Erzurum Güncel- Daeş’in, Irak’ın en büyük ikinci kenti olan Musul’u 10 Haziran 2014 tarihinde ele geçirmesinin hem Irak hem bölge tarihi için adeta bir dönüm noktası olduğunu ifade eden Dr. Savaş Eğilmez, “Daeş terör örgütü Musul’a hakim olduktan sonra tüm kamu kuruluşlarına el koyarak, şehirdeki merkez bankasında bulunan 430 milyon doları ve yüklü miktardaki külçe altınları ele geçirdi. Daeş, 1500 silahlı militanıyla, 30 bin kişilik Irak ordusuna rağmen kısa sure içerisinde kentte hakimiyet sağladı. Son günlerde Türkiye’ye meydan okuyan Irak’ın kahraman ordusu, kendisinden 20 kat daha az olan teröristlerin önünden büyük başarıyla kaçtılar. Öyle ki bu kaçış, tarihin en hızlı askeri intikallerinden biri olarakta değerlendirilebilir. Aynı ordu benzer bir başarıyı 2003 yılındaki Amerikan işgalinde de sergilemişti. Daeş’in Musul’u ele geçirmesinden sonra 2014 yılının Haziran ayından, 8 Ağustos’a kadar başta Musul olmak üzere Telafer, Sincar, Mahmur, Selahaddin, Diyale, Tuzhurmatu, Tikrit, Anbar kentlerinden göç etmek zorunda kalanların sayısı 1 milyon 500 bin olarak açıklanmıştır.” diye konuştu.Musul’un Daeş’in elinden geri alınması için çok ciddi hazırlıklar yapıldığını belirten Dr. Eğilmez, şöyle konuştu:“Bu kadim şehrin politik arenada kurtarılmasının, savaş alanında kurtarılmasından daha zor olduğu anlaşılmıştır. Irak’taki bütün güçler ve onların dışardaki patronları Musul’un kendileri tarafından kontrol edilmesi için pozisyon almaya çalışıyorlar. ABD’nin yatırım yaptığı Kürtler, İran’ın desteklediği Şiiler, Musul’un geleceği için kendilerinin patron olduğu büyük hayaller kuruyorlar. Problemin Daeş’in bölgeden püskürtülmesi gibi gözükürken, aslında asıl sorun Daeş’den sonra bölgenin kimin kontrolünde olacağıdır. Musul operasyonunun bir türlü başlamama nedeni de Musul’un kim tarafından yönetileceği konusunda henüz bir konsensüs sağlanamamasıdır. Musul, Suriye ve Kuzey Irak Kürt yönetimi bölgelerinin sınırında bulunan Ninova (Nineveh) eyaletinin başkenti ve birden fazla etnik unsurun yaşandığı en büyük bölgedir. Buradaki Sünniler, Daeş’den sonra Şii militanların ve Peşmergenin durumu suiistimal edip kendilerine karşı olan taciz ve baskı politikasının artarak devam edeceğinden endişeliler. İnsan hakları grupları sık sık Kürt ve Şii militanların Ninova eyaletinde, Daeş’den temizlenen bölgelerde, Sünnilere karşı kötü muamele ettiklerini rapor ediyorlar. Bu durum Sünnilerin ittifaka karşı güvenlerinin sarsılmasına neden olup geleceğe yönelik endişelerini artırıyor. Bölgedeki akli selim düşünen herkes, tam bir ittifak olmadığı sürece Musul da Daeş’ten sonra bir mezhep çatışmasının kaçınılmaz olduğunu görüyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan insan hakları izleme örgütünün raporuna göre; Kürtler, Ninova eyaletinde Daeş’den temizlenen bölgelere Sünnilerin dönmesine izin vermeyerek, yerlerine başka bölgelerden gelen Kürtleri yerleştiriyorlar. Geri dönen Sünnileri güvenli bölge dedikleri kamplarda toplayarak, özel mülklerine ve değerli eşyalarına el koyup Kürt örgütlere dağıtıyorlar. Asırlarca Musul yöneten Türkler, bugün de Musul’un geleceğini belirleyecek en önemli aktör durumundalar. Tarihten gelen bağlar, Türkiye’yi Musul probleminin çözümünde belirleyici bir konuma yükseltmektedir. Geçtiğimiz aylarda Türkiye, yerel güçlerin eğitilmesi ve Daeş saldırılarının önüne geçilmesi için yüzlerce asker ve 20 tanktan oluşan zırhlı bir müfrezeyi Musul’un 16 km kuzeydoğusunda bulunan Başika’ya gönderdi. Irak merkezi hükümetinin büyük itirazına rağmen, Türk askeri Musul’un hemen yakınındaki güçlü varlığını halen devam ettirmektedir. 60 a yakın ülkenin 200 binden fazla asker ya da destekledikleri yerel güçlerle faaliyet gösterdiği Irak merkezi hükümet başkanı Haydar el-İbadi, sadece bölgeye barış için, sivilleri korumak için bölgedeki yetkililer tarafından davet edilen Türkiye’yi işgalci olarak nitelendirmesi ve Türkiye’yi bölgede istemediklerini ilan etmesi tabi ki kendi tasarrufunda bir istek değil. Lakin Türkiye bölge güvenliği, kendisine yönelen ulusal tehdit ve tarihi anlaşmaların kendisine verdiği yetki ile Başika’dan çekilmemelidir ve de çekilmeyecektir. Türkler tarihi mirası, kültürel bağları ve yapılan anlaşmalarla da Musul’un geleceğinde önemli bir unsur olacaktır. Türkiye, bölgedeki tüm aktörlere; Musul çevresindeki güçlü askeri varlığı ve siyasal tercihleriyle, yerel unsurları organize ederek onlarla beraber Daeş terör örgütüne yönelik düzenlediği ve üstün bir başarı sergilediği Fırat Kalkanı operasyonu ile kendisinin dikkate alınmadan herhangi bir kararın alınamayacağı, alınsa dahi uygulamada başarıya ulaşamayacağını net bir şekilde ifade etmektedir.”