Prof. Dr. Nesrin Yıldız: Toprak ve tarım milli mesele haline gelmeli

Prof. Dr. Nesrin Yıldız; “İklim değişikliği doğru tarım ve toprak yönetimi ile azaltılabilir. Toprağı ve tarımı doğru yönetmeyi ulusal güvenlik, ulusal birlik ve milli mesele haline getirmek gerekiyor.” dedi.

Erzurum Güncel- Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “İklim değişikliği doğru tarım ve toprak yönetimi ile azaltılabilir” dedi.

İklim değişikliğinin gıda üretimi ve gıda güvenliği üzerinde baskı oluştururken, doğru yöneltilmeyen toprak ve tarım faaliyetleri de insan kaynaklı sera gazı emisyonlarına katkıda bulunduğunu anlatan Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Bu nedenle İklim değişikliği ve sürdürülebilir tarım, insanoğlu için birbiriyle son derece bağlantılı en büyük iki zorluktur. Kuraklık, seller, ilkbahar geç ve erken donları, dolular, kasırgalar, ani sağanak yağışlar ve tropik fırtınalar vb. iklimle ilgili afetler, geçim kaynaklarını yok ederek tarımı etkilemektedir. 2011'de 7,0 milyara ulaşan dünya nüfusu, 2020 de 8,0 milyarı bulmuştur. 2050 yılına kadar 9.5-10 milyara ulaşacağı tahmin edilen nüfusun gıda talebini karşılamak için küresel gıda üretiminin en iyimser tahminle yüzde 50 artırılması öngörülmektedir” diye konuştu.

“İklim değişikliğine neden olan faktörlerden “Tarım, ormancılık ve diğer toprak kullanım biçimleri” küresel insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 23’ünden sorumludur” diyen Prof. Dr. Nesrin Yıldız, “Ancak bir gerçek var ki; diğer faktörlerde olduğu gibi tarımın iklim değişikliğine olumsuz katkısı da insanoğlunun hataları yüzündendir. Dünya tarım topraklarının 1/3 i ne yazık ki yoğun tarım ve yanlış tarımsal uygulamalar nedeniyle akut olarak bozulmuş (degrade olmuş) haldedir! Dünya ekili alanlarının ,% 20'sinde verimlilik azalması, % 16'sında orman arazileri, % 19'unda otlaklar ve % 27'sinde mera alanlarının azaldığı gözlenmektedir. Ülkemizin su kaynaklarında ciddi derecede azalma, kuraklık ve çölleşme, tarımsal verim kaybı, orman yangınlarının sayısında ve etkisinde artış ve biyolojik çeşitlilik kaybı da kaçınılmazdır. Tarım teknolojisindeki ilerlemeler yoluyla tarımın yoğunlaştırılması ve sürekli artan nüfus için artan gıda talebi, topraklarımızı baskı altına aldı, besin tükenmesine, fiziksel bozulmaya ve biyolojik çeşitlilikte azalmaya, kapasitelerini ve karşılama yeteneklerini tehlikeye soktu. İklim değişikliğinin toprak üzerinde büyük bir etkisi vardır ve arazi kullanımındaki ve topraktaki değişiklikler iklim değişikliğini hızlandırabilir veya yavaşlatabilir.

Gerek tarım toprağı ve tarım arazilerinin yanlış yönetimi ve gerekse bütün tarımsal akivitelerde (ekim-dikimden hasada, ürünleri işleme aşamasından pazarlamaya kadar) yapılan hatalar düzeltilirse , bilakis toprak yönetimi ve tarımsal aktivitelerdeki olumlu gelişmeler atmosferik karbon salımlarını azaltacak, atmosferde mevcut karbonu çekecek ve atmosferik karbonu minimize edecektir” diye konuştu.

Toprakların gezegenimizin biyo çeşitliliği desteklediğini ve toplam canlıların dörtte birine ev sahipliği ettiğin idile getiren Prof. Dr. Nesrin Yıldız, açıklamasını şöyle sürdürdü;

“Karbon döngüsünde önemli bir rol oynayarak iklim değişikliğiyle mücadeleye ve uyum sağlamaya yardımcı olabilirler. Bir ülkenin sanayisi ne kadar gelişirse gelişsin, ne kadar modern şehirlere, gelişmiş teknolojilere sahip olursa olsun, insanların yaşayabilmeleri için gıdaya gereksinimleri vardır. Bu anlamda bir ülke kendi kendine yetebilmeyi başarmalıdır.

Bu amaca ulaşmak için en temel kaynak topraktır. “Gıda Üretiminde Topraklarımız Sessiz Müttefiklerimizdir. Müttefikler statik değil dinamiktirler. ”Toprak ve tarım daima gözden kaçırılan iklim müttefikleridir. İklim konseptli kritik konuşmalarda büyük ölçüde tarımın ihmal edildiğini de görüyoruz. Oysa ki; İlk olarak, iklim sorunları kadar iklim çözümlerine de odaklanmalı ve karbon emisyonlarını azaltma adımlarının yanı sıra karbonu atmosferden çekmenin yollarını tartışmalıyız. Okyanuslardan sonra toprak, havadaki karbondioksiti yakalama kapasitesi bakımından ormanları ve diğer bitki örtüsünü geride bırakarak ikinci en büyük doğal karbon yutağıdır. Son yıllarda tarım topraklarımızın büyük çoğunluğu, onları üretken kılan temel yapı taşlarının ( organik karbon) % 40-60 nı kaybetmiş durumdadır.

Toprağı sağlığına kavuşturmak; karbon depolayan, sera gazı emisyonlarını azaltan, su kalitesini artıran, çiftlik karlılığını artıran, kuraklığa dayanıklılığı artıran, besin kullanılabilirliğini artıran, tozlayıcı habitatı sağlayan ve birçok bitki hastalığını bastıran çevreyle uyumlu /dost toprak sağlığı sistemlerinin benimsenmesi demek olacaktır.”

Prof. Dr. Nesrin Yıldız, çiftçilere ve tüm tarım aktörlerine önerilerini şöyle sıraladı; “Kilit ekosistemleri korumak ve restore etmek ve doğanın atmosferden karbonu yakalamasına izin vermek temel ilkemiz olmalıdır. Bitki yetiştirmeli, bitkiler fotosentez mekanizmaları sayesinde atmosferden karbondioksiti uzaklaştıran en önemli karbon yakalayıcılardır. Toprağın karbon içeriğindeki her %1'lik artışla, dönüm başına 8,5 ton karbon depolanır. Toprakta tutulan her bir ton karbon, çiftçi için dönüme 8-16 kilogram daha fazla mısır verimi ve 4-16 kilogram daha fazla buğday verimi demektir. Toprak, iklim sisteminde önemli ve genellikle ihmal edilen bir unsurdur. Okyanuslardan sonra ikinci en büyük karbon deposu ya da “yutağıdır”. Toprak üzerindeki kilit ekosistemlerin yeniden iyileştirilmesi ve kentsel ve kırsal alanlarda toprağın sürdürülebilir bir şekilde kullanılması, iklim değişikliğini hafifletmemize ve uyum sağlamamıza yardımcı olabilir. “Küresel sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 2010 yılı seviyesine göre yüzde 45 azaltmamız ve 2050 yılına kadar net sıfırlamamız gerekiyor. Bunu başarmak için öncelikle toprak gibi tüm karbon yutaklarını (depolarını) korumak büyük öneme sahiptir.” Toprağın üst tabakasında, yılda 0,9 ila 1,85 milyar metrikton’ luk karbon tutma potansiyeli mevcuttur. Ülkemiz tarım toprakları gibi organik maddece yoksul veya yoğun tarım yapılan topraklarda, Toprak organik karbon %1'den az (ort % 1-2 organik madde)dır. Küresel anlamda konvansiyonel çiftliklerde ortalamanın %2 olduğu tahmin edilmektedir.

Tarım topraklarının amaç dışı kullanımının engellenmesi, Tarım arazilerinin tahribatına sebep olan tarım uygulamalarının durdurulması, Tarım toprağını korumayı amaçlayan uygulama ve politikaların teşvik edilmesi, Tahrip edilmiş tarım toprağını iyileştirecek ve toprak canlılığını artıracak yenilikçi uygulamaların yaygınlaştırılması gerekir. Toprağın eksilen besin kaynaklarını 4 Doğru ilkesine uygun olarak (Doğru gübre, doğru yere, doğru zamanda ve doğru şekilde) sağlamalıdır. Toprakların eksilen mineral dengesini düzenlerken, beraberinde toprak özelliklerini dolaylı olarak rehabilite eden toprak organik madde havuzunu da beslemeliyiz. Toprak organik madde ayrışma hızını azaltmalıyız. Toprağa katı-sıvı hayvan gübresi veya kompost gübre ilave edilmeli, bitkisel gelişimi artırarak atmosferik karbonu yakalamalıyız. Bitki artıklarını (anızı) yakmamalıyız, toprakta bırakmalıyız. Örtü bitkileri yetiştirmeli, toprağı nadasa bırakmamalıyız. Münavebeye çayır-mera bitkisi dahil edilmeli, baklagil bitkileri de yetiştirmeliyiz. Kuraklığa ve tuzluluğa dayanıklı çeşitler kullanmalı, damla sulama tekniği tercih etmeliyiz. Minimum toprak işlemeye (minimum toprak deformasyonu) ve doğrudan ekime yönelmeliyiz, toprak işlemesiz doğrudan ekimin, toprak sistemini koruduğunu, atmosferik karbonun tutulmasını artırdığını ve iklim değişikliğinin hafifletilmesine katkıda bulunduğunu unutmamalıyız. Nitekim, bu şekilde topraklar karbon yutakları olarak, daha yüksek verim ve artan biyokütle ve aynı zamanda toprak erozyonundan kaynaklanan organik karbon kayıplarını azaltarak zenginleşmesini de sağlamaktadır. Ayrıca, yakıt kullanımı, traktör sıkıştırma etkisi ve sera gazı emisyonlarında azalma sağlamaktadır. Özellikle, toprak profilinde bitki köklerinin yayılım alanı ve en aktif bölge olarak kabul edilen üst toprak (0-30 cm lik kısım ) erozyon ve bozulmaya karşı en savunmasız bölge olduğu kabul edilerek karasal yaşamı desteklemek adına, çevresel yaşamın bileşeni olan; mikro, mezo ve makro fauna ve florayı korumak temel amacıdır. Teknolojiler hayata geçirilirken bu konulara dikkatli edildiği ölçüde korumalı tarım; sürdürülebilir arazi yönetiminin bileşeni sayılır, toprak sağlığının sürdürülebilir korunmasına yardımcı olur. Korumalı tarım, arazi verimlilik ve üretim istikrarını artırmayı, toprağın ekim ve dikime hazırlığı ve yönetiminde üretim maliyetlerini ve zayiatı azaltmayı ve arazinin fiziki, hidrolojik ve biyolojik niteliklerini iyileştirmeyi amaçlamaktadır Korumalı tarım ilkelerinin uygulanması sonucu, hem çiftçiler arasında sinerji artacak (çiftçiden-çiftçiye eğitim), hem de tarım sisteminin sürdürülebilirliği nesilden nesile sağlıklı ürünler sağlayacaktır. FAO'ya göre, hali hazırda bozulmuş toprakları restore etmek, küresel sera gazı emisyonlarının küçük ama önemli bir payını ( yaklaşık 63 milyar ton karbonu) atmosferden çekecektir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki; Toprak, iklim değişikliğine karşı mücadeleye yardımcı olabileceği gibi kötüleştirebilir de. Bu durum bizim elimizde ..! Dünya toprakları, biyokütle ve atmosferin toplamından daha fazla karbon yakalar. Dolayısıyla karbon depolama yeteneklerini artırmak, iklim değişikliği üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir. Bilim adamları, toprak sağlığının iyileştirilmesinin 2030 yılına kadar fazladan 2 milyar ton CO2 tutulmasına yol açabileceğini söylüyor.

Sözün özü; müreffeh bir yaşam güçlendirilmiş topraklarda bilinçli tarımla mümkündür. İklim Değişikliğine ilişkin çözüm arayışlarında “Toprağı ve tarımı doğru yönetmeyi” ulusal güvenlik, ulusal birlik ve milli mesele haline getirmek gerek.”

Yaşam Haberleri

Şehit Aybüke öğretmenin hikayesi
GSS Borcu olanlar dikkat!
Özel hastanelerde 'göz' vurgunu!
Erdoğan açıkladı, asgari ücret zammında tahmin değişti!