Erzurum Güncel- Genç yaşına rağmen kıvrak zekâsı ve cesaretiyle şehrin en büyük inşaat firmaları arasına girdi. Erzurum’da 10 bine yakın konut yaparak, dar gelirli insanların hayallerinin gerçekleşmesine vesile oldu. İstihdama sağladığı katkılar ile birlikte yıllardır vergi rekortmenleri arasında ilk sıraları kimseye bırakmadı. Şehrin ekonomik yapı taşları arasında yer alan Ahmet Metin Karadayı, New City projesiyle doğduğu ve doyduğu şehre altın bir çivi çakmak istedi, ama olmadı. Kendisiyle birlikte binlerce insan mağdur oldu. Karadayı ile New City’nin hikâyesini ve yaşanan süreci konuştuk. Şehrin kanayan yarası olan projenin akıbeti hakkında biz sorduk Ahmet Metin Karadayı anlattı. Ahmet Bey öncelikle New City macerası ne zaman, nasıl başladı? New City macerası 2011 yılında başladı. 2011 yılında biz Ahmet Küçükler’in yanına gittik ve “Biz burayı yıkıp yeniden yapacağız” dedik. Küçükler’de “Git orada oturan hak sahipleri ile anlaş, öyle gel” dedi. Bu arada ben o bölgeye girmeden önce TOKİ giriyordu. TOKİ halkla oturup konuştu, bir anlaşma, uzlaşmaya varamadı. Ondan sonra biz devreye girdik ve halkla anlaştık. Biz orada aşağı yukarı 450 kişinin tapusunu aldık. Burada 100 kişinin parasını ödeyerek tapusunu aldık. Yaklaşık 350 kişiyle de kat karşılığı sözleşmesini yaptık. Ahmet Küçükler’in önüne tapuları koyduktan sonra birlikte Ankara’ya gittik. Çünkü o bölgedeki arsaların bir bölümü TOKİ’ye aitti. Yanımızda Milletvekili Muhyettin Aksak ile birlikte gidip TOKİ Başkanı ile görüştük. TOKİ Başkanı bize bir dilekçe yazmamız halinde memnuniyetle araziyi vereceğini söyledi. Bizde dilekçemizi yazarak Erzurum’a döndük. İlk çelme Orhan Bulutlar’dan geldi Erzurum’a döndükten sonra Palandöken Belediye Başkanı Orhan Bulutlar arazinin kendisine verilmesi için Ankara’ya giderek TOKİ’ye başvurmuş. Bizler TOKİ’den onay yazısı beklerken ret yazısı geldi. Açıklamada arazilerin resmi kurum olan Palandöken Belediyesi’ne verileceği belirtilmişti. Bunun üzerine Ahmet Küçükler ile görüşüp durumu bildirdim. O da devreye girerek bu kez Büyükşehir Belediyesi olarak arazilere talip olduğunu TOKİ’ye bildirdi. TOKİ bu kez ilçe belediyesi yerine Büyükşehir Belediyesi’ni tercih etti doğal olarak. Bizler de o süreç içinde bölgede ki 450 konutu yıkıp hafriyatını temizledik. Aradan zaman geçiyor, inşaata başlamamız lazım ama Ahmet Küçükler TOKİ’deki işlerini bitirip bana ruhsat vermesi gerekiyor. Küçükler, TOKİ’nin yeri olan 9 dönümlük arazinin metrekaresi 877 milyon liradan 12 taksitte ödemek koşulu ile aldı. Bu arada Palandöken Belediye’sinin de 10-12 dönüm yeri vardı o bölgede. Orhan Bulutlar bu kez yine devreye girdi, inat uğruna araziyi satmadı. Filler tepişir, arada çimenler ezilir misali bizler arada ezilmeye başladık. Bulutlar araziyi satması gerekiyor ki bizler ruhsat alalım, bizi 3-4 ay oyaladı. En sonunda Kentsel Dönüşüm Yasası çıkınca büyükşehir yetkisini kullanarak araziyi Palandöken Belediyesi’nin elinden vurup aldı. Hatta tapuda devir yaparken şöyle bir ifade de kullanmıştı Bulutlar, “İmzalıyorum ama ellerim titriyor.” Ardından ihale süreci ve inşaatların başlaması geldi sanırım. Daha sonra ihale süreci başladı. 31 Aralık 2012 yılında ihale süreci ancak tamamlandı. Biz o süre içinde binaları yıkmıştık ancak inşaata başlayamıyorduk. Hatırlarsanız o süreçte bir sürü dedikodu çıkarılmıştı, ‘Orada mezarlık çıkmış, ne zaman inşaatlar başlayacak’ falan diye. Biz bu süreçte bir yıl kaybettik ama 31 Aralık 2012 tarihinde ben girip ihaleyi aldım. İhale 28 trilyona çıktı ama bana belediyede oyun oynandı. Tek başıma girdiğim halde ihale bedeli 33 trilyon artı KDV’ye çıkarıp araziyi sattılar. Bir insan tek başına girdiği ihalede 5 trilyon para artırabilir mi? İhalenin sözleşmesini imzaladıktan sonra beni dönemin Genel Sekreteri Deniz Köken aradı, öğlenden sonraydı. Bana “ Ahmet kaşeni al gel evrakları imzalayalım yalnız bugün KDV’nin yüzde 25’ini yatırman gerekiyor. Yoksa ihale iptal olur” dedi. Günüme daha zaman vardı ancak onlar tarihi yanlış atmışlar. Saat öğleden sonra 15.00 idi. O kadar parayı aniden toparlamam imkânsızdı. Her şeye rağmen o gün bankalara telefon açarak parayı toparladım ve belediyeye çuvallar ile 6 trilyon 750 bin lira parayı götürüp yatırdım. İhale tamamdı, sözleşmeyi noterden yaptık. Hatta 350 milyar lira noter masrafı ödedim. Sabahleyin kalktığımda ilk işim ruhsata başvurmak oldu. Gittiğimde Ufuk Deveci belediyenin İmar Daire Başkanı olarak görev yapıyordu. Ben bu işi yeni yapmıyordum, evraklarımı ve projemi hazırlamış gitmiştim. Şennur Hanım’ı çağırdı ve “Ahmet’in ruhsatını verin” dedi. Projeler incelendi okeylendi, ruhsatlar doldu ve imza aşamasına geldi. Genel sekreter imzaladıktan sonra başkanın imzası kalıyordu. İmzalar atıldıktan sonra “öğlenden sonra gelip ruhsatımı alayım” dedim. Belediyeye operasyon yapıldı Öğlenden sonra belediyeye gittiğimde belediyede adam yoktu. O tarihte hatırlarsanız belediyeye operasyon yapıldı. Belediyede tapularda yapılan yolsuzluk gerekçesi ile savcılık tüm ekibi almıştı ve ifade veriyorlardı. Şimdi belediyede bir muhatap bile yokken ben nasıl ruhsatımı alabilirdim? Benim ruhsatım hazırdı o gün almıştım operasyon olmasa idi. Savcılığa gittiğimde tüm personel ifade veriyorlardı, belediyenin tüm dosyalarına kaşesine bile savcılık el koymuştu. Belediye Başkanı da dâhil içerde ifade veriyordu. Halen davaları devam ediyor zaten. Böyle bir ortamda gidip ruhsat almam imkânsızdı. Sezon başlamıştı, insanlar bizlere güvenip tapularını vermişti. Orhan Bulutlar’ın tuzağından kurtulmuş bir ton sorun ile boğuşmuştuk. Bir yıl beklemiştik, zaman kaybetmeye tahammülümüz yoktu. Böylece bir ay geçti, Ahmet Bey’e durumu izah edip inşaata başlamam gerektiğini söyledim. Bu arada belediyenin bu projede yüzde 5 ortaklığı bulunduğunu da hatırlatmak isterim. Başkan Küçükler hatırlarsanız bilboardlara ilan verdi, ulusal televizyonlara açıklamalar yaptı, Türkiye’nin Van depreminden sonra “ilk kentsel dönüşümünü yapıyoruz” diye. Açıklamaları ve reklamları yaptı ama benim ruhsatımı bir türlü veremedi. Daha sonra ne oldu, ruhsat almanız neden bu kadar uzadı? Aradan iki ay geçti ve geçici olarak Avukat olan Mustafa Bey’i İmar Daire Başkanı olarak atadı. Ben bu süre içinde inşaata başlamıştım, sezon kısaydı ve hazırlığımız ona göreydi. 500 kişilik ekip, bunların hazırlığı yemesi içmesi falan, kolay işler değildi. Mustafa Bey’e gittim ve ruhsatımı istedim. “Ben yeni geldim hiçbir şeyden haberim yok, incelemem lazım” dedi. Beni 15 gün oyaladılar. Daha sonra bana yine dürüst adammış “Ben buna imza atmam, güvenme buraya, güvenme Küçüklere, görüyorum kendini paralıyorsun bu iş için” dedi. Çünkü belediyenin o kadar yolsuzluğu vardı ki paramparça olmuş, sahte tapu vermiş falan.“Kurban beni mi seçtiniz?” dedim. Ahmet Küçükler’in yanına çıktım ve sert bir şekilde “ruhsatımı ver” diye sitem ettim. Çağırdı Mustafa Bey’i, neden ruhsatımın verilmediğini sordu. O da kendisine eksiklerin olduğunu söyledi. Eksik dediği bilgisayarda birkaç yazı, yarım saatte halledilebilecek bir şey. Dediği evrak, para da değil. Eksik evraklar bitti ama yine imzalamadı, Avukat Mustafa Bey istifasını verip ayrıldı. Burhan Salın’ı atadılarYine zaman geçti ve bu kez 1,5 ay sonra Burhan Salın’ı atadılar. Bu arada benim inşaatlar devam ediyor. Burhan Salın göreve geldiğinde ‘belediyeye verdiğim evraklar ve ruhsatlar falan hepsi sil baştan çıkacak’ dediler. Burhan Salın, “Burada bir şey yok, Mustafa da gitti, sen şunları şunları yeniden hazırla getir” dedi. İstediği şeyler bilgisayarda kopyalı, yarım saatlik işti istedikleri. Gidip çıkardım, ama öyle birkaç sayfa değil, dosyalarca evrak. Götürüp Burhan Salın’a teslim ettim ve işi sonlandırmaya kadar getirdik. Bu kez Burhan Salın’da görevden alındı. Daha sonra Ahmet Küçükler Şennur Hanım ile bir pazarlık yaptılar, nasıl bir pazarlık bilmiyorum, Allah sorsun. Göreve Şennur Hanım geldi. Şennur Hanım göreve geldiğinde her şeye vakıf olduğu halde, “Biz sana ruhsat veremeyiz, burada kamulaştırma yapmamız lazım, ancak bu bir ay sürer” dedi. Bende, “Yapın o zaman, ne kadar sürerse sürsün bu iş bitsin artık” dedim. Ancak belediye orada kamulaştırmayı yapamadı. Bizde bu süreç içinde 80 günlük çalışma ile 13 bloğu diktik. Bu 13 bloktan 780 tane daire çıkıyor ve bugün ki maliyeti ile hesaplayabilirler, 80 trilyon maliyeti vardır. Hafriyat alımı, kule vinçleri, arsa bedeli dahil olmak koşulu ile biz 80 günde 780 daire yaptık ve buraya 80 trilyondan biraz fazla para harcadık. Ve halen daha bizim ruhsatımız yok. Kimse kusura bakmasın ben orada gecekondu yapmıyordum. Şimdiye kadar devlet o ebatta Erzurum’da yıkım ve yapım işini başarabildi mi? Büyükşehirlere gittiğimizde her seferinde koca koca binaların yükseldiğini görünce gıpta ile bakar, “bizde niye yapılmıyor” derdik. Biz Erzurum’a yeni bir soluk getirmek, değişim yapmak istedik. Herkes halen 30 yıllık Kuşkay binasını örnek gösteriyor, biz daha farklısını yapmak istedik. Bloklar yükseliyor ve sizin hala ruhsatınız yok. Seçim sürecine girildiğinde neler yaşandı? Biz ruhsatı alamadan seçim sürecine girildi. Ahmet Küçükler, “Ben tekrar aday olacağım, seçimden sonra senin ruhsat işini hallederiz” dedi. O dönem bizleri Ankara’da Sayın Başbakan’ın katılımı ile bir toplantıya çağırdılar. Medya sahiplerinin katıldığı bir toplantı idi, beni de Kardelen TV adına davet etmişlerdi. Şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan orada bize, “Size öyle birini gönderiyorum ki Erzurum’u sil baştan yapacak” diyerek Sayın Sekmen’in ismini vermişti. Sayın Cumhurbaşkanımız Erzurumluların ona sahip çıkmasını istemişti. Toplantı bitiminde Mehmet Sekmen’i aradım ve tebrik ettim. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediklerini anlattım. Bana “Erzurum’a geldiğimde seni arayacağım” dedi. Geldiğinde aradı ve biz AK Parti’ye ve Sayın Sekmen’e destek vereceğimizi ilan ettik. Bu desteği işimiz çözülsün diye değil, bizler daha önceki seçimlerde de açıklamıştık, istikrarın bir ülke için ne kadar önemli olduğunu. Bizler AK Parti istikrar zenginleriydik. Bu nedenle hiçbir çıkar düşünmeden gerek paralel yapı ile mücadelede, gerekse seçimlerde AK Parti’nin yanında durduk. İmkânlarımızı seferber ettik. Gazetemizle, televizyonumuzla ve sivil toplum örgütlerimizle AK Parti’nin yanında olduk. Ben şehrin önemli sivil toplum kuruluşlarının yönetiminde idim. Bizler sonuçta iş adamıyız, kalkıp karşımıza ne MHP’yi ne CHP’yi alma lüksümüz yok. Çocuk sakat doğdu O dönem seçimler oldu ve Sekmen Belediye Başkanlığı koltuğa oturdu. Erzurum’da sanayi yok, üretim yok, en büyük gelir kaynakları ve istihdama katkı inşaat sektöründe var. Sayın Sekmen gelir gelmez ilk icraat olarak inşaat sektörüne el attı ve birçok inşaat firmasının işlerini durdurdu. Aradan on gün geçti ve ben Sekmen’e hayırlı olsun ziyaretine gittim. “Tüm inşaatları durdurdunuz, beni ne zaman durduracaksınız” diye sordum. Bana, “Senin yerinde olsam çalışmam, durdururum inşaatları. Sana o kadar oyun oynamışlar ki, sen dur ben senin işini çözeyim, resmiyete kavuşturayım ondan sonra işine devam et” dedi. Sekmen sağlıklı bir iş olmasından yana idi. Bir çocuk doğmuştu ama kimliği yoktu, çocuk sakat doğmuştu. Genel Sekreter Yardımcısı Selami Keskin’i çağırdı ve “Ahmet kardeşimin işini hemen çözün” dedi. Söylediği tarih 10 Nisan, Selami Bey işini gücünü bıraktı ve işe koyulduk. Toplantılara başladık, bu toplantılara avukatlarım, mühendislerim birlikte katılıyoruz. 15 gün boyunca toplantılar yaptık. Her şey bitti ruhsat aşamasına geldiğimizde Selami Keskin görevin kendisinden alındığını söyledi. Nedenini sorduğumda dedikoduların çıktığını, “Burayı da İstanbul’a çevirdiniz” laflarının yayıldığını söyledi. Bu iş çözüldüğü için bayağı dedikodu yapılmış, acaba rüşvet mi verdi cinsinden. Bende Selami Keskin’e “Allah için ben size rüşvet vermedim, sizin de öyle bir talebiniz olmadı. Ancak dedikodular için bu projeye darbe vurmayın, bende mağdur oluyorum” dedim. Bu kez görevin yeni gelecek olan genel sekretere verileceğini söylediler. Genel sekreterin ilk işi beni azarlamak oldu Dört gözle yeni Genel Sekreter Ali Rıza Kiremitçi’nin gelmesini bekliyordum. Ali Rıza Bey geldi ve hayırlı olsun ziyaretine gittim. Odasına girdiğimde etrafta bir sürü güvenlik vardı. Bir sorun olduğunu anladım. Bana “O Karadayı sen misin?” deyince “Ahmet Metin Karadayı benim ama o değilim, neden imalı konuşuyorsunuz” dedim. Bana, “Sen mafyaymışsın, basın senin elindeymiş, televizyonun gazeten varmış. Ruhsatsız iş yapıyormuşsun” diye çıkıştı. Birden abandone oldum, “Beni kim size anlatmışsa yanlış anlatmış. Sizin bu yaklaşımınız ile bir yere varamayız. Bu şehirde bir işadamıyım, mafya falan değilim. Ben iyi niyetle size hayırlı olsun ziyaretine geldim, siz beni azarlıyorsunuz” dedim. Morali bozuk şekilde belediye başkanının yanına gittim. Bana ‘senin işin ne oldu’ diye sordu, bende anlattım. Yazıp çizdi falan. Oyalama sürecine girildi ama ben yine de bu memlekete bu adamlar geldi ise bir şeyler yapmaya gelmişlerdir muhakkak diye düşünüyordum. Çünkü işi biliyorlardı ve kurumsal bir yapı oluşturmak istiyorlardı. Ahmet Küçükler döneminde kentsel dönüşümü bilen insan yoktu belediyede. Yarın : Mehmet Sekmen’in oyalama süreci ve projenin akıbeti.