Öğretmenim, size borçluyum!

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Unutamadığınız öğretmeninize bir mektup yazsanız ne söylemek isterdiniz? Hatice Meryem, Ayça Şen, Rojin, Tuğrul Eryılmaz... Teşekkür, özür, sitem içeren dokuz mektup aldık, iletiyoruz... Tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun.

Erzuru Güncel- Sayenizde okuluma alıştım Altan Öymen- Gazeteci Sevgili öğretmenim İsmet Hanım, Siz Ankara’da Kızılay’daki Mimar Kemal İlkokulu’nda öğretmendiniz. Ben orada ikinci sınıftan itibaren öğrenciniz oldum. Birinci sınıfı başka ilkokulda okumuştum. Oradaki öğretmenlerim yıl içinde çok değişmişti. Onlara alışamamıştım. Siz ilkokulu bitirinceye kadar öğretmenimdiniz. Size çok alıştım. Sizin sayenizde, okuluma da, arkadaşlarıma da... Zaman, tabii, biraz eski bir zaman... 1939–1943 arasındaki yıllardan söz ediyorum. Ama o yıllardan bu yana, bizim sınıftan arkadaşlarımızın bazılarıyla zaman zaman görüşüyoruz. Sizi hep o zamanki siyah önlüklü halinizle hatırlıyoruz. Ciddi yüzlü, ama yeri geldikçe gülümseyen, güzel bir öğretmendiniz. Hem otoriterinizi kabul ettirmiştiniz hem de bizi sevdiğinizi belli ederdiniz. Biz de sizi severdik. Hayatınızı da izlerdik. Anılarımı yazdığım kitapta sizden söz etmiştim. Bugün o bölümü açıp baktım. Orada yazdıklarımdan birkaç cümleyi bu mektuba da alayım: “(İsmet Hanım’ın) soyadı, yanlış hatırlamıyorsam, Ergene’ydi... Sonradan nişanlandı. Hemen arkasından da evlendi. Ankara’nın o zamanki ünlü futbol hakemlerinden Ziya Ozan’la. Adı İsmet Ozan oldu. Biz erkek çocuklar, kendi aramızda konuşurduk. Anlaşılıyor ki, öğretmenimizi sevmiş ve benimsemiştik. Nişanlandığını ilk duyduğumuzda, bu gelişmeden hiç hoşlanmadığımızı çok iyi hatırlıyorum. Galiba onu Ziya Bey’den kıskanmıştık. İsmet Hanım ilkokulu bitirinceye kadarki dört yıl boyunca öğretmenimiz oldu. Kendisinden çok şey öğrendim. Onu saygı ve şükranla anarım.” Anı kitabımda sizi böyle anmışım. Bugün, Radikal Hayat aracılığıyla size bu mektubu yazarken aynı duygular içindeyim. Sizinle birlikte, yeryüzünün en saygın mesleklerinden birinin mensubu olan tüm öğretmenlerin Öğretmenler Gününü kutlarım. Size tekrar şükranlarımı, sevgilerimi, saygılarımı sunarım Sevgili İsmet Öğretmenim. İki öğretmen, iki hayati duruş Hatice Meryem - Yazar İki öğretmen, iki hayati duruş var hayatımda. İlki öldüren. Yaşları beş ile on arası değişen bir koğuş kızdık. Yatılıydık. Be hey günahkâr sana teslim edilmiş birer zavallıydık. Daha bizi oraya terk eden ana babalarımızdan nefret etmek gerektiğini bile bilmiyorduk. Annesizlikten geceleri nefes alamıyorduk. Sınıf tahtası önündeyim şimdi. Soru “İki kere iki?” İçimden dört diyorum, sesim çıkmıyor. Kulaklarım uğulduyor. Birkaç tekrardan sonra kulağımdan tutup kafamı çarpıyor tahtaya. Tepeden tırnağa utancım. Yerde bir miktar sıvı birikiyor. “Çık dışarı!” İkincisi yaşatan. Ortaokuldayım. Utanç okulda, evde, her yerde yanımda. Dersler berbat. Fen derslerinde iyice aptalım. Türkçe dersinde ölesiye suskun. Halil Tikensak Bey öğretmenimiz hikâyeler okuyor. Ağaçları saran tırtıllar, Behçet Necatigil şiirleri, tren yolculukları... Sürekli okuyor. Hikâyelerin iyileştirici gücünü seziyorum ilk kez. Bir derste ayağa kalkıp okuduğu metin hakkında yorum yapmamı istiyor. Öyle utanıyorum ki ayağa kalkmaktan, bütün girişken arkadaşlarımdan, her şeyden. Sesim titriyor. Bittiğinde Halil bey “Bir hikâye ancak bu kadar güzel yorumlanabilirdi” diyor. Bir şey kopuyor içimden. Utanç az da olsa uzaklaşıyor yanımdan. Birden, öyle ayaktayken, durup dururken “Dört!” deyiveriyorum. Halil Bey şaşırıyor, “O neydi kızım?” Ona söyleyemiyorum ama sesimi ilk defa duymamı sağladığı için kendisine minnettarım. Merak etmeyi öğrettiniz, teşekkürler... İlksen Başarır -Yönetmen: Sevgili öğretmenlerim, hepinizden okul hayatım boyunca yaramaz, söz dinlemez, başına buyruk bir öğrenci olduğum için özür dilerim. Sevmediğim hiçbir dersi dinlemedim, sınıfı geçecek kadar çalıştım ama her öğrencinin hatırlayacağı öğretmenler de olur. Sizin de fikirleriniz olabileceğini düşünen, saçma olsa da size onları söyleme cesaretini hissettiren öğretmenler... Dersin, ders kitabını okumak ve sınava girmekten ibaret olmadığını öğreten öğretmenlerim Gülfer Danışman, Canan Atınç ve Silva Tüzel, bana öğrenmeyi, dinlemeyi, konuşmayı, düşündüğümü söyleyebilmeyi öğrettiğiniz için, öğrenmenin ezber değil merak olduğunu anlattığınız için çok teşekkür ederim. Hiç kızmadınız helal olsun! Ayça Şen- Yazar, Radyocu: Sevgili öğretmenim, Size bir özür borçluyum. Çünkü çok şımardığım zamanlar (ama münferit değil, sınıf genelinde bir şımarıklıktı bu) her ağızdan bir sesin çıktığı o sınıfın içine akşam karanlığının çökmeye yüz tuttuğu, artık biten günle birlikte kaybedecek bir şeyimizin olmadığını düşündüğümüz o rahat saatler, sizin de artık bizi pek takmayıp floresan altında tahtaya yazı yazmaya bağladığınız zamanlar size “Hocam kellenizi çeker misiniiiizz” diye çığrından çıkmış gürültünün içinden bağırdığım için şu an büyük bir pişmanlık yaşıyorum. Yani olacak şey değil; ben olsam öğrencim bana “Kellenizi çeker misiniz” dese onun ağzını kırardım. Bir değil beş değil, hiçbirinde kızmadınız. Helal olsun size. Fakat şimdi düşündüm de belki de adam yerine koymadığınız için kızmadınız. Çok ayıp. Keşke kızsaydınız da ben de şimdi okura mahcup olmasaydım. Neyse ama geçmişe mazi derler. Öğretmenler Gününüz kutlu olsun. Kişiliğimi ona borçluyum... Rojin - Müzisyen Okula gittiğimde yaşım çok küçüktü, Türkçeyi iyi konuşamıyorum, cümleleri farklı anlıyorum... Sarı saçlı, sümüklü bir kız çocuğuyum... Ağlaya ağlaya gidiyorum okula, yabancı geliyor her şey... Birinci sınıftayız, öğretmenim dünya iyisi bir kadın. Adana , Saimbeylili ama onun Türkçe konuşmasına bakakalıyorum. Sınıf kalabalık, bit salgını var diye herkesi kontrol ediyorlar, bizim sınıf temiz ama birkaç arkadaşımı ve beni eve yolladılar. Bit çıkmıştı başımda, saçımı bile bağlayamıyordum, annem çalışıyordu, o kadar dokundu ki okula uzun süre gidemedim. Öğretmenim defalarca konuştu bizimle, annemi ve beni çağırdı, utanıyordum. Hem konuşamıyorsun dilini hem de bitlisin. Hem dilsiz, hem bitli... Sonunda ikna etti bizi, okula devam ettim. Öğretmenimin çabalarını sonra anladım, bana farklı davranıyordu, yardım ediyordu. Belki de bugün bu kişiliğimi, duruşumu ikinci annem olan ona da borçluyum. Onu her zaman ararım, az önce konuştum, hastanede. Buradan geçmiş olsun diliyorum. Her 24 Kasım’da ölsem bile, iki elim kanda olsa ararım. Öğretmenlik çok çok değerli, bizi biz yapan ilk yıllar unutulmuyor. Bu arada Türkçem düzeldikten sonra öğretmenimin çok derin bir Adana aksanı olduğunu anladım. O zaman hayat bana nasıl görünüyormuş diye çok güldüm kendi kendime... Vefa insan olmanın en önemli özelliği. Ona çok sey borçluyum, Sevgili Ümit Hocam; başka bir yaklaşım beni başka biri yapabilirdi. Sevgiler. Ne zaman üzgünsem hatırlayıp gülüyorum... Elif Key - Gazeteci Sene 1979. Birinci sınıftayım. İlhami Ahmet Örnekal İlkokulu’nun yeni müdürü; Zülfü Kaymaz. Uzun boylu, az saçlı, damarlı yanakları, kirli sarı gömleği var. Makamını, koltuğunu, yaramazlık yapanların avucuna vurduğu cetvelini seviyor ama bizi sevdiği söylenemez. Günlerden 10 Kasım. 9’u 5 geçiyor. Boyum minik, en öndeyim. Müdür Zülfü Bey’in burun deliklerini görüyorum. Bir açılıyor, bir kapanıyor. Derin bir nefes alsa başıma ne gelir, ya burnundan içeri kaçarsam diye düşünürken gülmeye başlıyorum. Yanımda bitiyor. Sağ kulağım elinde! Beni havalandırıyor. Bağırıyor. “Üzgün olman lazımken gülüyorsun! Özür dile” diyor. “Kimden?” diyorum,“ Atatürk’ten” diyor. “Duymaz ki!” diyorum, kaybolmamı emrediyor. Kulağım ve ben kayboluyoruz. 33 sene geçti, 10 Kasım’lar dahil ne zaman üzgünsem aklıma Zülfü Kaymaz’ı ve burun deliklerini getirip gülüyorum. Hâlâ hayattaysa teşekkür ediyorum. Sayesinde hâlâ soru soruyorum Tuğrul Eryılmaz- Gazeteci İki hocamı birbirinden ayıramıyorum. Biri Karşıyaka Lisesi’ndeki Tarih ve Din dersi hocam Ayşe Edgüer, diğeri Karşıyaka Erdem Koleji’ndeki edebiyat öğretmenim Fatma Altuğ. Ayşe Hanım “Kafan tarihe çalışıyor, ha bire soru soruyorsun. Bu çok iyi bir haslet” deyip Mülkiye’ye gitmenin bana yakışacağını söylemişti. Kaymakam olmadım ama Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler’e o gazla girdim. Gazeteci oldum, hâlâ ‘ha bire soru’ soruyorum. Kolej’deki edebiyat öğretmenim Fatma Hanım ise beni Jean Paul Sartre, Dostoyevski ve Nâzım Hikmet’le tanıştırmıştı, hem de müfredat dışı. 55-60 sene önce soru sormayı, düşünmeyi teşvik eden bu iki sevgili kadını hep minnet ve sevgiyle hatırlayacağım. Annem kadar emeği vardır... Özgür Doğan - Yapımcı Liseyi Ankara’da okudum. En büyük isteğim 15 tatilde köye, annem ve babamı görmeye gitmekti. Kışın köye ulaşmak üç-dört günü buluyordu. Tatilden bir hafta önce gidip, bir hafta sonra dönmeye çabalıyordum. Sınıf öğretmenimiz Zehra Zeren’den köye erken gitmek için istedim. Derslerimi sordu. Tüm derslerin iyi olduğunu söyledim, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hariç. Öğretmen ders kitabında olmayan namaz ve duaları soruyordu, ben de bilmiyordum. O dersten kalmıştım. Zehra Hoca çok sinirlendi, o da Aleviymiş. İlgileneceğini söyledi, izin verdi. Döndüğümde Din dersi hocasını şikâyet edip sürgüne gönderdiğini öğrendim. Bu olay hayatımdaki dönüm noktalarındandır. Zehra Hoca bana ilk çalışma masasını, kitaplığı, kot pantolonu alan kişidir. Burs ayarladı, beni ücretsiz dershaneye gönderdi. Annem kadar emeği vardır bende. Teşekkürler hocam. Ne kadar yazsam ödenmez hakkın Merve Engin - Tiyatrocu Nereye yazsam yetmez, ödenmez hakkın. Türkçe öğretmenimdin, Müslüm Kaçan. O zamanlar iç savaşcanımıza tak etmemiş, Türk-Kürt arasına kocaman sınırlar çizilmemişti. Bana Türkçeyi öğretmekle kalmamış, “İnsan okur” demiştin. İnsan ayakkabısını temizler, dişini fırçalar, birbirine saygı gösterir. Öğretmen gelince ayağa kalkılan göstermelik saygıdan değil, birbirinin hayattaki duruşuna göstermek gereken saygıdan... Boyumuza bakmadan, bize gösterdiğin saygıyla... Bugün ne olmaya çabalıyorsam, ilk tohumlarını attığın için teşekkür ederim. Irkçılığa inanmadan, insan olmak peşine düşüp, iyi insanlar yetiştirdiğin için...Radikal

Bodrum Haberleri

BELEDİYE EKİPLERİ FIRTINA MESAİSİNDE
BELEDİYE ATÖLYELERİNDEN TASARRUFLU ÇALIŞMALAR
BAŞKAN MANDALİNCİ’DEN SAHA ZİYARETLERİ
BELEDİYE EKİPLERİNDEN YAĞMUR MESAİSİ