Erzurum Güncel - Erdoğan “Kontroller sırasında polip teşhis edildi. Ameliyata karar verildi. Evimden çıkıp hastaneye gittim. Kimseden saklamadım. Polip teste gönderildi ve kanser çıkmadı. Kemoterapi görmüyorum” dedi.Başbakan Erdoğan, sağlık durumuyla ilgili ilk kez detaylı açıklamalarda bulundu. Mehmet Ali Brand, dün gece Kanal D’de yayınlanan 32. Gün programında Başbakan Erdoğan’la özel bir röportaj yaptı. Röportajda Erdoğan özellikle sağlık ve çalışma temposuyla ilgili merak edilen sorulara cevap verdi.Rahatsızlığının, kontroller sırasında ‘polip’in teşhis edilmesiyle ortaya çıktığını ve hemen ameliyata karar verildiğini söyleyen Erdoğan doktorunun Amerikan Hastanesi’nde çalışmasına rağmen kendisinin devlet hastanesinde ameliyat olmayı tercih ettiğine dikkat çekti. Hastalığını saklamak için çaba harcamadığını belirten Başbakan “Evimden çıkıp hastaneye gittim. Kimseden saklamadım. Medya atladı” dedi. Başkana polip’in teste gönderildiğini ve kanser çıkmadığını , kemoterapi görmediğini de açıkladı.Başbakan nekahat döneminin uzun geçmesiyle ilgili sorulara ise özellikle sesi kısıldığı ve sırtının ağrıması yüzünden dinlenmesi gerektiğini belirterek yanıt verdi. Ameliyat sırasında, narkoz borusunun ses tellerine zarar vermesi yüzünden sesinin kısıldığını belirten Erdoğan, ayrıca sırtının çok ağrıdığını söyledi. Başbakan, sırtının ağrımasına ise ameliyat sırasında, ayaklarını yukarı kaldırılarak yan yatırılmasının sebep olduğunu belirtti. Sırt ağrıları ve sesinin kısılması yüzünden programı hafiflettiğini de belirten Erdoğan’a programda yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:- Full ne zaman başlayacaksınız ve hızlanma ne zaman olacak?Temennim odur ki Mart’la beraber başlayayım.- Mart’a kadar doktor yavaş mı gidin diyor?Biraz rölantide giderse iyi olur.- Rölantiden neyi kastediyorsunuz?Mesaiyi, Anadolu olsun, yurt dışı olsun, onları mesela. Yurt içini biraz yapıyorum da yurt dışı başlamadı. Mart’tan itibaren yurt dışı da başlar.- Sabah kaçta kalkıyorsunuz?Şu an kalkış tarifem normal. Sabah bir defa 06.30 gibi kalkışım var. Ondan sonra kısa bir istirahatim olur. Kahvaltı saatim 08.00 - 08.30. Yani bir saat. O araya bir istirahat koyuyorum. Kahvaltıdan sonra gazeteleri okuyorum. Arkadaşlar gazeteleri özetliyordu. Ameliyattan sonra da gazeteleri okudum. Televizyonları da seyrettim.- Seyrettikleriniz, okuduklarınız asabınızı bozuyor mu?Ee tabii, daha çok asabımı bozmayacak olanları takip ediyorum. Şunu çok açık net söyleyeyim; haber programlarını, tartışma programlarını çok takip etmiyorum. Çünkü tartışmalar sıkıcı oluyor. Bir de şunu görüyorum. İnsan hayatıyla ilgili yorumlar bilinerek yapılmıyor. Bilinmeden, belgeye dayalı olmayan yorumlar yapılıyor. Onların altında çoğu zaman da maalesef bazı iftiraları görmek mümkün. O zaman bunları dinleme, sadece haberi dinle.- Ne zaman işe başlıyorsunuz?Bu süreçte mesaiyi yani 12.00 - 13.00 gibi yapıyorum. Ama normal zamanda benim ev ofiste çalışmam var, ondan sonra Başbakanlık’taki çalışmam var. Ev ofisteki çalışmam sabah erken saatlerde başlar ama ondan sonra Başbakanlık yani 11.00 civarı bütün programlar resmen başlar. Akşam bitiş saatinin ucu açık.- Hala açık mı? Hanım izin veriyor mu size?Şu an da açık. Bazen hanım sinirleniyor, kızıyor filan ama gelişim bu halimle bile 22.00’yi buluyor. Normal zamanda 24.00’ü aşıyordu zaten. Çünkü bütün gün görüşmelerle, vesaire ile geçtiği için saat 19.00’dan sonra, 20.00’dan sonra artık dosyaları incelemeye başlıyorsun. Sonra bunları imzalıyorsunuz. Çünkü dosya biriktirmeyi sevmem. Dosya biriktirmemeniz lazım. Çünkü bunlar bakanlıkları da harekete geçiriyor.- Grup toplantılarında eskiyi aratmıyorsunuz.Böyle muhalefet olursa sağolsunlar biz de enerjimizi toplarız.28 ŞUBAT28 Şubat süreciyle ilgili bir soru üzerine Erdoğan, döneminparlamentosunu oluşturan diğer siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarınında süreçteki etkisine işaret ederek, özetle şu değerlendirmede bulundu:"28 Şubat’ın sorumlusu aynı zamanda tabii o dönemin parlamentosunuoluşturan diğer siyasi partiler. Yani onlar bu sürece adeta çanak tuttular. Çünkübu tür olaylara eğer sivil irade, STK’lar, bütün bunlar kalkıp da karşı bir duruşsergilemiş olsaydılar, ’bu bizim iktidarımızdır’ diye duruş sergilemişolsaydılar... Mesela medya dünyamızda yazılı ve görsel, acaba kaç kişi duruşsergileyebildi? Selam mı durdular yoksa o gelişmelere hayır mı dediler?"Erdoğan, "Hiç asker ’bizi iktidar yapmaz’ diye bir endişeniz oldu mu?"sorusuna da "Doğrusu ben onu eğer aklımın ucundan geçirmiş olsaydım veyaekibimiz, arkadaşlarım bunu aklımızın ucundan geçirmiş olsaydık, zaten böyle birpartiyi kurmazdık, kurmaya da gerek yoktu. Ama biz ona inanmıyorduk çünkü yanlışbir yol. Eğer bir taraftan demokratik, laik sosyal bir hukuk devletiyizdiyeceksiniz, öbür taraftan da böyle bir durumla veya böyle bir atmosferle iç içeolacaksınız... Ya olursunuz ya ölürsünüz. Olmak ve ölmek, bu ikisinden birinitercih edeceksiniz. Biz yola böyle çıktık" yanıtını verdi.-Parti kurma süreci- Başbakan Erdoğan, 28 Şubat dönemine değinilerek, "Neden Fazilet Partisiile yola devam edilmediği ve yollarını ayırdıkları" yönündeki soru üzerine,süreci şöyle aktardı:"Bizim Refah’ın içindeki, Fazilet’in içindeki performansımız ortada. Bençünkü Refah’ın içerisinde bir belediye başkanı iken bir haksız yere kapatılma...Çünkü bir siyasi süreci başarılı şekilde temsil eden bir parti var ortada.Fazilet kurulduğunda da biz hiç tereddütsüz Refah’tan Fazilet’e geçtik. Busüreçte de yine çalışmalarımıza aynı kararlılıkla devam ettik ama bu sürecinbizim başımıza böyle bir kapatılma gibi bir durumu getireceğini, doğrusu bekliyormuyduk diye bir soru bana soracak olursanız, bu tür endişeleri de taşımıyordeğildik. Çünkü o dönem içerisinde malum bir 28 Şubat olayını yaşadık ve 28 Şubatolayı falan bütün bunlar, Türkiye’de aslında demokratik parlamenter sistemin birsıkıntı içerisinde olduğunu gösteriyordu. Çünkü demokratik parlamenter sistemiçerisinde maalesef bu tür yaklaşımlar, sivil yapıda karşılığını tam manasıylabulmuyordu. Bu tür duruşlara, omurgalı duruşlara ihtiyacımız olduğu dönemdebunları göremiyorsunuz, yalnız kalıyorsunuz. Bütün bunlara rağmen bizlerpartimizle beraber yolumuza devam ettik ve hamdolsun halkımızın bize olan ilgisi,alakası, bizi o süreç içerisinde de güçlü kıldı, 28 Şubat’a rağmen güçlü kıldıyerelde, ama maalesef tabii genelde bir kayba uğradık.""Fazilet Partisi kapatılmasaydı yine de ayrılacak mıydınız?" sorusunaise Erdoğan’ın yanıtı şöyle oldu:"Şimdi kapatılmamış olsaydı zaten ayrılmamıza gerek yoktu. O zamanpartimizin içinde çalışmamıza devam edecektik, ama yeni bir kapamayla karşıkarşıya kalınca o zaman artık bir karar vermenin arifesindeydik ve o kararıverdik. Benim zaten o arada cezaevi sürecim oldu. Cezaevi sürecim neticesinde decezaevindeki yeni dönemle ilgili çalışmalarım, gayretlerim falan orada devametti. Orada bir yerde belki geleceği kazandık. Biz Fazilet Partisi varkençıkmadık Fazilet Partisi kapanınca, çünkü bir yerde ön kesildi. Mesela AbdullahBey biliyorsunuz 14 Mayıs’ta kongreye katıldı ve o kongrede yine bir ön kesmedurumu söz konusuydu. Daha önce teşkilatla yapılan çeşitli görüşmeler filanoradan çıkan neticelere saygı duyulmaması olayları falan vardı. Fazilet dekapatılınca, Fazilet kapatıldıktan sonra olaya tabii farklı bir yaklaşım..."-"İlkemiz; hiçbir zaman tekil bir tavır takınmayacağız"- AK Parti’de parti içi karar süreçlerinin nasıl işlediğiyle ilgili soruüzerine Erdoğan, ortak akla, istişareye önem verdiklerini vurguladı.Erdoğan, konuya ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi:"Tabii orada geniş bir ekibimizle bu çalışmayı yaptık. Bu çalışmanıniçerisinde gerek Abdullah Bey olsun, Abdulkadir Aksu Bey olsun, Cemil Bey olsun,bu noktada İsmail Kahraman Bey şu anda aramızda değil, o olsun. Böyle bir ilkçekirdek kadroyla çalışmaya başladık ve bir şeye tabii ilke olarak karar verdik oilkemiz de şuydu; burada hiçbir zaman tekil bir tavır takınmayacağız, yani ’ben’olmayacak, ’biz’ olacak. Kollektif bir akıl oluşturacağız ve bu kollektif akıllaçalışacağız, her işimizde istişareye önem vereceğiz. Çünkü bu bizim değerlersilsilesi içinde en önemli sarıldığımız güçtür. Her işimizde istişare ederiz,bunu devamlı yaptık, çalışmalarımızı bu şekilde yürüttük. Bu bizimçalışmalarımıza zaten ayrı bir bereket kattı.""Liderlik yarışı, kavgası olmadı mı?" sorusuna Erdoğan, "Hiç öyle birkavga aramızda olmadı, tam aksine bu konuda arkadaşlar ilk toplantılarıyaptığımızda falan zaten tereddüt göstermeden, partinin başına şahsımın gelmesinoktasında ortak kararı verdi ve bu ortak karar neticesinde adım atıldı, partiyide böyle zaten kurulmuş olduk" karşılığını verdi.-"Tevazu eğer egemen olursa, her şey zaten kendiliğinden geliyor"-Bu arada Başbakanlık görevini Abdullah Gül’den devralmasına işaretedilmesi üzerine de Erdoğan, şöyle konuştu:"İşte bunlar hani o ben-biz meselesi var ya... Aramızdaki ilişkiler,tevazu vesaire. Mesela benim ilk seçime giremeyişim, ondan sonra Siirt’tengirişim. Sonra Abdullah Bey’in... Ben genel başkan olarak dünyayı dolaşırken,Abdullah Bey başbakan olarak görevini sürdürüyordu, Türkiye’den çıkmadı ama bende Avrupa Birliği üyesi ülkeleri dolaşıyordum. 14 tane ülkeyi 2 haftada dolaştımve gittiğim yerlere genel başkan sıfatıyla gidiyordum. Bu arada ABD’ye gittim,Oval Ofis’te Sayın Bush’la bir görüşmemiz oldu. Bunları hep genel başkansıfatıyla yapıyordum ve seçim yapıldı. Seçim yapıldıktan sonra parlamentoya girmeşansını yakalayınca bu defa da yine Abdullah Bey hiç tereddütsüz başbakanlıktançekilerek, benim gelmem noktasında böyle bir imkanı sağlamış oldu. Bunlar iştebizim içimizde oldu. Tabii şimdi cumhurbaşkanlığı olayı gündeme geldiğindeDışişleri Bakanım Abdullah Bey. Biz de ne kararı verdik; yaptık istişarelerimizive bu istişareler neticesinde Abdullah Bey’in cumhurbaşkanı adayımız olmasınabirlikte karar verdik. Ve şu anda da Abdullah Bey, Cumhurbaşkanımız olarak busüreci devam ettiriyor. Bunlar hiç cumhuriyet tarihinde olmuş şeyler mi, olmamış,bunlar bizim partimizin içinde oldu. Çünkü tevazu eğer egemen olursa her şeyzaten kendiliğinden geliyor. Halk da bu defa sizi daha farklı bir şekildesahipleniyor. Demek ki bunların içinde sen ben yok diyor, biz var."-Belediye Başkanlığı ve seçim dönemi- Erdoğan, Başbakanlık’tan önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıyaptığı anımsatılarak, bu sürece yönelik soru yönetilmesi üzerine şunlarıkaydetti:"Önce şunu tespit etmemiz lazım ben belediye başkanlığına belediyede birgörevli olarak gelmedim, özel sektörde çalışan ama siyasetin içinde en altbasamaklardan gelmiş, gençlik kollarından, ilçe yönetimlerine varıncaya kadar bugörevlerde bulunmuş birisi olarak geldim. Belki bir 18 yaşında başlayan süreç,yaşım 40, böyle bir süreç. Bu sürecin içerisinde de bir İstanbul sevdalısı olarakbüyüdüm, İstanbul’da doğdum, İstanbul’da büyüdüm. İstanbul’un neresinde ne var,bunları biliyorum, şikayetler nedir biliyorum. Doktorun önce teşhis dediği konuneyse, benim de bir İstanbullu olarak İstanbul’da teşhisim belliydi. Hele helebizim geldiğimiz süreçte İstanbul’un suları akmıyordu, hava kirliliği almışbaşını gidiyordu, çöp dağları bir felaket, böyle bir durumda borçlu olan birbelediye... Bütün bu bilgileri, ilçelerdeki arkadaşlarımızdan, büyükşehirde olanarkadaşlarımızdan tabii hep alıyorduk. Böyle bir dönem içerisinde iyi birteşkilatlanma yapımız vardı, bu noktada o dönem iyi çalışan teşkilatımız vardı,bununla beraber güzel bir başarılı kampanya ve bu kampanyanın neticesinde degerçekten İstanbullu bize Büyükşehir Belediyesini verdi.Halbuki rakiplerimiz arasında da o dönemde gerek Dalan, gerek Kesici,gerek Livaneli bu seçimde beraber bir yarışımız olmuştu. Tabii bunun bize faydalıyönü de olmuştu, çünkü bir yerde oyların adeta ortak paylaşımı neticesindeseçimin de tabii yüzde 25’e yakın bir oyla kazanılmasını getirmişti, ama seçimikazanmaya veya kazanacağımıza inanmıştık ve kazandığımız andan itibaren de zatenİstanbul’da hizmetlerimizle farklı bir dönemi başlatmıştık. Çok kısa bir zamandada biliyorsunuz İstanbul’un su sıkıntısı olsun, çöp dağlarını olsun... Habitat 2toplantısında İstanbul, dünyanın en temiz kentlerinden birisi olarak sonuçbildirgesinde yerini almıştı. Hava kirliliğini ki göreve geldiğimizde 50 bincivarında olan konutlara verilen doğalgaz, bıraktığımda 1 milyon 250 bin’eçıkmıştı. Böyle bir yoğun durum vardı."Dalan’ın tek başına olması halinde seçim başarısının sorulması üzerineErdoğan, "Seçimleri çok daha rahat kazanırdım, çünkü Dalan’ın dönemi birfelaketti" dedi.Erdoğan, çok adayın bulunmasının etkisine yönelik soruya da "Onunfaydası da yok değil, faydası da oldu tabii. Çünkü, orada şimdi Kesici, farklıbir isim olarak ilk defa böyle bir şeye giriyor. Medyanın bir kısmı tabii onu,bir kısmı Sayın Livaneli’yi, bir kısmı da tabii Dalan’ı destekliyordu. Dalan’ınSözen’e devrettiği dönemden zaten bir yıpranması olduğu için de şansı yoktu"yanıtını verdi.