Katil Netanyahu ve haydut çetesi, bir yanda Ortadoğu’yu kan gölüne çevirirken öbür yanda da “Kutsal Hayal”in peşinde!
“Arz-ı Mevut”
Yani binlerce kez tahrif edilmiş, aslından eser kalmamış Tevrat’a göre, vaad edilmiş topraklar!
Filistin’den Lübnan’a, Suriye’den Irak’a, Türkiye’den Hazar’a, Hicaz’dan Acem’e kadar…
İlla da Mezopotamya… İlla da Urfa ve Hatay…
Nasıl ki kimi fanatik ve akıl kaçkını Ermeni, Erzurum’u “başkentleri olarak” görüyor ve bunun hayaliyle yanıp tutuşuyorsa…
Bu sapkın Siyonistler de aynı yolda:
“Türkiye’nin Güneydoğusu bizim olacak.”
“Fırat’ın geçtiği ve suladığı her yer…”
Hayal de olsa, katil sürüleri bunu amentü bellemişler işte…
Fırat’ın suları, o caniler için damarlarındaki kandan bile kıymetli!
Sıradan Yahudiler olmasa bile okumuş yazmış olanları illa ki biliyordur.
Fırat Nehri’nin doğduğu topraklar Erzurum’dur.
Dumlubaba Suyu…
Eşeğin kulağına karpuz kabuğu suyu kaçırmış gibi olmayalım, ama Fırat demek, Dumlubaba Suyu demektir.
Çünkü: Neşet ettiği yer Erzurum…
Vaktiyle bir şirket, Dumlu’dan çıkan su için şişeleme tesisi kurduğunda, İsrail’de acayip bir heyecan yaratmıştı.
Bizzat şirket sahibi söylemişti bana…
Demişti ki:
“İsrail’den arıyorlar. Üretime geçtiğinizde yıllık ne kadar su şişelerseniz şişeleyin tamamını şimdiden satın alıyoruz.”
Yok…
Bu, öyle bizdeki kimi şarlatanların “yanmayan kefen” yahut da “şehit kokulu parfüm” maskaralığına benzemiyor.
Dindar Yahudiler için esaslı bir husus…
Misal…
Müslümanların Zemzem’e yüklediği dini değer neyse, Yahudiler için de Dumlubaba Suyu o…
Hal böyle olunca…
Erzurum da, “Arz-ı Mevut”un kapsama alanına giriyor!
Azizim…
Bu Erzurum’un ne büyük bir başı varmış böyle…
Ermeni başkent yapmak ister, Yahudi suyuna çökmek…
İşin latifesi bir yana…
Nasıl ki bizim Kızıl Elma Ülkümüz varsa, başkalarının da apayrı hayalleri var.
Lakin…
Biz, Kızıl Elma Ülküsü uğrunda hiçbir coğrafyayı kan gölüne çevirmiyoruz, kadın çocuk masun insanları hunharca katletmiyoruz.
Bilakis…
Mazlumlara yurt, kimsesizlere kimse oluyor bu canım Türkiye…
Siyonist Yahudiler ise, ahiret hayatına inanmadıkları için bilmedikleri cehennemi bu dünyada kurmanın peşinde…
İşte Ortadoğu…
Böyle giderse günün sonunda İsrail, Türkiye’ye sınır olmayacak mı zannediyorsunuz?
İşte zavallı Lübnan’nın can çekişmesi, işte Suriye’nin tükenmişliği ve de acizliği…
Saksıdaki çiçeğinin büyüdüğünü nasıl ki an be an fark edemiyorsak, büyük tehlikelerin gelişini de ıskalayabiliyoruz…
Fırat’ı isteyen neden Fırat’ın kaynağına talip olmasın ki?
Haddi aşmakta menzil tanımayanlar, vahşetlerine asla hudut biçmezler.
Çünkü onlar için…
Bir kişiyi öldürürsen cinayet, birden çok kişiyi öldürürsen seri cinayet, binlerce ve yüz binlerce insanı katledersen, o da istatistik olur!
Böyle demişti adamın biri…
İkinci Harp tam da bir istatistik değil miydi?
Tımarhanede olması gerekirken, Alman ulusunun başına geçen Hitler için akan kanın, yakılan ülkelerin hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktu.
Ölen 60 milyon insanın tasnifini, adeta abaküste hesaplıyordu.
Üçüncü Harp aslından çoktan başladı.
İslam dünyası, üç maymunu oynuyor diye gerçek değişmiyor.
Televizyon kanallarına bakar mısınız artık “insanlık öldü, ölüyor” demek yerine…
Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da ölenlerin dökümünü yayınlıyor.
Sanırsınız ki TÜİK’tir her biri, sanırsınız ki verilen rakamlar kabzımaldaki fiyatlardır!
“Batı dediğin tek dişi kalmış canavar.”
Ey rahmete visal olan Akif…
Haydi; Çanakkale’de, Milli Mücadele’de öyleydi. Yaşadın, gördün ve yazdın…
Be muhterem…
Yüz küsur yıl sonra sen bu Batı’nın yine bir canavar olacağını nasıl tahmin ettin?
Teravih Namazının, Ramazanda olması nasıl ki bir rastlantı değilse…
Tarım Bakanlığı’nın kamu spotlarında, “Su Hayattır” demesi de boş bir söz değil.
Dumlubaba ise, “Su bekadır, istiklal ve istikbaldir” diye çağlayıp duruyor; işitenler için…
Memleketin sanki yeterince sorunu yokmuş gibi Erzurum’un bir de “Arz-ı Mevut”u var!