Erzurum Güncel- Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seher Demirer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kadınlarda en sık görülen kanser türünün meme kanseri olduğunu belirterek, her 7-8 kadından birinde bu hastalıkla karşılaşıldığını söyledi.
Hastaların çoğunun memede ele gelen kitle, akıntı, o bölgedeki ciltte şekil ve renk değişikliği gibi bulgularla hekime başvurduğunu anlatan Demirer, bazen de rutin kontrollerde hekimin hastalığı tespit ettiğini ifade etti.
Demirer, etkin tarama programlarıyla erken dönemde hastalığın teşhis edilebildiğini dile getirerek, meme kanserinde ağrının sık görülen bir bulgu olmadığını belirtti.
Meme kanserinin genellikle 40 yaşından sonra görüldüğünü ifade eden Demirer, her kadının mutlaka kendini muayene etmesi ve 40 yaşından sonra ise yılda bir kez mamografi ve ultrasonografi yapılmasının önem taşıdığını aktardı.
Meme kanseri tedavisinde genel cerrahinin önemli bir yer tuttuğunu ve hastanın ilk müracaat ettiği bölüm olduğunu ifade eden Demirer, hastalığın tanı ve evrelendirmesi yaptıklarını dile getirdi.
Demirer, hastalığın ileri olarak tanımlanan 4. evrede olması durumunda cerrahi seçeneğinin kalmadığına, kemoterapi ya da radyoterapi uygulamalarının yapılabildiğine dikkati çekti. Daha önceki evrelerde cerrahi yapıldığını ve sonrasında kemoterapi ve gereklilik halinde radyoterapi uygulandığını belirten Demirer, meme cerrahisinde önemli bir mesafe alındığını ve artık hem tümörün alındığını hem de kişinin fiziki bütünlüğünün korunduğunu söyledi.
Prof. Dr. Demirer, şunları kaydetti:
"Eskiden meme cerrahisi uygulanan kadınlara memenin tamamının alındığı mastektomi diye isimlendirilen ameliyat yapılırken günümüzde meme koruyucu cerrahi uygulanıyor. Hatta hastanın buna uygun olmayan büyüklükte tümörü bulunsa bile artık bu hastalara önce kemoterapi verilerek tümörün küçülmesi sağlanıyor, daha sonra meme koruyucu cerrahi yapılıyor.
Koruyucu cerrahiyle, tümör etrafından bir miktar sağlam dokuyla alınıyor ve geride kalan kısım yerinde bırakılıyor. Koltuk altındaki lenflere yönelik olarak da boya ya da özel madde verilerek burayı da etkileyip etkilemediğine bakılıyor. Varsa temizleniyor yoksa buraya bir işlem yapılmıyor. Kanser cerrahisinde artık boyut küçüldü. Koruyucu cerrahiye uygun olunmadığında ya da kişi hasta olan bir organı vücudunda istemediğinde ise implant ve protez kullanılarak suni meme ameliyatı mümkün olabiliyor. Hastanın karın duvarındaki kas ve yağ dokusu kullanılarak ameliyat yapılabiliyor."
"Hastaların dörtte üçünü ameliyata uygun evrede yakalayabiliyoruz"
Kadın için meme dokusunun önemli bir yer tuttuğunu, bunun kişinin kimliğinde de önemli olduğunu anlatan Demirer, tedavi sürecinde de kadın için travmatik bir durum yaratabildiğine dikkati çekti. Demirer, "Gelişmiş tarama programları ve farkındalık düzeyinin artmasıyla hastaların dörtte üçünü ameliyata uygun evrede yakalayabiliyoruz. Büyük çaplı tümör bulunan 3 evrede önce kemoterapi, sonrasında cerrahi uygulanıyor." diye konuştu.
Tümör bulunan organın tamamının alınmasıyla kanserin tamamen ortadan kalkmasının mümkün olmadığını ancak riskin azaldığını anlatan Demirer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Meme cerrahisinde de bu böyle. Organın tamamı alındığında kanser tam olarak bitmiyor. Çünkü, kişinin kan dolaşımında kanser hücresi seyahat ediyor. Bu organ görünen ve cinsiyeti belirleyen bir organ. Bu nedenle de travmatik sonuçlar doğurabiliyor. O nedenle, memenin tamamının alınması yerine koruyucu cerrahiler uygulanıyor.
Tümör sağlam bir doku ile çevrili bir şekilde alınarak gerideki doku bırakılıyor. Bu uygulama sonrasında kadın bir organ kaybına uğramadığı için hasta tedaviye galip bir şekilde başlıyor. Organ alındığında ise tedavi başlamadan yenik bir kadın çıkabiliyor. Organ kaybı olmaması durumunda iş ve aile hayatını olumlu etkiliyor, birey olarak kendini bütün hissediyor."