"Koronavirüs sonrası dünya çok boyutlu bir kriz yaşıyor"

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) araştırmacısı Talha Köse, son yıllarda dünyada yaşanan krizlerin pandemiyle birlikte daha fazla ivme kazanabileceğini belirterek, "Kovid sonrası dünyada karşılaştığımız kriz, sağlık, kamu hizmetleri,

Erzurum Güncel- Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) araştırmacısı Talha Köse, son yıllarda dünyada yaşanan krizlerin pandemiyle birlikte daha fazla ivme kazanabileceğini belirterek, "Kovid sonrası dünyada karşılaştığımız kriz, sağlık, kamu hizmetleri, ekonomi ve güvenlikle alakalı boyutları olacak çok boyutlu bir kriz." dedi.

Köse, SETA tarafından düzenlenen ve internet üzerinden takip edilebilen "Web Seminer Dizisi" kapsamında yaptığı "Kovid-19 Sonrası Küresel Çatışma Trendleri" adlı sunumda, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını sonrası dünyadaki değişimleri değerlendirdi.

Pandemiyle birlikte ülkelerin, sağlık altyapısı, kamu hizmetleri, devletin otoritesi ve meşruiyeti gibi konuları içeren çok boyutlu bir krizle karşılaştığını aktaran Köse, şunları söyledi:

"Mesela 2008 krizi bir finansal krizdi ve finansal kuruluşlarda yapılan bazı değişiklikler reel ekonomide düzelmeye neden oldu. Veya 2001 yılındaki 11 Eylül saldırıları tamamen güvenlik eksenli bir krizdi ve dünya ekonomisine etkileri kısıtlı oldu. Kovid sonrası dünyada karşılaştığımız kriz ise sağlık, kamu hizmetleri, ekonomi ve güvenlikle alakalı boyutları olacak çok boyutlu bir kriz."

Dünyayı etkileyen bu krizin "sıfırdan ortaya çıkan" bir kriz olmaktan çok son 10-15 yıldır yaşanan bazı değişimlerin pandemiyle daha fazla ivme kazanması olduğunu dile getiren Köse, "Dünyada belirsizliği artıran sokak ayaklanmaları ve protesto hareketleri oldu. Geçen sene 13-14 ülkede sokak ayaklanmaları çıktı. Bu protesto hareketlerinin altında yatan temel faktörlerden bir tanesi adaletsizlik ve gelir eşitsizliğiydi. Bu süreçte adaletsizlik ve eşitsizliğin daha da artacağını öngörebiliriz." diye konuştu.

Batı ülkelerinde siyasetin omurgasını oluşturan ana akım siyasi partilerin zayıfladığı bir süreç yaşandığını aktaran Köse, pandemi süreciyle birlikte bu durumun daha da artabileceğini söyledi.

Köse, şöyle devam etti:

"Bu ülkelerde devlet, meşruiyetini, sağlık, eğitim, hukuk ve güvenlik gibi hizmetleri sağlamakla kazanıyordu. Bunun karşılığında da vergi topluyordu. Şimdi ise krizle beraber sağlık altyapılarının oldukça kötü olduğunu ve krize karşılık veremediğini, piyasa sistemlerinin insanların ihtiyaçlarına yönelik iş üretemediğini gördük. Piyasa mekanizmalarına güveni sağlayan önemli faktörlerden bir tanesi, bu ekonomik sistemlerin refah ve iş sağlamasıydı. Bu beklentiler karşılanmadığı için, devlet, bireyler ve şirketler arasındaki gerilim önümüzdeki dönemde daha da artacak.

Daha önce sarı yelekliler eylemlerinde ve dünyanın birçok yerinde gördüğümüz protesto dalgalarını önemli bir ölçüde batı ülkelerinde görebiliriz. Bunlar özellikle etnik, dini ve sınıfsal açıdan farklılıkları fazla olan ülkelerde sistemin merkezindeki kırılganlıkları arttıracaktır. Bunun oluşturacağı belirsizlikle de popülist dediğimiz sistem karşıtı liderler yakın bir gelecekte kendilerine daha fazla yer bulabilir. Yani mevcut kriz eğer yönetilemezse, öncelikle sağlık krizinden başlayıp devlet kurumlarındaki çökmeden sonra piyasa mekanizmalarındaki aksamalara, daha sonra da siyaset mekanizmalarına yansıyabilir ve siyaset istikrarsızlaşabilir. Bunun da uluslararası çatışmaları tetikleme ihtimali mevcuttur."

"ULUSLARARASI KURUMLARIN GİTTİKÇE ZAYIFLADIĞINI GÖRÜYORUZ."

Krizin doğru bir şekilde yönetilmesini engelleyen en önemli faktörlerden birinin uluslararası kurumlara güvenin azalması olduğunu aktaran Köse, BM, NATO ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kurumlara olan inançtaki azalmanın ivme kazanabileceğini kaydetti.

Köse, ABD'nin, "küresel bir sağlık kriziyle karşı karşıya olunan bir dönemde en önemli rolü oynamasını beklenen DSÖ’ye" vermiş olduğu desteği çektiğine de değinerek, şunları söyledi:

"BM, DSÖ, AB gibi dünyada çatışmaları önlemeye yarayan ve belirsizlik ortamını yönetmeye katkı sağlayan uluslararası kurumların gittikçe zayıfladığını görüyoruz. Burada son nokta Trump yönetimiyle oldu. (Trump'ın) "Amerika first" dediği, yani Amerikan çıkarlarını daha fazla ön plana çıkaran bir yaklaşımla, ABD öncülüğünde kurulan IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların itibarlarının azaldığını görüyoruz. AB'de de İtalya ve İspanya gibi üye ülkelerin serzenişleriyle beraber bu konu daha da ön plana çıktı. İngiltere zaten (AB'den) çıkmıştı. Yani son dönemde bu kurumların zayıflamış olması belirsizliği yönetme açısından işi zorlaştırıyor. Dolayısıyla uluslararası sistemde alıştığımız istikrar çerçevesinin dağıldığını görebiliriz."

TÜRKİYE AÇISINDAN RİSKLER VE AVANTAJLAR

Türkiye açısından risk ve avantajları da değerlendiren Köse, şunları ifade etti:

"Türkiye’nin en büyük avantajı öncelikle devletin sağlıklı bir karar alma mekanizması olması. Ayrıca sağlık sistemini sağlayabilecek bir altyapısının olması, tekstil alanında çalışan firmaların maske üretimine geçmesi ve makine üreten bazı şirketlerin solunum cihazına odaklanması gibi son derece esnek bir üretim kapasitesinin olması, özel ve devlet hastanelerinin kapasitesi ve yetişmiş sağlık elemanlarına sahip olmak Türkiye’nin çok önemli artıları. Tabii Türkiye’nin bazı kırılganlıkları da var. Hizmet sektörü, turizm ve ihracatın Türkiye ekonomisinde çok önemli rolü olması nedeniyle bazı sarsıntılar yaşanabilir. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye de bunlardan olumsuz etkilenebilir."

Teknoloji Haberleri

Türkiye'nin telefon tercihi belli oldu. Kaçak telefon oranı zirve yaptı!
Dijital platform ve internet sağlayıcı şirketlere 24 milyon lira ceza
Milli Eğitim Bakanı Tekin, Robot Yarışmasında