Erzurum Güncel- Hürriyet'in haberine göre dünya artık küresel ısınma ve iklim krizi ile alarm veriyor. Bunlara ek olarak karşı karşıya olduğumuz, insan sağlığını ve hatta ömrünü çok yakından ilgilendiren bir konu daha var; hava kirliliği.
Dünya hava kalitesi endeksine göre Bangladeş, Pakistan ve Hindistan 2020'de havası en kirli ülkeler oldu. IQAir 2020 Hava Kalitesi raporunda 106 ülkede geçen yıl boyunca yapılan ölçümler analiz edildi. Ölçümler sonrası, Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi üç yıl üst üste, havası en kirli başkent olarak kayıtlara geçti.
IQAir'in raporunda yer alan 106 ülkenin 26'sında ince partikül yani kirletici olarak bilinen PM 2.5 oranı ise üst sınır olarak kabul edilen değerin üzerinde olarak belirlendi. Listenin en başındaki Bangladeş'de metreküp başına ortalama partikül oranı 77.10 olarak ölçüldü. Pakistan 59 ile ikinci sırada, Hindistan 51.90 ile üçüncü sırada yer aldı.
Türkiye ise sıralamada metreküp başına ortalama partikül oranı 18.70 ile havası en kirli 46'ıncı ülke konumunda bulunuyor. Ayrıca Türkiye, Avrupa özelinde de üç şehirle raporda yer aldı. Avrupa'nın en kirli şehirleri listesinde PM 2.5 oranı 36 ile Çorum 7'inci, Erzurum 34.2 ile 10'uncu ve Düzce 33.3 ile 11'inci olarak belirlendi
KENTLEŞME VE SANİYELEŞME SORUNUN BÜYÜMESİNDE BÜYÜK ROL OYNUYOR
Hava kirliliğinin nedenlerini konuştuğumuz uzmanlar, öncelikli olarak fosil yakıt kullanımına, kentleşme ve sanayileşmeye dikkat çekiyor.
Türkiye'de kentleşme düzeyindeki artış ve sanayileşme atılımlarının yoğunlaştığı dönemle birlikte, hava kirliliğinde ciddi düzeyde artışların olduğunu söyleyen Çevre Mühendisi Serkan Soyuer sebepleri şöyle sıralıyor:
* "Sanayinin yer seçiminde dikkatli olunmaması en büyük etkenlerin başında geliyor. Kentleşme oranındaki artışla sayıları çoğalan konutlarda ısınma amaçlı kullanılan yakıtlardan kaynaklanan ve sanayi bacasından kontrolsüz olarak atmosfere bırakılan kirleticiler, pek çok kentte yeterli tedbirlerin alınmamasıyla birleşince, ciddi düzeyde hava kirliliğine neden oldu ve olmaya da devam ediyor."
* "Farklı sektörlerde kullanılan veya kullanılması tercih edilen enerji türleri de hava kirliliğinin artmasında önemli ölçüde belirleyici olabiliyor."
* "Tüm bunların dışında sevindiren bir durum da var. Türkiye'de petrol ve kömür gibi kirletici özelliği fazla olan fosil yakıtların ağırlığı oldukça fazla. Fakat son dönemde temiz enerji kaynaklarına doğru yönelim az da olsa artmış durumda."
HAVA KİRLİLİĞİ İNSAN ÖMRÜNÜ KISALTIYOR
Resme geniş baktığımızda hava kirliliği ile ilgili yapılan çalışmalar ve yayınlanan raporlar pek de iç açıcı değil. Dünya genelinde hava kirliliği öyle yüksek boyutlara ulaşmış durumdaki, insan ömrünün kısalması riski dahi söz konusu.
Chicago Üniversitesi Enerji Politikası Enstitüsü'nün raporuna göre, başkent Yeni Delhi dahil olmak üzere orta, doğu ve kuzey Hindistan'ın pek çok bölgelerinde yaşayan 480 milyondan fazla insan yüksek derecede hava kirliliğine maruz kalıyor. Raporda dikkat çeken nokta ise hava kirliliği Hintlilerin yüzde 40'ının ortalama yaşam süresini 9 yıl azaltacağı yönünde...
Bununla birlikte hava kirliliği sağlığımızı henüz anne karnındayken de etkilemeye başlıyor. Yapılan araştırmalar hamilelik döneminde yoğun hava kirliliğine maruz kalan kişilerin, erken doğum ve düşük riskinin yüksek olduğunu gösteriyor.
Greenpeace Akdeniz İklim & Enerji Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, tüm bu bilgileri doğrularken son iki yıldır daha da artan hava kirliliğinin pandemi döneminde oldukça etkin olduğunun altını çiziyor.
"Pandemi boyunca bağışıklığın düşmesi, akciğer ve solunum yolu hastalıklarının artmasına neden oldu. Ayrıca hava kirliliğinin de Covid-19 ve benzer hastalıklarda riskleri nasıl artırdığı da net şekilde görüldü."
9 YAŞINDAKİ ELLA HAVA KİRLİLİĞİ SEBEBİYLE HAYATINI KAYBETTİ
2020 yılı sonunda İngiltere Yüksek Mahkemesi'nin verdiği bir karar, hava kirliliğinin halk sağlığı üzerindeki etkilerini en çarpıcı şekilde ortaya koydu. Ailesiyle Londra'da trafiğin yoğun olduğu bir bölgede yaşayan 9 yaşındaki Ella Kissi Debrah'ın ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin bulunduğuna karar verildi. Ella, hava kirliliğinin direkt ölüm nedeni olarak kayda geçtiği ilk kişi oldu. Bu durum kayda geçen ilk ölüm olsa da aslında dünyada resmi olarak açıklanmasa da hava kirliliğinden hayatını kaybedenleri sayısı bir hayli fazla...
Gökhan Ersoy da hava kirliliğinden ötürü ölümlerin ülkemizde de azımsanmayacak oranda olduğunu söylüyor, önemli bir veriyi bizlerle paylaşıyor:
"Son yıllarda hava kirliliği ile ilişkilendirilen erken ölüm sayısı, Türkiye'de trafik kazalarında kaybettiğimiz yaşamlardan yaklaşık 6 kat daha fazla. Eğer, kendi yönetmeliklerimizdeki limit değerleri Dünya Sağlık Örgütü ile uyumlu hale getirseydik ve temiz hava eylem planları ve politikaları ile kirliliği bu limitlerin altında tutsaydık, 2019 yılındaki tüm ölümlerin yüzde 7,9'unu önleme şansımız olacaktı. Ama ne yazık ki mevcut yönetmelik, bırakın Dünya Sağlık Örgütü'nün limitlerini AB hava kalitesi standartlarıyla bile uyumlu değil. Bugün hâlâ PM 2.5 için bir limit değerimiz yok."
SESSİZ KATİL: PM 2.5
"Hava kirliliği nasıl ölçülüyor?" diye sorduğumuz Gökhan Ersoy, bu soruya cevap verirken Dünya Sağlık Örgütü'nün kanserojen bir kirletici olarak ilan ettiği partikül madde 2.5 (PM 2.5) konusunun altını özellikle çiziyor.
Ersoy, "Yüksek derecede kömürün yandığı bir bölgede olmadığınız ya da yakın mesafeden egzoz dumanına maruz kalmadığınız sürece hava kirliliğini duyularımızla tecrübe etme olasılığımız oldukça zor. Mesela partikül madde 2.5 (PM 2.5), saç telinin 1/30'u boyuta sahip. Bunu koku veya görme duyunuzla ayırt etmeniz mümkün değil. Bu kirletici ancak laboratuvar ortamında elektron mikroskobu ile görülebilir" diyor.
Başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere pek çok kurum veya temiz hava savunucusunun bu tehlikeyi 'sessiz katil' veya 'görünmez tehlike' gibi metaforlarla anlattığından bahseden Ersoy, tehlikeyi anlamak ve takip etmek için en ideal yöntemin ise hava kalitesi ölçüm cihazları, bir başka deyişle istasyonları olduğunu söylüyor.
Hava kirleticileri arasında kükürt dioksit, azot dioksit ya da karbon monoksit gibi maddeler de yer alıyor. Gökhan Ersoy, bu kirleticilerin genel olarak fosil yakıt yanması sonucu ortaya çıktığını söylüyor, "Kömür ve benzin yanması sonucu havaya salınan kükürt ve azot gazları literatüre göre 2 ile 7 gün atmosferde dolaşabilir ve su molekülleri ile etkileşime girdiği zaman asit yağmurlarına neden oluyor. Bunun yanı sıra, diğer kimyasallarla girdiği reaksiyonlarla ekstra bir partikül madde kirliliği oluşmasına da neden olur" diyor.
'AVRUPA BU SENE 162. KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALİNİ KAPATTI'
Peki ya Avrupa'da hava kirliliği ne durumda? "Avrupa'da Covid-19 etkisiyle azalan bir kirlilikten bahsetmek mümkün ancak bu sadece eve kapanma önlemlerinin neden olduğu düşük kentsel hareketlilikle olmadı" diyen Gökhan Ersoy, Avrupa'da bu konuda yapılanları şöyle anlatıyor:
"Havayı en fazla kirleten enerji üretim biçimi kömür ve Avrupa bu sene 162'nci kömürlü termik santralini kapattı. Bu neredeyse aktif santrallerinin yarısının sistemden çıktığı anlamına geliyor. Bununla birlikte, yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektrik 2020'de ilk kez fosil kaynakların önüne geçti. Daha fazla enerji, temiz kaynaklardan geldi."
BİREYSEL KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?
Ersoy, iklim krizi ve hava kirliliğinin olumsuz etkilerinden korunmak için bireysel çözümlerle insanlara yanlış bir güven hissi vermek istemediklerini, bu sorunun ancak enerji dönüşümü ve yapısal değişikliklerle giderilebileceğini özellikle belirtiyor.
"Hava kalitesi ölçüm verilerini takip ederek, limitlerin aşıldığı günlerde insanları dört duvar arasına hapsederek kirlilikten koruyamayız veya sürekli maske ile yaşadıkları bir dünya olasılığını hak etmiyoruz" diyen Ersoy, "Çünkü siz, kirletici kaynaklardan uzaklaşmayı başarsanız bile onların atmosfere bıraktığı kirleticiler kilometrelerce mesafe yol alıp, gelip sizi yine bulabilir" şeklinde konuşuyor.