Erzurum Güncel- Birçok yazımda AK Parti’ye eleştiriler yönelttim.Sadece AK Parti’ye değil, muhafazakar mahalleye, dindarlara, cemaatlere… Hepsine ilişkin eleştirilerim de oldu.Bir zamanlar bizler hükümete uyarılarda bulunurken Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi liberal, demokrat yazarlar iktidara toz kondurmuyorlardı.Hatta bugün yolsuzluk haberlerinin yayınına öncülük eden Zaman gazetesinin yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı, geçmişte, yolsuzluk haberi yapanları “hükümet düşmanı” diye niteliyordu.Birkaç gün önce, Hasan Cemal’in “Kılıçdaroğlu haklı, hükümet bitti hırsızdan başbakan olmaz!” başlıklı yazısını görünce irkildim.Hasan Abinin önemli bir konuyu anlatırken kullandığı üslup beni bile rahatsız etti.“Beni bile” diyorum çünkü nerede durduğum, meselelere nasıl yaklaştığım ortada.AK Parti yanlısı gazetecilerin ‘yandaş’ üslubu ne kadar sorunluysa, AK Parti’yi eleştiren yazarların düşmanlık olarak algılanan üslupları da o kadar sorunlu.İkisinde de tarafgirlik, gerçeği aramanın önüne geçiyor.Medyada yaygın bir üslup sorunu var.Yazılarımızı bazı konuları açıklığa kavuşturmak, düşüncelerimizi paylaşmak, toplumu bilgilendirmek için yazıyoruz.Fakat üslup sorunları yazıları çürütüyor.Çünkü gerçeği; bağırarak, hakaret ederek, söverek anlatamayız.Mesela geçmişte medya Erbakan’ın Bosna için toplanan paraları zimmetine geçirdiğini yazdı.O zaman buna asla inanmadık.Çünkü yolsuzluk haberini veren medya Erbakan’ı anlatırken aşağılayıcı tabirler kullanıyordu: “Takunyalı” diyordu. “Badem bıyıklı” diyordu. “Gerici” diyordu… Bu haksız ithamlar gerçek hataları da görünmez kılıyordu.Halbuki sonra Kent Bank kayıtlarından öğrendik ki Erbakan, offshore hesaplarına 35 milyon dolar yatırmış. Ve banka batınca bu paralar da batmış.Deniz Feneri davasında da durum aynıydı: Ana akım medya, Deniz Feneri yolsuzluğunu yazarken de bozuk bir üslup benimsedi. O kadar itham edici, o kadar aşağılayıcı, o kadar yargılayıcı bir dil kullanıyordu ki yazılanların hiç birine inanmadık.Gözümüz gibi baktığımız kurumlarımıza yönelik vahşi saldırılar bizi, savunmacı bir tutuma mecbur bırakıyordu. Ama sonra da Deniz Feneri meselesinin ne duruma geldiğini biliyorsunuz.Ne yazık ki, gerçeği gördüğümüzde atı alan Üsküdar’ı geçmişti.Bunlara benzer daha birçok mesele, medyanın üslupsuzluğu nedeniyle, toplumun tarafından zamanında fark edilemedi, anlaşılamadı.Şimdi benzer bir durum AK Parti iktidarıyla ilgili olarak yaşanıyor: Ortada akla hayale sığmayacak yolsuzluk iddialar var.Ses kasetleri var. Görüntüler var. Her şey hepimizin gözü önünde oluyor.Fakat AK Parti muhaliflerinin dili, AK Parti tabanının bu iddialara inanıp ona göre tutum belirlemesinin önünde büyük bir engel teşkil ediyor.Yazı ve haberlere sinen kontrolsüz öfke ve hakaretamiz ifadeler, insanları savunma psikolojisine itiyor.Ve sonra da hepimiz soruyoruz: “AK Parti seçmeni,yolsuzluk haberlerinden niçin etkilenmiyor?”Etkilenmiyor, çünkü medyanın ‘savaş dili‘ işi bozuyor.Yazılarda, haberlerde analiz yok. Bilgi yok. Sükunet yok. Estetik yok. Serinkanlılık yok. Saygı yok. Tutarlılık yok. Efendilik, çelebilik, centilmenlik yok.Seçmen de karşısında tarafsız aydınlar değil hırslı, öfkeli rakipler görüyor.Bana sorarsanız bir gazeteci, eğer demokrasi talep ediyorsa, öncelikle kendi üslubunda demokratlığın tadını yansıtmalıdır.Bizlere düşen, gerektiğinde hükümetin hatalarını, defolarını sarih ve sakin bir dille topluma anlatmaktır.