Erzurum Güncel- Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, bugünkü yazısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çok ağır sözlerle yüklendi.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Cumhuriyet Halk Fırkası İl Başkanı'na benzeten Mümtaz'er Türköne, "Muhafazakâr siyasetin ikiyüzlü dünyası ile karşı karşıyayız. Dün dindarlık, halkı yönetimin uzağında tutmanın gerekçesi idi. Bugün sandıktan çıkan zorbalar, devlet tekelindeki din ile kendilerini garantiye alıyorlar" dedi.Erdoğan'a 'pazarlamacı' diyen Mümtaz'er Türköne, şöyle devam etti: "Erdoğan bir ideolojik çatışma ekseni oluşturmaya çalışıyor. Geleneksel ilerici-gerici çatışmasını, kendi ifadesiyle “200 yıllık tarih”ten çıkartıp diriltmeye çalışıyor. Amerika’yı bunun için yeniden keşfediyor, Osmanlıca’yı bunun için pazarlıyor. Ancak yine de sık kullandığı kendi ifadesiyle “camileri ahır yapan CHP”nin durduğu yerde duruyor.""Devletin, dolayısıyla Erdoğan’ın sevmediği, karaladığı bir din ve dindarlık biçimi mevcut" diyen Mümtaz'er Türköne, "Kibre, yolsuzluğa, ayırımcılığa, siyasîleşmeye itiraz eden ve cemaatler-tarikatlar içinde yaşanan dindarlık bu. Çoğul ve birbirleriyle tatlı bir rekabet içindeki bu cemaat yapılarından hiçbirinin arası Erdoğan’la iyi değil" ifadelerini kullandı.Mümtaz'er Türköne'nin, 'Din devletin olursa?' başlıklı yazısı şöyle:ERDOĞAN CHP VALİSİ GİBİ KONUŞUTUMerak edenler Erdoğan’ın Din Şurası’nda yaptığı konuşmanın benzerlerini, 1940’ların Türkiye’sinde bulabilir. Erdoğan’ın davudî sesiyle vurguladığı “sahte din adamları”, “din adamı maskesi takan şarlatanlar”, “dini sinsice çarpıtmaya çalışanlar” ibarelerinin aynısını, valilerin aynı zamanda Cumhuriyet Halk Fırkası başkanı olduğu yıllarda verdikleri nutuklarda bulabilirsiniz. Fazladan bugün çokça tekrarlanan “ihanet şebekeleri” edebiyatını da. Değişen sadece nicelik. Bugün Erdoğan’ın “sayıları yüz bin olan din adamı” ile övünmesi, o gün çok az sayıdaki “aydın din adamı” içindi; tabii onlar da devlet memuruydu.MUHAFAZAKAR SİYASET İKİ YÜZLÜMuhafazakâr siyasetin ikiyüzlü dünyası ile karşı karşıyayız. Dün dindarlık, halkı yönetimin uzağında tutmanın gerekçesi idi. Bugün sandıktan çıkan zorbalar, devlet tekelindeki din ile kendilerini garantiye alıyorlar. Din, dün elitlerin yönetme ayrıcalığını sürdürmek için sıkı bir devlet kontrolüne alınmıştı, bugün “dindar” bir Cumhurbaşkanı devlet tekelindeki dini basit ve sıradan bir iktidar sopası olarak kullanıyor, hepimizi terbiye etmeye kalkıyor. Her iki durumda da din siyasete kurban ediliyor; ulviyetinden uzaklaştırılıyor.YOLSUZLUĞA İTİRAZ EDEN CEMAATİ ERDOĞAN SEVMİYORDevletin, dolayısıyla Erdoğan’ın sevmediği, karaladığı bir din ve dindarlık biçimi mevcut. Kibre, yolsuzluğa, ayırımcılığa, siyasîleşmeye itiraz eden ve cemaatler-tarikatlar içinde yaşanan dindarlık bu. Çoğul ve birbirleriyle tatlı bir rekabet içindeki bu cemaat yapılarından hiçbirinin arası Erdoğan’la iyi değil. Yakıcı soruyu şu şekilde sorduğunuz zaman, Erdoğan’ın “devlet dini”nin nerede durduğuna dair sağlam bir fikir edinebilirsiniz: Selefî radikalizm ile “Devletin yüz bin din adamı ve din eğitimi” mi, yoksa bu cemaatlerin tevazu içinde işleyen hizmet ve muhabbet gayretleri mi baş edebilir?AMERİKA'YI KEŞFEDİYOR, OSMANLICAYI PAZARLIYORErdoğan bir ideolojik çatışma ekseni oluşturmaya çalışıyor. Geleneksel ilerici-gerici çatışmasını, kendi ifadesiyle “200 yıllık tarih”ten çıkartıp diriltmeye çalışıyor. Amerika’yı bunun için yeniden keşfediyor, Osmanlıca’yı bunun için pazarlıyor. Ancak yine de sık kullandığı kendi ifadesiyle “camileri ahır yapan CHP”nin durduğu yerde duruyor. Devlet zoruyla bize doğru ve yanlışı belletmeye çalışıyor. Devlet gücünü arkasına alıp, toplumun geleneklerine, biriktirdiklerine, dinamiklerine savaş açıyor. Din, devlet tarafından kamulaştırılıyor. Böylece hükümranlık alanı genişleyen devlet, Erdoğan’a yolsuzlukların, adaletsizliklerin bile sarsamayacağı bir iktidar alanı açmış oluyor.''internethaber''