Biz bu şehrin gazetecisi-yazarı çizeri olarak elbette kendimizi “Şarkın mustazafları” olarak görmediğimiz gibi, şehrin geçerli politikasında müessir olan iktidarın mensuplarını da “Şarkın mütekabirleri” biçiminde değerlendirmiyoruz.
Lakin niyedir bilinmez şehrin müseccel politik aktörleri, yapılan her eleştiri karşısında mahut taktikle, ceplerinde taşıdıkları “vatan haini” yaftasını milletin yüzüne yüzüne yapıştırıp duruyor.
Bizim Tortum’da dünyalar harikası bir deyiş vardır.
“Adamın eşeğe gücü yetmiyor palanını dövüyor!”
Siyasetin amil dili, methiye üzerine bina edildiği için “tenkit” çoğu kere “tekfir” olarak kabul edildi.
Belki de sırf bu yüzdendir ki, Türkiye’de iki tip aydın portresi zuhur etti:
Ya metheden ya da tekfir eden…
TÜİK Türkiye nüfusunu açıkladı. Tabi bunu yaparken de ayrıntılı bilgiler verdi ve il il hangi şehrin ne kadar nüfusa sahip olduğunu döktü.
TÜİK’in bu son resmi rakamlarına göre anlaşılıyor ki “Anadolu’nun çatısı Erzurum” 2019 yılında yine kan kaybetmiş, nüfus erozyonuna uğramış.
Beşbinden fazla insanımız bir yıl içinde şu veya bu sebepten ötürü Erzurum’a veda etmiş.
Sanki de Reyhani’nin dediği gibi “bir seher vakti” Erzurum’a veda edip gitmişler.
İşte tablo:
TÜİK’in, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 31 Aralık 2019 sonuçlarına göre Erzurum'un nüfusunda azalma yaşandı. 2018 yılında binde 9,6'lık bir artışla 760 bin 476'dan 767 bin 488'e çıkan Erzurum nüfusu, aradan geçen bir yılda bir kez daha kan kaybetti. TÜİK'in bugün açıkladığı 2019 verilerine göre Erzurum'un nüfusu 5 bin 786 kişi azalarak, 762 bin 062'ye geriledi.
Hani biz bu tablodan hareketle diyoruz ya, insanlarımızı burada tutacak şartları oluşturmak zorundasınız!
Aha işte bu cümle, biz demesek bile kendilerini “Şarkın mütekabirleri” olarak görenler tarafından acayip derecede sinir bozucu bulunuyor.
Sanki kimse göç etmemiş de bu şehrin gazetecileri “göç var, göç” demişçesine ağızlarını açıp gözlerini yumuyorlar!
Halbuki bu şehrin aynı gazetecileri, aynı adamlar marifetiyle bu şehre çakılan paslı bir çiviyi bile son derece anlamlı bularak hakkını teslim ediyor.
Bilmiyorum tam olarak da böyle mi ama artık bende oluşan kanaat şudur:
Kraldan çok kralcı olan bir avuç ama devlet erkinden ötürü bir dünya kadar kuvvetli olan kimseler, “kral çıplak” diyenleri, asrın müstevlileri ilan ediyor!
Mesele bu kadar basit…
Dünyada hangi coğrafyada bir toplum kayıtsız şartsız itaat etmişse göreceksiniz ki o toplum, sürünmeye, onursuzluğa ve ezilmeye mahkum olmuştur.
Allah biz kullarına kimsenin önünde eğilmemeyi emrederken, aslında kendisi için bir eylem istemek yerine, bize diyor ki onurlu olun, şerefli olun, dik durun…
Biz Allah’a karşı yıl boyu secde etsek kaç para eder, yıl boyu asi olsak haşa şanına mı halel gelir?
Bu şehrin gazetecileri olarak biz bu şehrin ahval-i şeraitini yazıp çizmeye çalışıyoruz.
Mümkün ki eksiklerimiz nakısalarımız vardır.
Lakin asla ve kat’a kötü niyetimiz, kastı mahsusamız yoktur.
Buna rağmen kendisini yarı Tanrı yerine koymuş ama esasında acizliği tepesinden tırnağına kadar akan kimi zavallılar, üzerimize üzerimize çemkirip duruyorlar!
Biz, “Erzurum’da bunca güzel şey oluyor, ama bunca güzel şeyin yanında da şu şu eksiklerimiz var” demeye devam edeceğiz.
Eğer o birileri ısrarla bizi “palan” olarak görmeye kalkarsa, zannımca dayak yiyenler kendileri olur.
Tarihte hiçbir yalakanın, hiçbir hacıyatmazın ve hiçbir dalkavuğun adı, altın harflerle geçmez.
Kendi adıma ifade ediyorum, ben bu şehrin yazarı-çizeri olarak yalnızca daha güzel bir şehir özleminden başka bir şey dilemiyorum.
Ama kim ki bu iyi niyetime rağmen kendini sahabe yerine koyarak, beni de müşrik ilan ederse, hem bu dünyada hem de indallahda iki elim yakasında olacaktır.
O ölümü ne zannediyor bilmiyorum lakin ben ölümü, bu dünyadan öbür dünyaya göçmek olarak görüyorum.
Yani ettim, yanıma kaldı değil…
Asıl hesap günü var…