“Modern anneler egoist ve şımarık”

Canan Karatay’ın röportajın bu bölümünde modern annelere bir çift sözü var: “Annelik fedakarlık ister, şimdiki gençler hazır yiyici ve paylaşmayı bilmiyor. Kendi rahatlarını düşünüp çocuklarının eline tablet vermesinler!”

Erzurum Güncel- BUKET AYDIN-buket.aydin@milliyet.com.tr

Canan Karatay her daim gündem, halk onu da anlattıklarını da çok seviyor. Prof. Dr. Canan Karatay’la yaptığım ve geçen hafta yayımlamaya başladığımız röportajda Karatay kahvaltısının ardından ikinci bölümde İstanbul manzarasına karşı zeytinyağı içtik. Ne yalan söyleyeyim bir daha zeytinyağı içer miyim bilmem. Ama Canan Hoca’yı dinlemek her zaman büyük zevk. 

Karatay Hoca’nın anlatmaktan, bizim de dinlemekten asla sıkılmayacağımız sağlık konusu dipsiz bir kuyu. Canan Karatay’ın dilinde tüy bitti, biz hala “Hocam ekmek hiç mi yemeyelim?” diye sormaya devam ediyoruz. Evet, bu sorunun cevabı hiç değişmeyecek, "Ekmek hiç yemeyin!” Hep şeker ve ilaç endüstrisini ve bazı sağlık uygulamalarını eleştiren Canan Karatay’ın röportajın bu bölümünde modern annelere bir çift sözü var: “Annelik fedakarlık ister, şimdiki gençler hazır yiyici ve paylaşmayı bilmiyor. Kendi rahatlarını düşünüp, çocuklarının eline tablet vermesinler!”

Canan Karatay’ın anlattıklarında dikkatimi en çok 1980 yılı çekti. Çünkü 80’lerden önce ne alerji var ne tiroit rahatsızlığı, ne bu kadar çok diyabet hastası var ne de bu kadar çok obez... Ne olduysa 80’lerden sonra olmuş. Hocaya göre hepsi endüstrinin oyunu.
 
-Bizim garip birinciliklerimiz var. OECD ülkeleri arasında hem antibiyotik kullanımı hem de antidepresan kullanımında birinciyiz. Kısacası ilaçlar konusunda rekorlar kırıyoruz.
Kusura bakmasınlar, doktorlar biraz durup düşünsünler “Biz neden bu kadar ilaç yazıyoruz” diye. İlaç kullanımı bağırsakta bulunan doğal florayı mahvediyor. Antidepresan kullananların büyük çoğunluğu uzun vadede intihara yönelebiliyor. Bağırsaklardaki hücrelerimiz artık ikinci beynimiz. Beynimizden daha çok seratonin üretiyor. Yani mutluluğumuzun sebebi bağırsaklarımızdaki dost bakterilerin çoğalmasına bağlıdır. 

-Antidepresan kullanma yaşı da çok düştü değil mi?
Artık modern annelerin egoistliğinden, şımarıklığından 10 yaşındaki çocuk afacan diye hemen psikiyatriste gidip, antidepresanla tedavi ediliyor. Yazıktır, ayıptır, günahtır!  Çocukların bu kadar hiperaktif ve bu kadar sinirli olmasının altında şekerli ve şekersiz gazlı içecekler, fastfoodlar ve abur cubur diye tabir ettiğimiz yiyecekler yatmaktadır. Lüzumsuz kimyasalların vücuda girmesi beyni deli ediyor zaten. Çünkü çocuklara ne versen çocuklar odur. Bir elma şekeri verdiğin zaman o çocuk dellenecek demektir, elma şekerinin üstündeki pembe boyadan. 

-Anneler çocuklara telefonları, tabletleri veriyor... Yanında şekerler, çikolatalar, gazlı içecekler, cipsler... Sorunca “Çocuk istiyor ne yapayım” diyorlar... Aynı anneler sonra çocuğum obez oldu diye üzülüyor. Bu nasıl bir döngü hocam?
80’den sonra doğup da anne baba olanların hepsi hazır yiyeceklerin içine doğdu, hepsi AVM’lerin içine doğdu. Başka bir hayat olmadığını düşünüyorlar. 2 yaşındaki çocuğun önüne tablet veriyorlar. O tablet onun dadısı. Kendisi rahat. Ama o tabletin o çocuğun beyninde, sinirlerinde ne yaptığının farkında değil. Annelik kolay bir meslek değildir, müthiş fedakarlık ister. Ama şimdi yeni yetişen gençler kusura bakmasınlar çok egoist yetiştirildiler, paylaşmayı öğrenmeden, yaratıcılığı öğrenmeden yetiştiler. Hep hazır yiyici olarak, hazır şeyleri kullanarak yetiştiler. Bundan dolayı da hastalıklar arttı. Ruh hastalığı da, beden hastalığı da arttı. Ben beden hastalığını ruh hastalığından ayrı tutmuyorum. Çünkü vücutta bir tek kan dolaşımı var, vücudumuzun en ücra köşesine kadar onlar gidiyor. Kalp neyle besleniyorsa, beyin de, tiroit de, pankreasımız, karaciğerimiz, memelerimiz, bağırsaklarımız, üreme organlarımız da ondan besleniyor. 

“Ülkemiz ilaçlar için bir cennet”
 
-İlaç almayalım tamam da, her yanımız da ağrıyor. Ne yapacağız bu durumda?

Ağrının sebebi kronik inflamasyondur. Bu da vücuttaki mikropsuz bir yangıdır. Sırt ağrısı ayrı, parmak uçları ayrı, diz ağrısı ayrı değil, ağrılar çoğunlukla bir inflamasyon olduğunu gösteriyor. Bunu en çok başlatan trans yağlardır, ilaçlardır. Bütün ilaçlar için güzel bir cennet ülkemiz. Nereden kaynaklanıyor hekimlerden kaynaklanıyor. Bir de bunların serbest satılmasından kaynaklanıyor. 

“Diyetisyenler neredeyse beni mahkemeye verecekler”

-Probiyotikleri dışarıdan almak doğru mudur?
Biz başından beri söylüyoruz, probiyotiklerin doğal olarak alınması lazım. Vücudumuzda burnumuzdan, bağırsaklarımızın sonuna kadar 3 trilyona yakın çok çeşitli bakteriler var. Bunların ağırlığı 2 kilodur. Bu bakterileri besleyenler de, canlı tutanlar da probiyotiklerdir ve prebiyotiklerdir. Birlikte yenilince faydası olur. Prebiyotikler hepimizin bildiği lahana, soğan, sarımsak, havuç, turp. Bunların yanında evde yapılmış doğal sirke. En düşük 6 ayda olgunlaşan, yani mayasını kendi üreten bir sirkede sağlıklı bakteriler çoğalır, ürer. Öyle 40 günde 60 günde hazır bir maya ile mayalanıp, piyasaya sürülenlere inanmayın! Ayrıca doğal köy tereyağı yiyeceğiz, doğal yoğurt yiyeceğiz.

-Zeytinyağı ile ilgili tüm algılarımızı değiştirdiniz hocam bardak bardak içerek…
Zeytinyağı da zaten yağ değildir. Zeytinyağı en sağlıklı zeytin meyvesinin en sağlıklı meyve suyudur. Ben başından beri ona yağ denmesine karşıyım. Satın alırken virgin zeytinyağını tercih edeceğiz. Virgin zeytinyağının rivyerası da rafinerisi de olmaz! Rafine yağların trans yağ riski var. Ayrıca gerekli besleyici maddeler tam olarak yok!
 
“Doymuyorum değil, beslenemiyorum”
 
-Hocam size hep ekmek yemeden doymuyoruz diyorlar. Neden böyle bir algı var?

Herkes doyabilir. Doymuyorum değil, hakiki beslenmiyorum desinler. Ben ekmek yemezsem doyamam değil, ekmek yersem beslenemem. Eğer doyamıyorum diyorsanız bilin ki; hücrelerinizi doğru olarak besleyemiyorsunuz. Bu tabi endüstrinin çok hoşuna gidiyor. Siz acıktıkça yiyorsunuz. Onlara çok güzel bir pazar. 80 milyon insan 2 saatte bir acıkıyor. 


 
“Okullara, hastanelere şekerli, gazlı içecek sokulmasın”
 
-Obezite bu nedenle mi arttı?

1980’den sonra oldu bu. Ve bütün dünyada bugün en büyük sağlık sorunlarından biri. Geçtiğimiz günlerde Edinburg’ta çok önemli bir toplantı yapıldı. Ve diyorlar ki; “Bütün hükümet kurumlarına, hastanelere, öğretmenlere, doktorlara sesleniyoruz. Okullara, kurumlara, hastanelere şekerli, gazlı içecekler sokulmasın.” 
 
“Şeker yemek aptallaştırıyor, ekmek de şeker”
 
-"Beyin şekerle beslenir, şekerle beslenmezsek beyin çalışmaz" diye itiraz ediyorlar. Bunun doğru bir tarafı var mı?

Hiçbir doğru tarafı yok. Bu Amerika’daki şeker endüstrisinin oyunlarından biri. Artık biliniyor ki beyin hücrelerinin hiçbirinin dışarıdan alınan şekere ihtiyacı yok. Şeker yediğiniz zaman aptallaşıyorsunuz. Ekmek de şeker! 
        
“Kısırlığın sebebi D vitamini eksikliği olabilir”
 
- Artan kısırlık oranlarının sebebi nedir sizce?

İngiltere’deki National Health Service karar almış. Bütün hamilelere ve doğurganlık yaşında olan hanımlara bedava D vitamini verilecek hükümet tarafından. D vitaminine bakılacak gebelerin. Türkiye’de hiç bakılmıyor. D vitamininin normal olması, yüksek olması doğurganlığı artırıyor. İyot düşüklüğü de kısırlığı artırıyor. Kısırlığın en önemli sebeplerinden biri de soya. Çünkü soyada yalancı östrojen var. O östrojeni kadına da verirsen, erkeğe de verirsen hamile kalamaz, bitti. 

-Sizi sürekli Nebahat Çehre ile karşılaştırıyorlar. Caps’ler yapılıyor sosyal medyada. Siz de çok dinçsiniz. Hiç karşılaştınız mı, tanıştınız mı?
Ben onu çok seviyorum. Sanatkâr, sanatkârların her zaman önünde eğiliyoruz. Türkiye güzeli olmuş kardeşim, Türkiye güzeli olmuş biriyle benim karşılaştırılmam kel alaka. Tabi ki o güzel. Onun için ben gülüp geçiyorum. Reyting olsun diye, gündem olsun diye yapıyorlar. Kendisini seviyorum ama daha karşılaşıp, kucaklaşamadık. İnşallah bir gün kucaklaşacağız.

Eğitim Haberleri

Ortaokul öğrencileri "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye haykırdı