Erzurum Güncel-Tarihler 25 Nisan 1961'i gösterdiğinde Nâzım Hikmet ve Bedri Rahmi Eyüboğlu Paris'te bir araya gelir.Nâzım tam elli yedi şiirini teybe okur. Bedri Rahmi ülkeye dönerken yasaklı şair Nâzım Hikmet'in kayıtlarına el konulmaması için özel önlemler alır.Bedri Rahmi kayıtları oğlu Mehmet ve gelini Hughette Eyüboğlu'na bırakır. Hughette Eyüboğlu, Paris'teki kayıtların üzerinden elli yıl geçtikten sonra saklanan şiirlerin "gün ışığına çıkmasının zamanı gelmiştir" diyerek harekete geçer.Ve kayıtları Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'na teslim eder.Hiç bilinmeyen iki şiiriYapı Kredi Yayınları ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nâzım Hikmet'in kendi şiirlerini seslendirdiği Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler adlı CD'sini ve kitabını yayınlama kararı aldı.İki büyük yayınevini ilk kez bir araya getiren bu önemli projeyle ünlü şairin elli yedi şiiri, kendi sesinden yayınlanırken; bugüne kadar hiç yayımlanmamış iki şiiri de ortaya çıktı."Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden" dizesiyle başlayan şiir Türkçe ya da Rusça hiçbir kaynakta yer almazken; "Bir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosede" dizesiyle başlayan şiir ise yalnızca Rusça yayımlanan Seçme Eserleri'nde bulunuyor.Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun arşivinde elli yıl saklandıktan sonra gün yüzüne çıkarılan eserler; şairin geçtiğimiz hafta ortaya çıkan gerçek doğum tarihi 17 Ocak'ta okurlarla buluşacak.Vera'ya vasiyetElli yıldır saklı kalan makara banttan günümüze, "Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın. Sonra Türkiye'ye de ver bu sesi. Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım."Nâzım Hikmet'in Vera'ya söylediği bu sözler, Eyüboğlu'nun en büyük vasiyetlerinden biri haline geldi."Bu kaydı çok iyi saklayın, aman ha!"Bu sözlerin sahibi olan Bedri Rahmi'nin, oğlu Mehmet ve gelini Hughette'e vasiyet ettiği kayıttaki ses Nâzım Hikmet'e ait.1960'ların teknolojisi bir makara bantta tam elli yıl bekledikten sonra, Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler ile Nâzım Hikmet ülkesine sesiyle geri dönüyor.İşte Nazım Hikmet'in gün yüzüne çıkmamış iki şiiri:Bütün Yolculuk Boyunca Hasret Ayrılmadı BendenBütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı bendengölgem gibi demiyorumçünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta daEllerim ayaklarım gibi de değiluykudayken yitirirsin elini ayağınıben hasreti uykuda da yitirmiyordumBütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı bendenaçlıktı, susuzluktu demiyorumsıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değilgiderilmesi imkânsız bir şeyne sevinç ne kederşehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiziçimdeydi dışımdaydıBütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı bendenzaten elimde ne kaldı bu yolculuktanhasretten gayrıBir Ucu Bir Kuyuda Kaybolan Rüzgarlı Bir ŞosedeBir ucu bir kuyuda kaybolan rüzgârlı bir şosedebana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayakyüzü saçlarıyla örtülü kavuşma saatımızınbir de ağır yürüyor ki deli olmak işten değilBana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayakben de telefon direğine bağlıyım kollarımdanyüreğim de yorgun mu yorgun duracak nerdeysebir de alnıma bir su damlıyor aynı yere artsız arasızBana doğru yaklaşıyor kavuşma saatımız yalnayakben de seni düşünüyorum da seni düşünüyorumben de seni düşündükçe o da ağırlaştırıyoryürüyüşünübu böyle giderse yıkılabilirim direğin dibineo yanıma varmadan...