Ürdün deyince, akla gelen ilk şey, kuşkusuz ki deniz seviyesinden bile 400 metre daha aşağıda olan "Ürdün Vadisi" ve tabii ki, Kur'an-ı Kerim'de, Hud, Araf, Hicr, Neml, Ankebut, Saffat, Necm ve Kamer surelerinde hikâyesi tüm çıplaklığıyla anlatılan Lut Kavmi akla geliyor. Başka bir ifadeyle, Ürdün deyince; Merhum Necip Fazıl'ın, "Destan" adlı şiirinde, "Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama, Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!" dediği, bugün suların altında olduğu sanılan, lanetli şehirler ve Lut Gölü'nü hatırlıyoruz.Yoğun tuz ve sıfır dalga olduğu için Avrupalıların "Ölü Deniz", Ürdünlülerin ise, "Tuz Gölü" dediği, Lut Gölü... Dünya çapında öyle yaygın bir şöhrete sahip ki, neredeyse Ürdün'ü Ürdün yapan şey, bu coğrafyanın ta kendisidir. Gölün bir yakasında Filistin ve İsrail, öteki yakasında Ortadoğu'nun en sakin ülkesi Ürdün... Kadim dinlerin, şirke karşı Hakk'ı emrettiği kavruk topraklar. Ya da bir zamanlar Osmanlı'nın adalet ve sulh içinde asırlarca yönettiği diyarlar...Ürdün Vadisi'ni geçip de, azaplı bir mateme bürünmüşçesine ölüm sessizliğini yansıtan Lut'un kıyısından ufka bakıyoruz. Tabiat kendi lisan-ı haliyle konuşuyor:Allah'a isyanda haddi bi' hayli aştıkları ve de sapkın yollara girdikleri için helak edilen Lut Kavmi'nin ibretlik serüveni, yani azgınlıkta ileri gidenlerin başlarına kopan "küçük kıyamet" işte burada yaşandı.Su siyah, toprak kızıl... Taşlar da; Tevrat'ta geçtiği şekliyle sanki de "Madam Lut" gibi birer lanetli kadın silüetinde...Burası için..."Dünyanın dibi" diyorlar, gerçekten de öyle...Üç bin rakımdan eksi dörtyüz'e inmek, tarifsiz bir aleme seyahat gibi..."Dünyanın çatısı Nepal" 7.2 büyüklüğünde depremle sarsılırken, biz de tam o gün, işte o dünyanın bodrum katındaydık!Hayat devam ediyor...Lut'un, adeta cehennemi çağrıştıran balçık kumsalları, şifa arayan insanlar için açık hava hastanesine dönüşmüş. Kimi yüzündeki yara ve lekelerden kurtulmak istiyor, kimi yüreğini kuşatan kasvet ve sıkıntılardan...Lanetlenerek helak edilen bir kavmin coğrafyasından geride kalan o dehliz, bugün, "çare" arayan insanların son limanları gibi...Erzurum'da uzansanız bulutları kucaklarsınız hissine kapılıyorsunuz ya, orada da gökyüzü sizden fersah fersah uzaklarda... Şair olsanız, "buluta özlem" mersiyeleri döktürürsünüz...Denizlerin de altındasınız... Bi' bakıyorsunuz ki, dağlar, ovalar, şehirler, hatta bu dünyada size yük olan ne varsa hepsi üstünüzde...Boğulur gibi oluyorsunuz...16 kilometre eni, yüz kilometre uzunluğu olan dikdörtgen bir tabutun yanı başındasınız...Tabutun dışında, ama hayatın da içinde değilmişsiniz gibi...İrkiliyorsunuz...Sonra İbrahimi bir teslimiyet sarıyor tüm benliğinizi...Muhammedi bir aşkla secde ediyoruz:Ya iİahi, bizleri Müslüman üzere yarattığın için sana sonsuz şükrediyoruz. Ya Rab! Bizleri yine Müslüman olarak huzuruna kabul buyur...Lut Kavmi, peygamberlerine inanmayıp O'nu haşa "yalancılık"la itham etmişlerdi.Bugün ise, Lut Gölü'nün çocukları senin anlattığın gerçekleri mitoloji olarak görüyor ve işin turistik gelirini amaçlıyor. Biz inandık ve iman ettik, Allah bize ne söylediyse, doğru olan odur.YARIN: ÜRDÜN GEZİSİNİN TİCARİ VE SİYASİ YANLARI