Erzurum Güncel- FETÖ’cü askerler Başbakan Yıldırım’ın Boğaziçi Köprüsü’nden geçeceğini hesap edip askerleri konuşlandırmış, ancak 5 dakika geç kalmıştı. Cuntacılar zamanlamayı tutturamayınca Başbakan Yıldırım da darbecileri püskürtmek için Çankaya Köşkü’ne çıkmıştı... Başbakan Yıldırım o gece ile ilgili bilinmeyenleri anlattı.
Başbakan Binali Yıldırım'ın Türkiye gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Kapan'ın sorularına cevapları;
Efendim, önce o gece yaşadıklarınızı anlatsanız...
O gece ben İstanbul’daydım. 9.30 civarında Tuzla’ya gitmek üzere hareket ettik. Kozyatağı gişelerine 100-200 metre mesafe vardı ki öndeki koruma müdürü bana “efendim, köprüyü kapatmışlar” dedi. Biz daha geçeli 5 dakika olmuş köprüden...
“Kim kapatmış?” dedim. “Askerler”.
“Darbe oldu, herkes evine gitsin” filan diye duyuru yapmışlar. “Nedir bu kepazelik? Oyun mu oynuyorlar? Dönün geriye” dedim. Koruma, “Efendim bunu yapamayız. Bu çok büyük bir risk” dedi. O zaman eve doğru devam ettik. O arada Başbakanlıktan bir ekip konvoydan Beylerbeyi’nde aracı durdurmuşlar. Bir asker tarafından camları kırmış, görevliler darp edilmiş diye de bir bilgi geldi. Bu arada biz Tuzla’ya geldik.
Evde önce İçişleri Bakanı’nı aradım, sonra Genelkurmay Başkanını aradım, ikisinin telefonu da cevap vermiyor. Ardından Cumhurbaşkanı ve MİT Müsteşarı ile görüştüm.
İşin FETÖ’cülerin işi olduğu konusunda bir kanaat oluştu bizde.
O zamana kadar net değil de daha çok kanaat çerçevesinde herhalde.
Tabi tabi, etraftan aldığımız bilgilerle bir karar oluşturmamız gerekiyordu. Cumhurbaşkanımızla görüştük ve onun da aynı kanaatte olduğunu gördük ve bir şeye karar verdik:
“Ölmek var dönmek yok, işin sonu nereye giderse gitsin mücadele edeceğiz.”11’i 5 geçe bir açıklama yaptık. Bir kalkışma olduğunu, bunun emir komuta zinciri altında olmadığını söyledim. Bir kriz masası oluşturduk. Görevlendirmeler yaptık milletvekillerini Meclis’e yönlendirdik. Yani o gece 12 saatlik bir sürede 196 telefon görüşmesi yapmışım, bu da yaklaşık 10 saat sürmüş. Bu görüşmeler daha ziyade olayların takibi ve ne yapılması gerektiğine yönelik gerekli talimatlar.
O gece liderlerden kimlerle görüştünüz?
Beni Bahçeli aradı. İlk aramış ulaşamamış. Kılıçdaroğlu ve Perinçek de aramış ulaşamamış. Ben daha sonra döndüm hepsine kısa süre sonra. Sayın Bahçeli, “Sizin yanınızdayız sonuna kadar, destekliyoruz” dedi. Ben dedim “Artık parti taraftarlarınızı filan da meydanlara çağırıyoruz, bu bir artık parti meselesi olmaktan çıkmıştır” Çok olgunlukla karşıladı.
Kılıçdaroğlu da aynı şeyi söyledi. Ona da ‘meydanlara inelim’ dedim. Bana verdiği cevap tabi ilginç orada, dedi ki, “tamam, insanları çağıralım da, onların güvenliğini kim sağlayacak?” Dedim ki, “Sayın Genel Başkan, bu güvenlik meselesi mi? Memleketin güvenliği, milletin geleceğini konuşuyoruz, yani burada bir var olma, yok olma meselesiyle karşı karşıyayız” gibi bir cevap verdim ona.
İkna olmadı mı Kemal Bey?
Ondan sonra bir yorum yapmadı. Tabii ben o yorumu o zaman da yadırgadım, yani cevabını da verdim.
Talimatlarınızı dinlemeyenler oldu mu?
Var tabi, çok oldu. “Vurun” dedik, yazılı emir istediler. Biz de dedik ki, “kardeşim, öyle mi? Bak bu söylediklerim hep yazılı emir, ya bunu yaparsınız ya da sabah ben size gösteririm. Bu iş bitecek ve bunun hesabını siz vereceksiniz.” Ondan sonra “Balıkesir’de uçağımız yok, Diyarbakır’da yok, Bandırma’da yok, Dalaman’da yok.” “Nerede var?” “Erzurum’da.” Peki, Erzurum’dan gelsin. İşte “Efendim 1,5 saat sürer gelmesi.” Tamam, olsun. “Efendim, uçaklar yüklü değil.” Yüklüden kasıt da bomba. Peki, yükleyin, ne kadar sürer? 2 saat sürer filan, öyle şeyler. Olsun dedim, 2 saat sürsün. Sonra 3 uçak geldi, işin seyrini değiştiren o uçaklardı.
Pisti bombaladılar sonuçta.
Pist bombalama daha sonra. Bu gelen uçaklar, Ankara’daki saldırıları, bombaları atan uçakları baskıladı. Helikopterleri uzaklaştırdı. Hatta onlara vurun dedim. Bu sefer “efendim, işte meskûn mahal, şu olur, bu olur.” Kardeşim, Vurmayacaksanız, risk görüyorsanız o zaman baskılayın, çıkarın.
Şehir dışına mı çıkardılar?
Şehir dışına çıkarın, yani çıkaramazsanız da “vurun” dedim. Sonra baskılama işini yaptı o uçaklar ve ondan sonra bombalama devam etmedi. Ancak olayın Akıncı’lardan yönetildiğini fark ettik ve Akıncı’ların bombalanması işi zaten gündüze kaldı. Yani Cumhurbaşkanımız da gelmişti, o da İstanbul’da kriz merkezindeydi. Vurma işi onun da müdahaleleriyle oldu. O ara Genelkurmay Başkanvekili olarak Ümit Dündar’ı atamıştık. Pistin etrafı bombalandı. Ondan sonra zaten işin oradaki sevk ve idaresi bitti, darbeciler gözaltına alınmaya başlandı.
Başbakan Yıldırım 16 Temmuz sabahı darbecilerin rehin aldığı Genelkurmay Başkanı Hulûsi Akar ve bakanlarla yaptığı ilk basın toplantısında...
Efendim, bu askerlerin çoğu zaten YAŞ’ta tasfiye edilecekti öyle değil mi? Bunu öğrendikleri için mi acaba darbeye kalkıştılar?
Biz Ağustos 2016 YAŞ’ının çok çetin geçeceğini biliyorduk. Ondan önce de biliyorsunuz HSYK’yla ilgili de yasa değişikliği oldu darbeden tam bir hafta önce bütün Danıştay’ın, Yargıtay’ın hakim sayısı, savcı sayısı yarıdan fazla indirildi. Orada da bir ses soluk çıkmadı aslında en büyük tasfiye oydu. YAŞ’ta ciddi bir çalışma vardı. Belki bu durumu gördüler onun için erkene almış olabilirler. Orada ilginç bir detay var. 17 Temmuz’da da Millî Güvenlik Kurulu toplanacaktı.
Darbeden iki gün sonra yani?
Evet evet. 12’sinde MGK Genel Sekreteri bana gündemi getirdiğinde iç güvenlik, dış güvenlik, terörle mücadele vesaire var. Dedim ki, FETÖ’yle ilgili bugüne kadar ne yapılmış, ne mücadele yapılmış ve yapılması planlanan mücadele nedir bununla ilgili de silahlı kuvvetler bir sunum yapsın dedim. Gündeme bir madde ilave ettim. Tabii o MGK’yı yapmak nasip olmadı.
O gece Kemal Bey’in de görüntüleri yeni çıktı ortaya... Bir yıl sonra konuşuyoruz onu.
Tabii bu tip işlerle ilgili yeni şeyler her zaman çıkabilir. Yani şu anda bu iş ayan beyan bellidir. Artık bu mesele bitmiştir demek çok erken. Yargılama süreçleri devam ediyor, bu süreç içerisinde farklı şeyler çıkabilir, yeni diyebileceğimiz gelişmeler de olabilir.
Başbakan Yıldırım hainlerin bombaladığı Meclis binasında...
Bunu bir şeye dayanarak mı söylüyorsunuz?
Yani işin tabiatı icabı bu ihtimali göz ardı etmememiz lazım. Yani olayın büyüklüğü, örgütün saydam olmayan yapısı, karmaşık ilişkileri, bütün bunları bir arada düşündüğümüzde hepimizi şaşırtan farklı gelişmeler yaşanabilir. Bunu ihtimal dışı görmememiz lazım.
Hep şu merak ediliyor: Risk ihtimali ne kadar? Tehlike geçmedi diye hep söyleniyor, sivillerden hep duyuyoruz.
Bu ihtimali ben çok yüksek bulmuyorum. Böyle bir durum söz konusu değil. Bu tamamen terör örgütünün yandaşlarına ve kamuoyuna ölmedim, ayaktayım, mesajı vermek için diri tuttuğu bir şeydir. Ama ona benzer bir çılgınlık, bir ahmaklık yapılacak olursa, bu sefer bedel daha ağır olur, bunu herkesin bilmesi lazım. Benim özellikle vatandaşlarımdan talebim, bu tip sürekli ortalıkta dolaşan rüya tabirlerine, şayialara kulak asarak hayatlarını, konforlarını bozmasınlar.
YAŞ’TA DA FETÖ’NÜN PARMAĞI VAR
YAŞ kararlarıyla birçok asker namaz kıldığı için, eşi başörtülü için atılmıştı. Acaba bu organizasyonu FETÖ yapmış olabilir mi?
O dönemlerde de irticai faaliyetler diye atılanların FETÖ’cüler olduğunu düşünmüyorum. FETÖ’cülerin yönlendirmesiyle atılmış olmaları daha muhtemel, yani bu görüşünüze katılıyorum.
Darbeyi 17-25 Aralık mı tetikledi?
Onlar dediğim gibi 50 yıldır zaten darbe planıyla bugünlere gelmişler. 17-25 de elbette bir anlamda darbeydi. O zaman siyasi partiler bize destek verselerdi belki bugün 15 Temmuz’u yaşamayacaktık. 17-25 Aralık dosyası 2012’de açıldı. Ve o dosyayla benim arkadaşlarımı dinlediler. Ben o dosyanın 17-25 olmadan önce farkına vardım. Üzerine gittim 17-25 Aralık’ı o sebeple öne aldılar. Aslında yerel seçimlerden 10-15 gün kala yapacaklardı 17-25 Aralık’ı. Ve hatta 17-25 Aralık iddianamesinde de onu söylüyor.
Mart 2014’te yapacaklardı, Aralık 2013’e çektiler.
Evet. Aynen öyle oldu. Kayıtlarda var. Diyor ki, “bakan, danışmanlarını, özel kalemlerini dinlediğimizi fark etti, bunun peşine düştü ve biz de bunu yapmakla yargıya müdahale ettik.” İçişleri Bakanı’na, Adalet Bakanı’na dedim ki “Ya bak böyle böyle bir dinleme var”. Fakat gidiyorlar, soruyorlar böyle bir şey yok diyor. Yani UYAP’a koymamışlar bile. Çekmeceden dosya takibi yapıyorlar gizlice. Resmî kayıtlara girmiyorlar.
Bir de 15 Temmuz için ‘kontrollü darbe’ sözü var...
Şimdi değiştirdi hafif tornistan yaptı 20 Temmuz’a gitti. Baktı ki toplumsal infial çok büyük şimdi “Efendim, 15 Temmuz darbedir, ama işte 20 Temmuz kontrollü darbedir.” Diyor. Öyle değil, o kendi ifadesi değil FETÖ’nün ifadesi. FETÖ’nün Amerika’da parayla yaptırdığı düşünce kuruluşuna ait bir raporun sonucudur. Var o rapor bizde. O 15 Temmuz kontrollü darbe lafı kendisinin Sayın Kılıçdaroğlu’nun tespiti, kanaati değil. Ama sonra şimdi bu yürüyüş esnasında tekrarlamaktan vazgeçti, çünkü siyaseten taşıyamayacağı bir noktaya geldi. Bu sefer OHAL uygulamalarına falan getirdi işi. Bakın biz özel yetkili mahkemeleri kapattık. Gördük ki bu işi bunlar geleceğe yönelik amaçları için kullanmayı hedeflemişler, bunu gördük. Kapatınca da bize çok büyük tepki koydular. Ve o özel yetkili mahkemelerden sonra Ergenekon ve Balyoz’un seyri değişmiştir.
Ama şunu söyleyeyim arkadaşlar: Ergenekon, Balyoz yalan değil, bu oldu. Ama bunları çok abarttılar, gerçek olanı sanki olmamışa dönüştürdüler.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın üst akıl açıklamaları olmuştu. Özellikle İncirlik Üssü çok konuşulmuştu...
İncirlik’ten biliyorsunuz ikmal uçakları, uyarı uçakları, bunların hepsi kalktı. Orada, İncirlik’te sorumlu bir tuğgeneralin bu işin içinde olduğu anlaşılıyor. Yani bunu hiçbir zaman Amerikan Hükümeti doğrulamaz, doğrulamadı. Böyle bir şey de beklemiyoruz yani. Ama Pensilvanya’da oturan, böyle sümüğü akan, ağlayan-sızlayan bir adamın tek başına kurgulayacağı bir iş olmadığını da vasat bir insan bilir. Belki bize muhalefet olsun diye bunu açıkça telaffuz etmeyen bazı partiler olabilir, ama onlar da kendi vicdanlarıyla baş başa kaldığında bunu kabul ediyorlar. Bence CHP’nin en büyük açmazı, haksızlıkları dile getireceğim diye FETÖ’nün safında sık sık yer almasıdır.
Bence 17-25 Aralık’ta eğer muhalefet partileri bu tehlike karşısında net bir tavır koysalardı, belki bu noktaya gelmezdi. Orada maalesef taraf oldular, bunlardan taraf oldular.
Yine dışarıda FETÖ var. Yani bir iç tehdit, dış tehdit haline mi geldi Türkiye için?
FETÖ 167 ülkede örgütlenmiş; ticari hayatta yer almış, eğitim hayatında yer almış, üst bürokraside önemli mesafeler almış. Gücü de devam ediyor. Bu ülkelerin birçoğu da Türkiye’yi hizaya sokmak için burada tavır almakta gönülsüz davranıyorlar. Bir kısmı havayı yokluyor, işler ne tarafa gidecek, AK Parti gider mi, gitmez mi falan. Ama biz bu mücadeleyi yapacağız. Neticede şartlar öyle bir gelişecek ki o ülkeler bir tercih yapmak zorunda kalacaklar. Türkiye’yle mi çalışacaklar, yoksa bir terör örgütüyle mi...
Sayın Başbakan, İnceleme Komisyonu bir türlü göreve başlayamadı.
Evet, güzel bir soru sordunuz, söyleyeyim. 17 Temmuz’da göreve başlıyor. Artık yargı yolu açılıyor. 7 yargıç var, bunların altında 200’e kadar uzman olacak ve bunlar çalışıp tek tek bu dosyaları incelemek suretiyle kararlarını verecek. Diyelim ki karar şöyle: İşe iade, tamam, 15 gün içinde bunu uygulayacak idare. Veya yok kardeşim, verilen karar doğru, pozisyonuna göre ya idare mahkemesine gidecek, üst düzey yöneticiyse Danıştay’a gidecek ve hakkını arayacak. Ta bu Anayasa Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine kadar gidecek yani.