Ankara kadar Erzurum’da da siyasette sıcak saatler yaşanıyor. Ankara’da olup bitenler Erzurum’a anında yansıyor. Arka arkaya basın toplantıları düzenleniyor. Dün Ak Parti İl Başkanı Murat Kılıç’ın düzenlediği basın toplantısına ve Ankara’da olup bitenlere Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum İl Başkanı Zekai Kaya bugün ilçe başkanları ve il yönetim kurulu üyeleriyle birlikte düzenlediği basın toplantısıyla cevap verdi. İş te o basın toplantısının tam metni. MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİERZURUM İL BAŞKANLIĞIİL BAŞKANI SAYIN ZEKAİ KAYA’NINBASIN TOPLANTISI- 06.02.2010Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde geçtiğimiz hafta içinde yaşanan ve sağduyu sahibi en mazlum insanımıza bile “bu kadar da olamaz” dedirten skandal olayları hep birlikte televizyon ekranlarından izledik, doğrusunu söylemek gerekirse hem üzüldük, hem de “aynı oyunlar seçimler yaklaştıkça yeniden sahnelenmeye başladı” demekten de kendimizi alamadık.Değerli arkadaşlar, bir iktidar düşünün ki, büyük bir çoğunlukla, yani tek başına işbaşında. Vatandaş olarak en büyük desteği verdiğiniz o iktidardan siz doğal olarak ne beklersiniz? Tabi ki çocuğunuza iş, sofranıza aş, sokağa huzur, ülkeye barış, insanlara kardeşlik filan...Bu beklentileri daha da çoğaltmak ve sıralamak mümkün.Ancak, ben bu kadarıyla yetiniyorum. Peki iktidarda 8’inci yılına giren AKP hükümetinden bugüne kadar bu büyük, önemli ve gösterişli icraatları ya da yatırımları görmek mümkün oldu mu?Şimdiye kadar en önemli icraat olarak milletin sahibi olduğu fabrikalarını, rafinerilerini, limanlarını, yayın organlarını, devasa arazilerini, Tekel’ini, Telekom’unu, bankalarını satmaktan ibaret sayan hükümet orta yerde dururken, kim kalkıp da “Evet bu hükümetin şu önemli icraati sayesinde karnım doydu, işim oldu, huzurum yerine geldi” diyebilir.AKP iktidarı için, vicdanı kara, gözü kör, kulağı sağır ve gönlü katı insanların bile “hayal kırıklığı yaşatıyor, sinirleri germekten ve insanlarımızı kamplara bölmekten başka bir şey yapmıyorlar” demeye başladığı, dolayısıyla da hükümetten yana memnuniyetsizliğini daha yüksek ses tonuyla ifade ettiği şu günlerde, “şer sahnesinin” perdesi sayın başbakan tarafından bilinçli bir şekilde yeniden aralandı.Yapılan bağımsız kamuoyu yoklamalarında gücünü giderek kaybettiğini anlayan bir parti lideri olarak şaşkına dönen ve hesap gününün yaklaşıyor olduğunu gördüğü için de huzuru kaçan, dolayısıyla da saldırganlaşan sayın başbakan, yine çareyi anamızın, bacımızın başındaki örtüye elini uzatmakta bulmuş, bunun için de eşi hanımefendiyi kullanmakta bir beis görmemiştir.Eğer sayın başbakanın, bugün devletin televizyonu olmaktan çıkıp, AKP’nin borazanı haline dönüşen TRT-1’deki bir sohbeti sırasında “bağımsız gazeteci” kisvesine bürünmüş yandaş medyanın liboşlarına yaptığı o açıklaması olmasaydı...Yani sayın başbakan, “Eşimi 3 yıl önce başı bağlı olduğu için Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne, yani kısa adıyla GATA’ya almamışlardı” demeseydi, o müthiş ifşaat ile başlayan tartışmalar acaba yüce Meclis’e kadar sıçrar ve işi kavga boyutuna kadar getirir miydi, hiç sanmam.Meclis’i karıştıran o vahim ve yüz kızartan olayların başlamasının birinci derecede sorumlusu, ülkeyi ahenkli şekilde yönetmesi, insanları biribirine kaynaştırması, herkese eşit davranması, vatandaşlarını inançlarına ve mezheplerine göre ayırmaması gereken sayın başbakandır.Hal böyleyken, yani tüm televizyon görüntüleri Meclis’teki kavgayı AKP’li milletvekillerinin başlattığını belgelerken, kalkıp suçlu sandalyesine sayın Osman Durmuş’u oturtmak ne insafla, ne de izanla bağdaşmamaktadır. Yaşadığımız bu olaylar ve sonrasında yapılan açıklama ve değerlendirmeler, AKP’lilerin kuldan utanmadıkları gibi, Allah’tan da korkmadıklarını herkese göstermiştir.Değerli arkadaşlar, büyüklerimizin bir sözü vardı. O güzel insanlar, herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında “İşi Allah’a gördüreceksin” derlerdi. Bu sözün ne kadar isabetli olduğunu insan, AKP’nin ihanet kokan yanlı ve yanlış işlerinin ters tepmesi ve kirli çamaşırlarının orta yere dökülmesiyle şimdi çok daha iyi anlıyor.Ne demek istediğimi sanırım anlamışsınızdır. Hani şu istifa ettirilen bir AKP’li il genel meclisi üyesinin, liderini haşa ikinci peygamber olarak nitelendiren konuşmasının bir şekliyle kamuoyuna yansıması az şey midir?Sayın başbakanı çileden çıkartacak kadar önemli olan bu gelişme, AKP’li yerel yöneticilerin iddia ettiği gibi, bir il genel meclisi üyesinin gafletinden kaynaklanan basit bir dil sürçmesi filan değil, aksine büyük bir skandal, Danimarka’da yaşanan karikatür krizi kadar yüz kızartan bir ayıp ve her müslümanın vicdanını titretecek kadar vahim bir olaydır.İşte böylesine büyük bir skandal, sayın Osman Durmuş’un konuşmasının ardından, apar topar AKP’den istifa ettirilen o il genel meclisinin kurban edilmesiyle hafifletilemez. Adam konuşuyor, genel başkanını haşa ikinci bir peygambermiş gibi anlatıyor, birileri de ne yazık ki, alkışlarıyla o şahsı destekliyor. Alkışlardan da anlaşılacağı üzere sayın başbakanın müritleri sayı itibarı ile bir il genel meclisi üyesinden çok daha fazla ve hepsi de “benim partim” dediği AKP’de siyaset yapıyor. Hepimizin ortak değerlerini, anamızın başındaki örtüden tutun mübarek kitabımızı, camilerimizi, imam hatip liselerimizi hiç korkmadan kendi siyasi çıkarları için kullanan zihniyete haşa ikinci peygamber yakıştırmasıyla bir suçüstü daha yapılmıştır. Bu olay, AKP’nin devirdiği kaçıncı çam’dır, doğrusu sayısını biz de unuttuk.Yaptığı yanlışlara makul bir sebep gösterecek yerde, Meclis kürsüsünde olduğunu unutup alnının damarları çatlayacak derecede bağıran ve önüne gelene hakaretler yağdıran sayın başbakan, zaman zaman da hedef şaşırtmak istemekte ve MHP ile CHP’yi ruh ikizleri olarak olarak tanımlamaktadır.Hatırlarsanız açılım safsatalarında işe önce kürt açılımı ile başlayan, tutmayınca isim değiştirip kürt açılımı yerine demokratik açılım demeye başlayan, bu da tutmayınca milli birlik projesinden dem vuran sayın başbakan, tutarsızlığını bu işte de gösterdi ve yüksek ses tonuyla duyurduğu “ruh ikizleri” benzetmesinin tutmadığını görünce bu kez de MHP ve CHP için tek yumurta ikizleri benzetmesi yapmaya başladı.Hatırlarsanız bu benzetmeye Genel Başkanımız sayın Devlet Bahçeli en güzel cevabı vermiş, “Biz sadece sayın Baykal ile değil, sayın Erdoğan ile de ruh ikizi olabiliriz, ama AKP nin tek yumurta ikizi olan İmralı canavarı ile asla” demişti.Biz de diyoruz ki, vatan ve millet düşmanları ile emperyalistlerin yerli işbirlikçilerinin dışında herkes ile dostuz ve kardeşiz. Çünkü biz sarısına, karasına, kısasına, uzununa, doğulusuna batılısına, zenginine fukarasına bakmıyor, yaratılanı Yaradan’dan ötürü seviyor, dolayısıyla ezanı bir, vatanı bir, bayrağı bir, ülküsü bir, sevdası bir insanlarla kardeş olmaktan da asla gocunmuyor ve utanmıyoruz. Sözlerimi noktalamadan önce izniniz olursa yeniden Meclis’teki kavgaya dönmek ve bir fotoğraf karesini gözlerinizin önüne getirmek istiyorum. O karede ceketini sıyırarak Osman Durmuş’un üzerine yürümeye çalışan ve iki bakan tarafından zapt edilmeye çalışılan bir kişi vardı hatırlarsanız. O kişi Sağlık Bakanımız sayın Recep Akdağ’dı.Son zamanlarda yıldızı tamamen sönen ve başbakanının gözünden düşen sayın Akdağ’ın yaptığı yanlışları düzeltmeye çalışan AKP il yöneticileri, düzenledikleri basın toplantısında sayın Osman Durmuş’un Sağlık Bakanı olarak hizmet verdiği döneme atıfta bulunarak, “Hastaların kızakla taşındığı günleri, ambülans hizmeti verilmediği için ölüme terk edilen insanları, eczaneden ilaç alamayan fakir ve fukarayı, bıçak parası almadan hastasını ameliyat ettiremeyen insanları unutmadı ve unutturmayacağız” diye bir açıklama yaptılar.Bugün o sorunların aynısı ne yazık ki ülkemizin birçok yerinde yine yaşanmakta, bu kez de insanlar hastanelerde doktor bulamadıkları için ölmektedirler. Düne kadar hiçbir ücret alınmadan verilen sağlık hizmetlerinin bu iktidar döneminde paralı hale geldiğini, eczanelerde inanılmaz sorun ve sıkıntıların yaşandığını artık herkes bilmekte ve görmektedir.Yaptıkları, geçmişi kötülemek ve karalamaktan ibaret olan AKP’li dostlar, acaba sayın Osman Durmuşun, o övündüğümüz Bölge Eğitim Hastanesi’ni Erzurum’a kazandıran bakan olduğunu biliyorlar mı? Acaba hangi bakan Erzurum’a kötülük yapmıştır? Bölge hastanesinin Erzurum’a yapılması kararını aldıran ve bütçeye o günlerin parasıyla 100 milyar lira aktartan sayın Osman Durmuş mu, yoksa boynunda “Erzurum’un 110 yıllık tarihi Numune Hastanesi’ni kapatan bakan” yaftası bulunan Erzurumlu Sağlık Bakanı sayın Recep Akdağ mı?42 yıllık Erzurumspor’un kapanması karşısında da kılı kıpırdamayan, Meclis’teki kavga sırasında da ceketini sıyırarak milletvekillerimizin üzerine yürümeye çalışan sayın Akdağ, il yöneticilerinin iddia ettiği gibi Erzurum’un medarı iftiharı değildir, bu haliyle olamaz da. Çünkü bugüne kadar kendisini Erzurum değil Türkiye Milletvekili olarak gördüğünü açık seçik söyleyen bir bakan olsa olsa partizanca bir zihniyet güden insanların medarı iftiharı olabilir. Sayın Akdağ ceketini birilerini dövmek için değil, bu şehrin sorunlarını çözme adına çıkarttıp, kollarını sıkıntılarımızı asgariye indirmek için çemirlediği takdirde hepimizin gururu haline gelebilir. Yoksa başka türlüsü düşünülemez.Toplantımıza katıldığınız için şahsım, ilçe başkanlarım ve teşkilatım adına teşekkür ediyor, hepinize kalbi şükranlarımı sunuyorum.