Erzurum Güncel- Son zamanlarda Müslümanlar arasında merak edilen, ilgi duyulan ve yanlış anlaşılan konulardan birisi tasavvuftur. Emekli Uludağ Üniversitesi Tasavvuf Tarihi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Uludağ tasavvuf yolculuğunun nereden başladığını ve insanın manevi hayatında tasavvufun etkilerini ayrıntılarıyla beraber Star Gazetesi'nden Mehmet Bayar'a anlattı.
Tasavvufu günümüz insanının fehmine uygun bir şekilde nasıl tanımlarsınız?
Hakiki tasavvuf, İslam’ın özü demektir. Bu da sahih bir tevhid inancı, ihlaslı ibadet, dürüstlük adaletine dayanan ahlak ve son olarak dini his ve heyecanlardır. Bu dördünü bir araya getirdiniz mi tasavvuf ortaya çıkar. Bu dört maddede İslam’ın özünü de oluşturur. Bin 400 sene içinde İslam’ın özü çeşitli mezhepler, fikri ve felsefi hareketler bazı tarikatlar tarafından çok farklı şekillerde yorumlanmış ve değerlendirilmiş. Bunların hepsi için İslam’ın özüdür demek zor. Kitap ve sünneti merkez olarak bahsettiğimiz manada tasavvuf İslam’ın özünü oluşturuyor.
Tasavvufi bir bakış açısıyla insanın yaradılış sebebi nedir? Tasavvuf insanın hayatına nasıl etki eder?
Kur’an-ı Kerim’de diyor ki; “Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım.” Bazıları bunu şöyle yorumluyorlar: İnsanları ve cinleri beni tanısınlar diye yarattım. İnsanın varlık sebebi tasavvufun da gayesi Allah’a ibadettir. Ama nasıl ibadet? Kur’an-ı Kerim’den ve hadisler çerçevesinde ihlaslı bir şekilde Allah’a ibadet etmektir ve gaye Allah’ı tanımaktır.
Tasavvufu Kur’an ve sünnete dayandırmanın delilleri nelerdir?
Delil Kur’an-ı Kerim’in kendisidir. Hz. Peygamberin yaşadığı dini, manevi ve ruhani hayattır. Yani tasavvuf sadece teorik değildir. Tasavvuf yaşanan bir hayat tarzıdır. Yaşanmışlık olmazsa tasavvuf ve dinde geriye kuru bir anlayış kalır. Esas olarak, Hz. Peygamber bu manada tasavvufi hayatı yaşamıştır. O dönemde tasavvuf demiyorlardı, sonradan denilmiştir.
İNSANLAR TARİKATLARA KARŞI DİKKATLİ OLMALI
Anadolu insanının kâmil olmaktan neden uzaklaştı?
İslam; geniş bir coğrafya üzerinde Endonezya’dan Yemen’e kadar yayılınca halkın çoğunluğu Müslüman oldu. Müslüman olmadan evvel bu halkların eski dinleri ve alışkanlıkları vardı. Bu yüzden tasavvufi hayata ve diğer dinlere de yeni yorum getirdiler.
Tarihte İslam’a zarar veren sapkın tarikatlara rastlıyoruz. Bu yöndeki düşünceleriniz nelerdir?
Tarikatları ikiye ayırıyoruz; ehl-i sünnete uygun olanlar ve buna tam veya hiç uymayan tarikatlar. Ortodoks ve heterodoks tarikatlar diye ikiye ayırırlar. Sünnilere ortodoks diyorlar. Ehl-i sünnet ve cemaatin kabul ettiği Ortodoks tarikatlar içinde Kadirilik, Halvetilik, Rufailik, Mevlevilik gibi 500 tarikat var. Heterodoks tasavvuf ise tamamıyla ehl-i sünnet çizgisinin dışında. Başka dinlerin geleneklerini devam ettiriyorlar. Her şeyi mübah sayan İbahilik ya da içki serbest, namaz, oruç, hac yok diyen Hululilik gibi tarikatlar ortaya çıkıyor. Bunlar Müslüman olmadıkları halde İslam toplumunda yer edinebilmek ve tutunabilmek için kendilerini İslam kılıfına sokan hareketler. Gün geçtikçe de sayıları artıyor.
Bunlardan nasıl korunmalıyız?
Bir şeyh veya mürit İslam adına ortaya çıkmışsa İslam’ın olmazsa olmazı dışına çıkamaz. Öte yandan bu adamın şeyh olması insanlara yol gösterebileceği anlamına gelmez. Şeyhlerin İslam, Kur’an, hadis, peygamber, fıkıh, kelam gibi birçok alanda bilgi sahibi olmaları gerekiyor.
İKİ DİL BİLMEK LAZIM
Tasavvufi felsefeyi hayatına almaya çalışmak isteyenlere hangi kaynakları önerirsiniz?
Tasavvuf çalışmak isteyenlerin Arapça ve İngilizce’yi bilmeleri lazım. Tasavvufla ilgili yayınlar Endonezya, Hindistan, Malezya, Avrupa, Amerika, İran’da genellikle İngilizce yapılıyor. İngilizceyi bilmelerinin diğer bir zorunlu nedeni ise tebliğ meselesidir. Kur’an-ı Kerim baştan sona birkaç kere tam anlamıyla hatim etmeleri gerekiyor. Hadis-i Şerifleri okumaları, Peygamberin ibadet hayatını ve ahlakını öğrenecekleler. Fıkıh, kelam, tefsir ve hadis okumaları yapmaları lazım ki tasavvufun yerini anlayabilsinler.
Bu felsefe ile herkes yaşayabilir mi?
Tasavvufla ilgilenen kişilerin ahlakında dürüst olmaları, şahsi ve mesleki çıkarının önüne geçirmemeleri gerekiyor. Bu yolda Allah rızası esastır. Başkanlarının menfaati için kendi menfaatinden vazgeçmeleri gerekiyor.
TEŞEKKÜR ETMEK BASİT BİR SÖZ HALİNE GELDİ
Şükür ve sabır konusunda insan neler yapmalı?
Bunu dört maddede açıklamak mümkün. Şükrün karşında nimet, sabrın karşında ise bela ve musibet vardır. Bela ve musibet neyi gerektirir sabrı gerektirir oldu mu dört. Şükür Allah’ın sıfatıdır. Allah sabredenleri mükafatlandırır, kulunun şükretmesini ister. Ama sonsuz olan nimetler için şükretmek çok zor. Teşekkür etmek herkesin dilinde basit bir söz haline geldi. Kalben şükretmek lazım. Şükretmesek ne olur? Kur’an-ı Kerim’de diyor ki nankör olursun. Yapılan iyiliği görmemek nankörlüktür. Allah diyor ki nankörlük etmeyiniz şükrediniz. Sufiler diyor ki “Nimetten önce nimeti vereni görmek lazım.”
Bir şeyh ya da mürit İslam’ın şartları dışına çıkmaz. Öte yandan bir adamın şeyh olması rehber olacağı anlamına gelmez.
İNANÇ OLMADAN İNSAN YAŞAYAMAZ
İnanç hayatımızın neresindedir? Yoksa sonradan oluşan bir değer midir?
İnsan inanan bir varlıktır. İster ateist olsun ister teist. İnsanın inançsız yaşaması mümkün değil. İslam’i anlamda inancın realiteye mutabık olur sapma olmaz. İnanç insanın fıtratında vardır. Doğru ve yanlış inançlar vardır. Yanlış insanın inancını ve davranışlarını düzeltmek vazifemizdir.
OKU, DİNLE, ANLA,UYGULA
Kur’an-ı en iyi anlama yolu nedir?
Bunu dört maddede açıklamak lazım. Bir; Kur’an-ı Kerim diyor ki, oku, okuyacaksın. İki; Kur’an okunduğu zaman, dinle. Üçüncü; ‘feym’ yani anla. Son madde ise anladığını uygula. Bu dördü bir araya geldiği zaman Kur’an-ı Kerim doğru anlaşılmış olur. Bunları yaparsanız bir anda alim olamazsınız ama tecrübeler kazanırsınız. Bilmediğini bilme noktasına gelirsiniz. Bir bilgi diğerini doğurur. Kur’an-ı anlamak esastır. Kur’an okunsun, ezberlensin diye inmedi. Kur’an-ı Kerim diyor ki dinleyin ve anlayın.
İNSANIN KENDİ İÇİN BİR MİRACI VARDIR
İnsanın kendi içinde bir miracı olabilir mi?
Allah bir gece Hz. Peygamberi aldı huzuruna getirdi. Başkasına da nasip olmamıştır. Biz buna inanırız. Acaba peygamberimizin Allah’u Teala ile mülakatı ruhla mı yoksa tam vücut halinde miydi? Müslümanların çoğuna göre ruh ve bedenle beraber gitti. Hz. Ayşe, “O gece Hz. Peygamberin bedeni yatağından ayrılmamıştı” diyor. Yani ruhla gitmişti demek istiyor. Başka bir hadiste “Allah’ı gördün mü” diye sormuşlardı “O bin nurdur o nur nasıl görünebilir” diye cevap vermiş. Gelelim Mirac’a... Ruhen, ahlaken, sevgi ve yakınlık olarak Allah’a en yakın noktaya geldiyse bu kullar için de mümkündür derler ama peygamber kadar değil. Allah yoluna giren, ibadeti, ahlakı düzgün olan bir insan manevi olarak bu yolda ilerler. Aklen, filen, ruhen, yükselir ve mükemmeliyet kazanır. Allah’a yaklaşır. Neticede bir de şöyle bir şey vardır; kalbin de bir penceresi vardır o kalp penceresi de açılır. O zaman bizim göremediğimiz bazı şeyleri görebilir. Böyle bir yükselişe ulaşır.
İnsan eksikliğini bilmeli, iradesini kullanmalı. Bu iş zihinde bitiyor. “İyi olacağım, iyi olanı ve Allah’a karşı görevlerimi yapacağım” denildiği zaman iyi insan olunur.
SOSYAL MEDYAYI FESAT VE YALAN İÇİN KULLANIYORLAR
Sosyal medya başta olmak üzere, yalancı mutsuzluklar çağımızın en önemli hastalığı haline geldi. Sahte mutsuzluğun ilacı tasavvuf olabilir mi?
Sadece sosyal medyayı değil interneti, televizyonu ve radyoyu ihtiyaçtan fazla kullanmamak lazım. İnsanın dıştan ziyade içine yönelmesi lazım. Teknolojiye olan bağımlılığı asgariye indirmek gerekiyor. Çoğu insanın sosyal medyayla alakası yok ama fesat ve fitne için kullanıyorlar.
İNANÇ AMELE BAĞLIDIR
Ehl-i tasavvuf bir mümin ile tasavvufla alakası olmayan bir mümin arasında manevi anlamda bir fark var mıdır?
Eğer yaptıkları birbirlerine denkse hiçbir fark yoktur. İkisi de mümin, aynı derecede Allah’a ve topluma karşı görevlerini yerlerine getiriyorlarsa, amelleri aynı derecede olur. Mesele amele bağlıdır.
AYETLERE YENİ YORUMLAR YAPILABİLİR
Tasavvufi düşüncenin günümüz ve geçmişte farklılıkları var mı?
Tasavvuf ya ibadettir ya da ahlaktır. İslam’da ibadet değişmez. Ahlaki davranışlar da öyledir. Şükredeceksin, teşekkür edeceksin, sabredeceksin, Allah’a tevekkül edeceksin, cömert ve cesur olacaksın.Yani değişmez! Eğer değişiklikler varsa sapkın tarikatlarda oluyor. Yeni ibadetler yeni ayinler ekleniyor ve dinin esasına uymuyor. Ayet ve hadislerin tasavvufi açıdan yeni yorumları yapılabilir. Eskiye aykırı olmamak şartıyla yeni açık yorumlamalar ve değerlendirmeler yapılabilir. Dinde gelenek önemlidir kolay kolay kopmamak lazım.
Sizce kader değişebilir mi?
İnsanın kadere inanması ehl-i sünnet inancına göre altı esaslarından birisidir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın iradesinden, insanın iradesinden bahsediliyor. Allah her şeyi bir ölçüyle bir hesapla yaptığından bahsediyor. Eğer nizamın dışına çıkılıyorsa bu kaderdir. Doğduğumuz yer bizim elimizde deği, tamamen kaderdir. Kadere Mutezile mezhebi inanmaz. Mutezilelere göre kaderi kabul ederseniz insanın iradesini kabul etmemiş olursunuz. İnsan iradesi kabul etmeyince bir yerden kötülük yapıyorsa bunu Allah yaptı diyor. Allah’ın adalet sıfatına uymadığı için Mutezilelerin böyle bir gerekçesi var. İnsan iradesine yer vermeyen bir kaderi kabul etmiyorlar.
Ahlaki davranışlar değişmez. Şükredeceksin, teşekkür edeceksin, sabredeceksin, tevekkül edeceksin, cömert ve cesur olacaksın.