da siyasi olarak bir sonuç doğuracağı kesin. Eski  Başbakanlardan Jean Pierre Raffarin’a göre Sarkozy’ye itibar suikasti yapılıyor.  Hal böyle ise kimler neden Sarkozy’ye operasyon çekmektedir sorusuna cevap bulmak  iktiza eder. Görünen o ki, Fransız siyasetinde eskilerle (kısmen şahin  karakterler) ile yeni siyasetçiler arasında mücadele yeni başlıyor. Savaşın ise  Sarkozy üzerinden yürütüleceği görülüyor.

Sonuç olarak Sarkozy dosyasını Başkan Macron’un siyasete ciddi bir  değişim getireceğini söylemesi ve eskilerin tasfiye edileceği noktasında açık bir  irade ortaya koymasından ayrı düşünmemek gerekir. Nitekim Başkan Macron dahi  Sarkozy ve François Fillon’a yönelik yolsuzluk iddialarının gündemi işgal ettiği  ortamda seçildi. Hali hazırda Parlamentonun üçte ikisinin yeni isimlerden  oluştuğu, devlet kadrolarının yenilendiği bir Fransa’da, eski siyasetçilere  yönelik de bir süpürme harekatının olduğu açık. Dava nasıl sonuçlanır bilinmez  ama eğer Sarkozy suçlu bulunursa, Fransız tarihinde bir diktatörden usulsüz mali  destek almış başkan olarak yerini alacak. Libya’ya yaptığı müdahaleden kazandığı  insan hakları savunucusu imajını da kaybedecek. Merkez sağ daha da eriyip,  Macron’un Partisi’nin Fransız siyasetinin merkezine oturması sonucunu doğuracak.

Teknoloji Haberleri

Türkiye'nin telefon tercihi belli oldu. Kaçak telefon oranı zirve yaptı!
Dijital platform ve internet sağlayıcı şirketlere 24 milyon lira ceza
Milli Eğitim Bakanı Tekin, Robot Yarışmasında