Küçük yaşta falaka ile tanıştırılmış, “eti senin, kemiği benim” mantığıyla okulda hocanın insafına terk edilmiş, askerde dayağın, karakolda sopanın, devlet kapısında azarın her türlüsüne maruz kalmış; yasak, günah ve ayıp kavramları arasında preslenmiş bir neslin son tanıklarıyız.
Çocukken, halk arasında “Doğu Emniyet” olarak bilinen Erzincan Kapı’daki MİT’in önünden geçeceğimiz zaman, kafamızı sola çevirip binaya bakmadan yürümemiz tembihlenirdi.
Soğuk savaş döneminde, Rus tehlikesine karşı devleti yöneten iradenin, komünizmi çağrıştıran, öven her türlü kitap, dergi, tiyatro, sinema gibi aktörleri yasakladığını, hatta TRT programlarında “kızıl” kelimesi geçen her cümleyi dahi sansürlediğini hatırlamaktayız.
Anlayacağınız, neyi okuyacağımıza, neyi seyredeceğimize, neyin ahlakımıza uygun olup olmayacağına, yılbaşı gecelerinde saat 24:00’dan sonra hangi dansözün oynayacağına, assolistlerden hangilerinin ekrana çıkacaklarına kadar tüm programlara büyüklerimiz onay verirdi.
“Ada Sahilleri” şarkısı Yassıada’yı hatırlattığı, “Doldur Meyhaneci” şarkısı toplum ahlakını sarstığı, Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşek” şarkısı bir insanın arkadaşı eşek olamaz düşüncesiyle yasaklanmıştı.
Radyo ve TV yayınlarında “Deniz” ve “Kırmızı” kelimeleri dahi ihtiyatlı kullanılırdı.
Bu durumu öyle kanıksamıştık ki, “yassak hemşerim! yassak!” kelimesiyle yatar kalkar olmuştuk.
Gücü elinde bulunduran irade bir dönem de başörtüsüne kafayı takmış, binlerce kız çocuğunu üniversite kapılarından içeri sokmamıştı.
Neticede, bu yasaklar yeni bir gücü iktidara taşıdı ve köprünün altından çok sular geçti.
Neşriyatımız, radyo ve TV kanallarımız çoğaldı, sosyal medya hayatımıza girdi, özgürlük ve demokrasi söylemlerimiz dillerden düşmez oldu ama yasakçı ve kısıtlayıcı metotlarla toplumu dizayn etme alışkanlığımız hiç değişmedi.
Milletin örf ve adetlerine uygun olmadığı, devletin iç ve dış güvenliğini tehlikeye düşüreceği, aile yapısını bozma gibi gerekçelerle yasaklama ile ıslah etme kafa yapımız hala devam ediyor.
İşin garip tarafı bu değerlendirmeleri kimlerin? Hangi kriterlere göre yapıyor olmasıdır.
Yakın zamanda yayınlanan ve toplum tarafından ilgi ile izlenen “Kızıl Goncalar”isimli diziye verilen durdurma cezasıyla ülkede umutların bir başka bahara kaldığı endişesini yaşamaktayız.
Gençleri etkileyen mafya dizilerine, iğrenç ilişkilerin deşifre edildiği gündüz TV programlarına, aile arasındaki ahlaksız ilişkilerin sergilendiği filmlere uygulanmayan yaptırımların “Kızıl Goncalar” dizisine uygulanmasını anlamaya çalışıyoruz.
Belli ki, bu dizi birilerini rahatsız etmiş ve dönen çarklarına çomak sokmuş. Oysa, işini düzgün yapanların, hakkın rızası ile yola çıkanların, gayrimeşru ilişkiler ağı içinde olmayanların kimseden çekinmesine ve korkmasına asla gerek olmadığını biliyoruz.
Devam eden bu uygulamalarla özgürlüklerin önünün açılmayacağını, yasak ve cezalarla bir yerlere ulaşılmayacağını tekrar hatırlatırken, hukukun üstün tutulduğu, demokrasinin tüm kurallarıyla işlediği, hiç kimsenin, dininden, mezhebinden, siyasi düşüncesinden ve etnik yapısından dolayı dışlanmadığı, bir ülke de yaşamak isteğimizi tekrarlamak isteriz.