Türkiye kan ağlıyor baksana!

Türkçenin mucizesi Yaşar Kemal, dün tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Sadece Çukurovalılar için değil ruhunun derinliklerine indiği, anladığı, anlattığı Türkiye halkları için bir şifaydı Yaşar Kemal.

Erzurum Güncel- İşte Filiz Aygündüz'ün o derlemesi...

1923 yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesine bağlı, önünde Ceyhan Irmağı’nın aktığı Hemite köyünde doğar Yaşar Kemal, asıl adıyla Kemal Sadık Gökçeli. Van gölüne yakın Ernis köyünden olan ailesi Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Rus işgali yüzünden uzun, zahmetli bir yolculuktan sonra Hemite’ye göç etmiştir. Zorlu bir çocukluğu olur Kemal’in. Henüz üç yaşındayken, kurban kesen eniştesinin elinden kayan bıçakla yaralanıp sağ gözünü kaybeder. Daha bir yıl geçmiştir ki aradan, bu defa da evlatlıkları Yusuf, babasını Kemal’in gözleri önünde bıçaklayıp öldürür.  Bu ağır acı, konuşmasından vurur Kemal’i. 12 yaşına kadar sürecek bir kekemelik dönemine girer. çift dilli bir yaşamı vardır. Evde Kürtçe, köyün içinde, sokakta Türkçe... Altı yedi yaşındayken ilk şiirlerini okumaya başlar. Halk şairlerine büyük bir sevgiyle bağlıdır. O kadar ki köyde adı ‘Aşık Kemal’e çıkar. “Sen sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın” diyenler bile vardır.  
Dokuzuna girdiğinde Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’na başlar Kemal. üç ay içinde gazete okuyacak kadar sökmüştür okumayı. Ortaokul çağı geldiğinde yokluktan ne yapacağını bilmezken, amcası girer devreye. Amcanın verdiği tosun satılır, parasıyla Kemal okumaya Adana’ya gider. 1939’da ortaokulun son sınıfındayken okuldan ayrılır, 1941’de tasdiknamesini alır. Yetimdir, yoksuldur, çalışmak zorundadır. Traktör sürücülüğü, ırgatlık, bostanda kavun karpuz bekçiliği, ne iş olsa yapar. Bu işleri 1941-42 eğitim öğretim yılında Hemite’ye komşu Bahçe köyünde başladığı öğretmen vekilliği izler. Ortaokul ikinci sınıftayken Adana’daki sosyalistlerle tanışmıştır.  Adana’nın solculardan haz etmeyenleri ‘komünist damgası’ vurur Kemal’e. 1943’te tutuklanır. On gün tutarlar karakolda.



Evine polis baskını
O yıllarda ağıtlar, tekerlemeler derlemeye başlar. Edebiyat dergileri de gönderdiği şiirleri yayımlar. çukurova köylerini dolaşıp köylülerden sözlü halk edebiyatı örneklerini öğrenip notlar alır.  Ne var ki polisler, evine yaptığı baskınlarda folklor derlemelerini alıp götürür. Gidenler arasında bir de romanı vardır, henüz basılmamış: ‘Demir çarık’. Aşık Kemal adından vazgeçilmiş, Komünist Kör Kemal diye anılmaya başlamıştır.
1946’da Kayseri’de bir askeri hastanede askerliğini yaptığı sırada ilk hikayelerini yazmaya başlar: ‘Pis Hikaye’ ve ‘Kızamık’. Polis baskınında götürülen ‘Demir çarık’ romanının ilk bölümlerini de askerliği sırasında kaleme alır. Askerlik dönüşü de Adana’da ‘Bebek’ adlı öyküsünü yazar.

Yaşar Kemal, Milliyet Genel?Yayın Müdürü Abdi İpekçi’yle sohbet ederken...

Daktilosuyla yollarda
Ağıt derlemeleri Adana Halkevi Yayınları’ndan çıkar, Kemal Sadık Gökçeli imzasıyla. O sıralarda  Kadirli’de bir akasya ağacının altında arzuhalcilik yapmaktadır. Ama pazar yerine gelen birtakım adamlar insanları tehdit eder “O komüniste arzuhal yazdırmayın” diye. Baskılar o kadar artar ki, sonunda yazılarını, daktilosunu, köye sürgün olarak geldiği sırada tanıştığı  Arif Dino’dan armağan iki resmi muşamba torbasına koyup Ankara’ya gider. Bir süre burada kaldıktan sonra Abidin Dino’nun verdiği 50 lirayla otobüse binip İstanbul’a geçer.  Yıl 1951, hedef Cumhuriyet gazetesinde çalışmaktır. Olmadı Yeni Cami arkasında arzuhalcilik yaparım diye düşünmektedir. Bir süre Gülhane Parkı’nda yatıp, balık satarak geçinir. Daha sonra Arif Dino aracılığıyla Nadir Nadi’yle tanışır. Nadir Nadi, Kemal’den Cumhuriyet’e röportajlar yapmasını ister: “Sizin gibi iyi Türkçe yazanlar gazeteciliğe girmeli ki, Türkçe de zenginleşsin”.

Usta yazar, ünlü fotomuhbir Ara Güler’e poz verirken.

İLK ‘YAŞAR KEMAL’ İMZASI
İlk işi için üçüncü mevkii bir biletle Diyarbakır’a doğru yola çıkar. Şehre vardığında Park Otel’e yerleşir. Bütün bir gün boyunca şehrin altından girip üstünden çıkar, akşam otele döndüğünde de izlenimlerini yazar. Diyarbakır’dan İstanbul’a gönderdiği röportajları Cumhuriyet Gazetesi ‘Anadolu Notlar’ başlığıyla yayımlar. Polis kendisini bulup, işinden etmesin diye Yaşar Kemal imzasını kullanır.
İstanbul dönüşünde, gazeteden aldığı harcırahtan kalan 1200 lirayı Nadir Nadi’ye uzattığında “Git o parayla elbise al kendine” cevabını alır, hala Kadirli’den gelirken giydikleri vardır üzerinde. Sirkeci’ye gidip kahverengi bir pantolonla, sarı bir gömlek satın alır. 15 gün sonra gazete bir kaçakçılık röportajı için Gaziantep’e gönderir onu.  Ardından Anadolu’nun her köşesini gezip röportajlar yapmaya devam eder, ‘50’li yıllar boyunca. öyle uçakla filan da değil, gelişmekte olan Türkiye’nin sınırlı karayollarında, otobüslerle, vapurlarla, trenlerle....

Aşk kapıyı çaldı
O yoğun tempoda, aşk da çalar kapısını. Cumhuriyet’in dış politika yazarı ömer Sami Coşar, yabancı bir ajansta çalışan, birkaç dil bilen Thilda Serero ile tanıştırır Yaşar Kemal’i. Kısa süre sonra evlenip Beşiktaş Serencebey’de bir eve taşınırlar. O sırada İstanbul’un efsanevi 1953 kışı başlamıştır. İnsanların İstanbul’un bir yakasından diğerine denizin üstünde yürüyerek gittiği o kış... Yaşar Kemal, Cumhuriyet gazetesine yaptığı röportajlarla tanınıyor artık.  Thilda işten atılmış, gazeteden gelen 180 lirayla geçinmeye çalışırlar.
Bir gün gazetenin yazı işleri müdürü Cevat Fehmi Başkut’a gider Yaşar Kemal.  Kafasında çoktan yazdığı ama henüz kağıda dökmediği ‘İnce Memed’ romanından söz eder Başkut’a: “Bu romanı yazmak istiyorum. Ama paraya ihtiyacım var. Bana romanın tefrikası karşılığı avans olarak 1000 lira verirseniz...”

Turhan Selçuk ile bir arada.

50 lirayla 1 aylık odun
Hemen muhasebeye gönderir Başkut, Yaşar Kemal’i... İşte o avansın ardından çini sobalı bir ev tutarlar.  Hayat dergisine verdiği bir öyküsünün telifi olan 50 lirayla 1 aylık da odun alır Yaşar Kemal. Ama ne yapsalar nafile, ev bir türlü ısınmaz.  Thilda alt katın bacasının geçtiği duvara sırtını yaslayıp kitabını okur, Yaşar Kemal, üstünde kat kat giydiği ceketler, ellerinde Erzurum’dan aldığı eldivenler  ‘İnce Memed’i yazmaya başlar.
İşte o İstanbul’un buz tuttuğu 1953 yılında, ısınmayan bir evde Yaşar Kemal’in üşümüş parmaklarında can bulur İnce Memed. üç ayda yazıp bitirir babası ilk evladını...
‘İnce Memed’, Yaşar Kemal imzasıyla Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye başlar. 1955 yılında çağlayan Yayınları, ‘İnce Memed’i iki cilt olarak yayımlar. 1956’da seçici kurulunda Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Nurullah Ataç, Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Suut Kemal Yetkin’in de bulunduğu jüri, oy çokluğuyla, Varlık Roman Armağanı’nı ‘İnce Memed’e verir. 1957’de Bulgarcaya çevrilir ‘İnce Memed’, 1959’da Rusça çevirisi çıkar. Bu çevirinin ardındaki isim Nâzım Hikmet’tir. İngilizce çevirisini Edouard Roditi ve Thilda Kemal, Fransızca çevirisini ise Güzin Dino’nun yaptığı ‘İnce Memed’ 1961’de İngiltere’de, ABD, Fransa ve İtalya’da yayımlanır. çeviriler art arda gelir ve ‘İnce Memed’, 40’ı aşkın dile çevrilir.
‘İnce Memed’i  ‘Ortadirek’ izler. 1959’da yine Cumhuriyet’te tefrika edilip 1960’da basılır. 1962’de ‘Yer Demir Gök Bakır’ gelir.

FİLME İZİN çIKMAZ
1963’te Cumhuriyet’teki görevini bırakır Yaşar Kemal. Artık bütün zamanını kitaplarına verecektir. ‘İnce Memed’in film haklarını Kemal Film satın alır bu süreçte. Beş bin lira... Yaşar Kemal bu parayla Kurtuluş’ta kaloriferli bir daireye taşınır, Thilda ile. Ne var ki filmin senaryosu sansürden geçmez.
1964’te 20th Fox Şirketi satın alır bu defa, filmin haklarını Yaşar Kemal’den. Filmin 1965’te  çukurova ve Toroslar’da çekilmesi kararlaştırılır. İlgili makamlar, yeni senaryoya da izin vermez. 1966’da  Henry  Lucas’ın yazdığı yeni ‘İnce Memed’ senaryosuyla yeniden başvuru yapılır. Bir red daha.
Süleyman Demirel  hükümetinden filmi Türkiye’de çevirtme izni çıkmaz. 1974’te başlayan, bir yıl süreli  ilk Ecevit hükümeti döneminde de geçmez sansür kurulundan ‘İnce Memed’. Yıllar sonra yapım hakkı Peter Ustinov’a geçen film 1984’te Yugoslavya’da çekilir, İnce Memed kendi ülkesinin topraklarında sakıncalı bulunmuştur.
İnce Memed’in öyküsünü 1987’ye kadar sürdürür Yaşar Kemal. Toplam 4 cilt olarak tamamlar romanı.
1962’de İşçi Partisi’ne giren yazar, burada partinin propaganda komite başkanlığı görevini üstlenir. Gazetecilik için dolaştığı  Anadolu’yu bu kez parti için  köy köy dolaşıp konuşmalar yapar.  1966’da Fethi Naci ve Doğan özgüden’le birlikte Ant dergisini kurar. 1968’de de Ant Yayınları’nı... Kurucu ve yöneticilerden biri de Thilda Kemal’dir. Yayınevi Yaşar Kemal kitaplarının yanı sıra güncel sol kitaplar da basar. TİP’teki bölünmelerin ardından 1969 sonunda dergiden de yayınevinden de ayrılır Yaşar-Thilda Kemal çifti.
Edebi açıdan fazla verimli geçmeyen bu yılların ardından 1970’de ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ni, 1971’de ‘Binboğalar Efsanesi’ni yazar Yaşar Kemal.  1971 muhtırasının ardından bir ay Davutpaşa Kışlası’nda tutulur. Hiçbir açıklama yapılmaz kendisine. O ayın sonunda serbest bırakılır. 1972’de ‘çakırcalı Efe’, 1973’te ‘Demirciler çarşısı Cinayeti’, 1975’te ‘Yusufçuk Yusuf’, 1976’da ‘Al Gözüm Seyreyle Salih’, ‘Yılanı öldürseler’, 1977’de ‘Filler Sultanı’, ‘Kırmızı Sakallı Topal ‘Karınca’, 1978’de ‘Kuşlar da Gitti’, ‘Allah’ın Askerleri’ ve ‘Deniz Küstü’ yayımlanır.

ONLARCA öDüL ALDI
70’li yıllar Yaşar Kemal’in Türkiye’de olduğu kadar dünyada da tanındığı yıllardır. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katılan Yaşar Kemal,  ’74-75 yılları arasında ilk genel başkanlığını yapar sendikanın. 1960’lı yıllarda ilk kez Tahsin Yücel, Yaşar Kemal’i Türkiye PEN’i adına Nobel’e aday gösterir. Daha sonra Türkiye dışındaki birçok kuruluş onu aday göstermeye devam eder. Türkiye’de yaşanan aydın cinayetleri yüzünden 1978’de Thilda ile birlikte önce Paris’e ardından İsveç’e gider. ‘Kimsecik’ romanını İsveç’te tamamlar. Türkiye’ye döndükten sonra 80’ler ve 90’lar boyunca çok sayıda uluslararası ödül alır Yaşar Kemal.
1994 yılında yirmi dört yazar bir araya gelip “Düşünce özgürlüğü ve Türkiye” adlı kitapta yazılarını yayımlar. Yaşar Kemal’in de iki yazısı çıkar bu kitapta.  Kitap toplatılırken Yaşar Kemal de Terörle Mücadele Yasası’nın 8. maddesini çiğnemekten DGM’de yargılanır. 1995’te aklanır. 1996’da bu kez ‘Türkiye’nin üstündeki Kara Gökyüzü’ yazısı yüzünden dava açılır yazara. Bir yıl sekiz ay hapis cezası, 466 bin 666 lira para cezası alır Yaşar Kemal. Cezası  iki yıl içinde aynı suçu (!) bir daha işlerse ikisini birden çekmek kaydıyla ertelenir.  “Halkı ırk ve bölge farklılığı gözeterek açıkça birbirine düşman ilan etmek”tir suçu, bütün hayatı boyunca halkların barışını savunan dev kalemin.  
1997’de ‘Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’ yayımlanır. 2001 yılında Thilda Kemal’i kaybeden Yaşar Kemal 2002 yılında Ayşe Semiha Baban ile evlenir. 2002’de ‘Karıncanın Su İçtiği’, yine aynı yıl ‘Tanyeri Horozları’ gelir.  10 yıllık bir aradan sonra ‘çıplak Deniz çıplak Ada’ çıkar. Ve son olarak da yarım bıraktığı bir romanı 2013’te ‘Tek Kanatlı Bir Kuş’ adıyla kitap vitrinlerinde yerini alır.
torosları şahlandırdı
Yaşar Kemal, Türkiye’de aldığı çok sayıda ödülün yanı sıra yurtdışında aralarında Uluslararası Cino del Duca ödülü, Legion d’Honneur nişanı Commandeur payesi, Fransız Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres nişanı, Premi Internacional Catalunya, Fransa Cumhuriyeti tarafından Legion d’Honneur Grand Officier rütbesi, Alman Kitapçılar Birliği Frankfurt Kitap Fuarı Barış ödülü’nün de bulunduğu yirmiyi aşkın ödül, ikisi yurtdışında beşi Türkiye’de olmak üzere, yedi fahri doktorluk payesi alır.
Toroslar onun eserlerinde şahlanmıştır. çukurova’nın, çukurova insanının evidir Yaşar Kemal kitapları.  çukurova’nın acıları, kan davaları, ağalık ve toprak sorunları, toplumsal yozlaşmalar onun altın kaleminde hal çaresi arar. Türkçenin mucizesidir Yaşar Kemal. Şifadır sözcükleri, sadece çukurovalılar için değil, ruhunun derinliklerine indiği, anladığı, anlattığı tüm Türkiye halkları nezdinde... Bu sağlığında da böyleydi, ondan sonra da böyle olmaya devam edecek, tarifsiz bir özlemin eşlikçiliğinde, eksilmiş bir edebiyatın tenhalığında.

Milliyet

Kültür/Sanat//Mağazin Haberleri

Hazal Kaya ile evli olan Ali Atay'dan gündem olan sözler
Erzurum Devlet Tiyatrosu'nun oyunu Tunus'ta perdelenecek
Yavuz Bingöl "Son 10 yıldır en fakir dönemimi yaşıyorum" diyerek intihar itirafında bulundu!
Deha'nın Sofi'si Onur Saylak ödül törenindeki konuşmasıyla gündemde!