Erzurum Güncel- Son yazımda “Kobani’yi savunan PYD/YPG mensupları ile Kobanililerin ve onlara destek verenlerin motivasyonunu anlamak zor değil, fakat ilk defa bu kadar etkili bir direnişle karşılaşan (IŞ)İD’in, Suriye ve Irak’ta kontrolünde tuttuğu yerleri de riske atarak bu kentte bu kadar ısrarcı olması fazlasıyla garip” diye yazmıştım. (IŞ)İD’in Kurban Bayramı’nda saldırılarını yoğunlaştırması, özellikle de Pazartesi akşam saatlerinden itibaren kentte sokak çatışmalarının başlamasıyla birlikte Türkiye’de yaşananlara bakınca çok da garip olmadığını düşünüyorum. Her değindiğimde birileri çok kızıyor ama gerçek şu ki (IŞ)İD’de çok etkili bir stratejik akıl var: (IŞ)İD’i yönetenler, belli ki, onca yıldır yaşanan çözüm süreçlerine rağmen ülkemizde PKK’ya yönelik öfke ve nefretin hâlâ varlığını sürdürdüğünü, bunun kolaylıkla “Kürt düşmanlığı”na uzanabileceğini kavramışlar. Kendileri Kobani’ye yüklendikçe, YPG direndikçe, Ankara direnenlere doğrudan ya da dolaylı olarak yardım eli uzatmadıkça Türkiye’nin karışacağını ve bu sayede kendi kitle tabanlarını genişletebileceklerini hesaplamış olduklarını hiç tereddütsüz söyleyebiliriz. Bir dizi sil baştan Tüm dünyanın gözü önünde naklen cereyan eden ve “tanka karşı tüfeğin savaşı” olarak özetleyebileceğimiz Kobani direnişinin (IŞ)İD lehine sona erme ihtimali belirdiği andan itibaren Kürtler Türkiye’de ve dünyanın dört bir tarafında yoğun bir eylemlilik içine girdi. Özellikle ülkemizde yaşananlara baktığımızda şunları gözledik: 1) Çözüm süreciyle birlikte tam anlamıyla sonlanmış olmasa da büyük ölçüde azalmış olan Kürt siyasi hareketiyle (KSH) güvenlik güçleri arasındaki sokak çatışmaları birdenbire zirveye tırmandı ve sadece Kürt illeri değil metropoller de bundan nasibini aldı. 2) Son olarak Selahattin Demirtaş’ın Çankaya adaylığı sürecinde yaşanan KSH’nin toplumun farklı kesimleriyle yakınlaşması uzun ömürlü olmadığını gördük; Kürtler sokaklarda büyük ölçüde yalnız kaldılar. 3) KSH ile Hizbullah arasındaki kavga yeniden boy verdi ve hızla yaygınlaştı. 4) Göstericiler ayrıca (IŞ)İD ile ilgili olduğu varsayılan bazı İslamcı gruplarla da farklı yerlerde karşı karşıya geldiler. 5) Gezi direnişinde gördüğümüzden daha yoğun bir şekilde “siviller” güvenlik güçleriyle birlikte göstericilere saldırdılar. PKK ile silahlı mücadeleye dönüş Bunlar (IŞ)İD’in Türkiye’ye ettiği kötülüklerin bir kısmı. Peki eden böyle oldu? Sanıyorum (IŞ)İD’in PKK çizgisindeki Kürt gruplarına karşı şu ya da bu şekilde etkili olması, devlet ve sivil toplumun çoğu tarafından bir müddet önce varılmış olan “Kürt sorunu silahla çözülemez” noktasının yeniden sorgulanmasına imkan sağladı. Bugün (IŞ)İD’in Kobani’de Kürtlere saldırmasını büyük bir iştahla ve tabii alkışlayarak seyredip “bunların yaptıklarını koca Türkiye Cumhuriyeti devleti neden yapamasın?” diye söylenen insanların sayısı hızla artıyor. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere devletin önde gelenlerinin de her fırsatta PKK ile (IŞ)İD’i eşitlediklerini, Kobani için “düştü düşecek”, hatta “sıra diğer kantonlara da gelecek” diye konuştuklarını düşünürsek gidişatın hiç de parlak olmadığı anlaşılır. Halbuki çok büyük bir yanılgı söz konusu: (IŞ)İD Kobani’de galip gelmiyor, gelemiyor, kenti ele geçirebilse bile galip gelmiş sayılmayacak. Yaşı müsait olanlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 30 yılı aşkın savaş boyunca defalarca PKK’yı zor durumda bırakmış, mevzilerinden püskürtmüş, Irak’taki kamplarına girmiş olduklarını hatırlayacaktır. Ama mutlak bir galibiyet olmadı, olamadı, olması da mümkün değildi. Dolayısıyla bariz bir ağır silah üstünlüğüyle günlerdir Kobani’yi kuşatan (IŞ)İD’in ayartmalarından sıyrılıp, şu birkaç gün içinde çok ağır yara almış olan kardeşliği, barışı tesis etme yolunda bir seferberlik başlatmak gerekir. Bunu yapması gereken öncelikle siyasi iktidardır. Ankara’nın bu bağlamda Kobani’nin (IŞ)İD’in eline geçmemesi için yapabileceğini yapması, en azından direnişçilere yardım etmek isteyenlere engel çıkarmaması gerekiyor. Buna karşılık eğer Türkiye’de birileri (IŞ)İD’i kendi öfke, nefret ve intikamlarını PKK’dan tahsil eden bir taşeron olarak görmeyi sürdürürler ve ona örtük veya açık, doğrudan ya da dolaylı, destek vermeyi sürdürürlerse Türkiye’nin başına daha çok kötülük ve bela gelir.