Erzurum Güncel- "Ne yapalım çocukları öldürelim mi? Taş atanlar çocuktu. refleksle değil, akılla hareket lazım. panzeri üzerine sür olmaz”, “ camlar, çerçeveler yerine konur, ama can yerine konulabilir mi?” sözleriniz hâlâ akıllarda geriye baktığınızda ne düşünüyorsunuz?
Demokrasi ve terör arasındaki ilişkiye baktığımızda, demokratik adımlar teröre, şiddete olan desteği azaltır. Demokratik düzenin inşasına olan inancı da artırır. İster teröre, ister şiddete dayansın her tavrın nefes alacağı yer toplumdur. Dolayısıyla biz çok önemli bir makas değişimi yaptık. Doğrudan vatandaşların taleplerini dikkate aldık. Bu yapılınca görüldü ki teröre şiddete olan destek azaldı, demokrasiye olan destek arttı.
Bugün gelinen noktayı OHAL’in tamamen kaldırılmasından bu yana atılan adımlarla birlikte ele almak lazım. Geldiğimiz noktada artık Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde temel hak ve özgürlüklere saygıyı esas alan şiddeti / terörü gündeminden çıkarak herkesin kazandığı, kimsenin kaybetmediği bir düzen inşasına doğru yol alıyoruz. Bunu yapabilmenin zemini o atılan adımlardı. O adımlar olmasaydı bugün bu noktaya gelemezdik. Cana gelmesin, cama gelsin dediğimiz mantık AK Parti ’nin bu meseleye bakışının özetlerinden birisidir. Dolayısıyla insanı yaşat ki devlet yaşasın sözünün dile getirilmesidir.
- çözüm sürecini diğer süreçlerden ayıran hususlar nelerdir?
Sadece baskıyı , gücü, güvenlik güçlerini değil, sosyal, siyasal tüm enstrümanları top yekün devreye soktuk. Bunlar hep söyleniyordu ama bunu biz başardık. İkinci husus; siyaset inisiyatif aldı. AK Parti hükümetlerine kadar siyaset yan yoldan yürüyordu ve hiç inisiyatif almıyordu. Hiçbir riski almıyordu. Risk almadan bir sorunu çözmeniz mümkün değildir. Bu riski almazsanız vaziyet edemezsiniz zaten, iradesiz bir çözüm mümkün değil. Bizden öncekiler daha çok sorunu çoğaltıyorlardı, çözümü değil. Bir diğer önemli husus da bizden önce devlet görevlileri bu meseleleri karşı tarafla görüşürken başka devletler aracılık yapıyordu. Son dönemde diğer devletlerin aracılığdevreden çıkarıldı ve doğrudan diyalog başlatıldı. Bunun yanı sıra süreç olabildiğince şeffaflaştırıldı ve gelişmeler topluma duyuruldu. Böylece milletin vaziyet ettiği bir süreç yaşanmaya başlandı.
Bir başka deyişle milletin en büyük sorununu milletle birlikte çözmek isteyen bir akıl devreye girdi. ‘Bu büyük problemi milletle beraber çözebilirsek anlamlıdır’ diyebilen bir anlayış var.
- Siz böyle değerlendiriyorsunuz ama toplumun bir kesiminde bölünme iddiaları da var...
Doksanlı yıllarda uygulanan politikalar ülkeyi bölünmeye götürebilecek politikalardı. Aslında politikasızlıktı.
Şu an bölücülükten bahseden kimse yok, bugün HDP ve örgüt ülkenin daha fazla demokratikleştirilmesinden bahsediyor ve ‘biz Türkiye’nin bölünmesine karşıyız’ diyor.
Dolayısıyla bizim çözüm politikamız karşısında eski sorular anlamsız kalıyor. Şimdi bunların karşılığı yok. İnsanlar daha demokratik bir ülkede yaşamak istiyorlar ve bunu dile getiriyorlar. Bu iddialar artık irdelenmeye değer değildir.
- Vizyon belgesinde 1920 ruhundan bahsediliyordu. Bu ne anlama geliyor? Türklerle - Kürtlerin ittifakından mı bahsediliyor?
1920 ruhu etnik kimliği ne olursa olsun, inanç sistemleri ne olursa olsun bir taarruza karşı başkaldırıp yeniden bir inşaa sürecinin başlamasıdır. Ama bu herkesin lehine olan, herkes için menfaat sağlayan bir durumdur. Birini diğerine üstün görmeyen bir anlayışla yola çıkıldı, Erzurum ve Sivas’ta kongreler yapıldı. Yani millet dara düştüğü zaman yine millete müracaat edildi. Bu anlayışta milletin sorunlarının çözüm yeri milletin bağrı olmuştur. Ancak sonradan ne oldu? Bir grup , sistemi ele geçirdi ve millet dara düştü gerekçesiyle açık meclisler kapatıldı. Şimdi mantığın nasıl ters işlediğini görüyor musunuz. Şimdi biz o anlayışı yeniden gündeme getirerek milleti denkleme dahil ediyoruz. Bakınız AK Parti ne zaman bir krizle, darbeyle, darbe teşebbüsüyle karşılaştıysa derhal millete başvurdu ve millet de onun arkasında durdu. Milletle beraber çözüm aradı. Beraber çözünce de % 34’le başlayan AK Parti % 50’lere geldi.
- Müzakere yasasından sonraki adım silah bırakma mıdır?
Benzer sorunu yaşayan çeşitli ülkelerin farklı uygulamaları var. Biz de kendimize göre bir model uyguluyoruz. Biz burada güven artırıcı adımları içeren yeni yol haritasını .
- Bu süreçte takvim belli midir?
Tabii ki... Kısa, orta ve uzun vade de yapılacak işler bellidir. Zamanı geldiğinde hayata geçirilecektir. Biz bir an önce bu meselenin milletin gündeminden çıkarılması ve bize yakışır biçimde çözülmesi için gerekli adımları atıyoruz. Müzakare yasasıyla parlamento bu inisiyatife adını koymuştur. Bundan sonraki süreçte hızlı biçimde dağdan inişler, Türkiye’ye geri dönüş, Mahmur Kampı ’nın boşalması, evlerine dönmesi ve bunlar geldikten sonra Türkiye ’de yapılacak işleri bir bütün olarak düşünüyoruz. Olabildiğince detaylı bir yol haritası üzerinde çalışıyoruz. Bu sorun uzun vadede tamamen çözülecektir. Daha atacağımız çok adım var.
- Yeni anayasa da buna dahil mi?
Türkiye bir sistem yetmezliği yaşıyor. Az gelişmiş demokrasiden, gelişmiş bir demokra siye gidecek bir rotada ilerliyoruz. Elbette bu bir sitem değişikliğidir. Kapalı bir sistemden, açık bir topluma doğru yol alıyoruz. Anayasadan bahsederken sistem dönüşümden bahsediyoruz. Sistem milletin ihtiyaçlarına cevap verebilecek hale getirilmelidir.
- Peki neden 30 yıldır darbe anayasası değiştirilemiyor?
çünkü muhalefet partileri mevcut sistemden besleniyorlar. Şu anki sistem muhalefet için yaptırımı olmayan bir siyasal sistemdir. Girdikleri her seçimi kaybeden bir sistemde muhalefet için herhangi bir yaptırım yok. İktidar seçim kaybettiğinde hükümetten düşüyor. Ama muhalefet partileri hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. Dolayısıyla bu konforlu sistemi değiştirmek işine gelmiyor.
Erdoğan bu hareketin lideridir...
- Tayyip Beyin Cumhurbaşkanı olması partinin lidersiz kalması demek değil midir?
öncelikle genel başkanımız statüsü her ne olursa olsun bu hareketin lideridir. Ayrıca milletimiz bu seçimde ülkemizde yaşanacak devlet millet bütünlüğü içerisindeki değişimin liderini yani değişim sürecini yönetecek lideri seçecek.
- Siz Tayyip Erdoğan’ın sistemin içinde kalacağını, sistemin dışına çıkmayacağını söylüyorsunuz öyle mi?
Ben şunu söylüyorum. 2003’ten bu yana Başbakan olarak gerçekleştirdiği reformları bu defa halkın seçtiği cumhurbaşkanı olarak hükümet ve milletle birlikte yapmaya devam edecek.
Erdoğan yüzde 55-60’la seçilir...
- AK Parti ikinci tek parti mi oluyor?
Bu tür argümanlara eski Yunan’da safsata derlerdi. ‘Anayasa değiştirilmelidir’ diyen, kendisine sistem tarafından sürekli engeller çıkarılan, Türkiye’nin her köşesinden oy alan parti kim? AK Parti. Onlar metazori tek parti ile siyaset yaparak birinci parti haline gelen partiyi karıştırıyorlar. AK Parti tek parti değil, ‘hakim partidir’. Onlar otoriter tek parti ile demokratik yöntemleri kullanarak halkın tamamından destek alan bir partiyi ayırt edemiyorlar.
- Sizin Cumhurbaşkanlığı seçim öngörünüz nedir?
Buna milletimiz karar verecek. Ancak ben yüzde 55-60 arasında bir oy bekliyorum. Milletimizin meseleye vaziyet edeceğini düşünüyorum.
- Sistem tartışmalarından bahsederken sizce Türkiye’de vesayet bitti mi?
Gelinen noktada geriye götürmeleri artık mümkün değil. Fakat vesayet ancak yeni demokratik anayasa yapıldığında biter.
Kendilerinden başka herkese karşılar
- Siz cemaatlere karşı mısınız?
Bu topraklarda uzun sure laiklik dinden kurtulmak anlamına geliyordu. Biz bunu değiştirdik ve dinin özgürleştirilmesi olarak yeniden tanımladık. Bu özgürlük başörtüsünün eğitim kurumlarında, kamuda ve hatta mecliste serbest hale gelmesi kuran ve peygamberimizin hayatının okullarda okutulması gibi sonuçlar doğurdu. Bu süreçte aynı zamanda dini cemaatler de özgürleşti.
Ancak bu cemaatlerden biri iktidarın sağladığı özgürlükleri kullanıp hükümeti arkadan hançerlemeye ve siyasi alanı tarumar etmeye kalkıştı. Yani doğrudan milletin iradesine saldırdı. Hatta ulusal güvenliği tehlikeye atacak işler yaptı. Biz cemaatlere değil, bu yapılanlara karşıyız.
Bu yapı sadece bize değil, kendilerinden başka herkese karşı!
- Poliste yapılan operasyonlar hakkında değerlendirmeniz nedir?
Ortada açıkca işlenmiş suçlar var. Eğer suç işlenmişse suçlular cezasız kalamaz. Biz hukuk içinde bunlara gerekli cevapları veriyoruz ve vermeye devam edeceğiz. Türkiye binlerce yıllık geleneği olan bir devlettir. Burada işlenen suç karşılıksız kalmaz.