Seviyorsan varsın
Erzurum’un kardelenleri artık sevgi evleri…
Her bir evde öyle güzel çiçekler açıyor, öyle sönmeyen umutlar yarınlara kanat çırpıyor ki, bu ülke adına ümitvar olmak en büyük zenginliğimiz oluyor…
Dört bir yanımızı kasvet bulutlarının çepeçevre ördüğü şu pandemi günlerinde, her bir güzel habere öyle hasrettik ki, artık üşümekten yorgun düşen gönüllerimizin insana dair sıcak hikayelere ihtiyacı vardı. İşte o hem de sımsıcak hikayeyi Erzurum Sevgi Evleri’nde, Cemil İlbaş’ın elleriyle ördüğü yuvada bulduk…
19 yıllık kesintisiz AK Parti iktidarının en başarılı olduğu alanların başında hiç kuşku yok ki, sağlık, ulaşım, enerji, teknoloji, savunma, turizm, sosyal politikalar ve spordur.
Bunların hepsini tek tek açıp, Türkiye’nin 19 yılda nereden nereye geldiğini göstermek mümkün, ancak konumuz bu değil.
Dikkat ettiyseniz bu alanların içerisinde eğitim ve tarım yok.
Yok; çünkü:
AK Parti hükümetleri ne yazık ki, eğitim ve tarımda bir türlü dikiş tutturamadı ya da iyimser bir ifadeyle, sözgelimi sağlık ve ulaşımda olduğu gibi başarı hikayesi yazamadı.
Mahut çevreler her ne kadar aksini iddia ediyor olsa da, hükümetin şapka çıkarılacak en kayda değer hizmetlerinden biri de aile ve sosyal hizmetler politikasıdır.
ERZURUM’DA HARCI SAMİMİYETTEN KARILMIŞ SEVGİ EVLERİ
Meslek hayatımda neredeyse kırk yıla merdiven dayadım.
Bu süre içerisinde bu ülkenin ve bu şehrin kırk yılına yakından tanıklık ettim, tüm gelişmeleri an be an yaşayarak gözlemledim.
Misal çocuk yuvaları…
Misal engelli insanımıza verilen hizmetler…
Misal yardıma muhtaç vatandaşımıza uzanan devlet eli…
Bir ülkenin gerçek vaziyetini gösteren en temel göstergelerin başında, devletin düşkün, sahipsiz kalmış ve yardıma muhtaç vatandaşına karşı izlediği politikadır.
Bu mesele bazında her birimiz ülkemizle ne kadar gurur duysak azdır.
Çünkü bu ülkede, hiçbir engelli insanımız kapıya bacaya terkedilmiyor.
Çünkü bu ülkede, aç kalan bir insanımız açlığa mahkum edilmiyor.
Çünkü bu ülkede, hiçbir çocuk sahipsiz kaldı diye sokağa atılmıyor.
Şiddetle tavsiye ederim…
Yarım gününüzü ayırıp gidin Erzurum’daki başta SEVGİ EVLERİ olmak üzere, çocuk yuvalarını kadın barınma evlerini, evlerinde hizmet alan engelli insanlarımızı ve de sessiz sedasız sayıları çok olmasa da dev bir ordu gibi insan için çabalayıp duran sosyal hizmetler görevlilerini bir görün…
CEMİL İLBAŞI MUTLAKA YAKINDAN TANIYIN
Cemil İlbaş felsefe öğretmeni, uzun yıllar mesleğini çeşitli kademelerde icra ettikten sonra tam adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Erzurum İl Müdürü oluyor.
Nasıl isabetli bir karar ya da atama…
Geçen hafta içerisinde, ricamız üzerine Cemil bey, değerli meslektaşım Yavuz Demir’le birlikte ERZURUM SEVGİ EVLERİ’nde bir inceleme imkanı verdi bize…
Hani şu valilik binasının karşısında müstakil villalardan oluşan şirin mi şirin konutlar var ya, evet işte orası…
Cemil İlbaş hakiki manada bir kaptan, çok iyi bir kılavuz, donanımlı bir öğretmen, yüreği taşıdığı insan sevgisiyle dolup taşmış bir ağabeyi ve yaptığı işin hakkını layıkıyla yerine getiren bir kamu yöneticisi…
Sadece Cemil bey mi?
Galiba işin en harika kısmı da şu:
Cemil İlbaş öyle bir aile vücuda getirmiş ki, hademesinden aşçısına, öğretmeninden kurum müdürlerine, servis şoförlerinden güvenlikçisine kadar, muazzam bir uyum içinde mesleğini icra eden bir orkestra gibi…
Hepsinin yüzü pırıl pırıl, hepsinin gözlerinin içi sevgi ile ışıldıyor.
Onlar kim miydi?
Onlar…
Tamer Ekinci, İsmail Erdal, Muhammed Başbuğ, Süleyman Duman, Yılmaz Bektaş ve Özge Aksakal…
O, anneden babadan mahrum kalmış minik çocuklar ya da artık gençlik evresine geçmiş olan ergenler için yaşama sebebi olan insanlar…
Sevgiden yumak olmuş bir tüydü onların evi ve onlar güvenmenin sıcaklığıyla her gece başlarını koyuyordu yastığa…
Uçabilseydim eğer bir kelebek gibi o akşam vakti, mümkün ki vuslat bulurdu tüm hayallerim…
Çünkü bilirim ki benim ülkemde ve şehrimde hiçbir çocuk aç girmedi yatağa…
Hakikaten mutluydular, sağlıklıydılar ve hocalarına anne-baba, diğer görevlilere de amca, hala, teyze ya da dayı nazarıyla bakıyorlardı.
Üstlerinde örtü vardı, karınları toktu.
Üstelik dipdiri hayalleri vardı.
Hakkari’den Mut’a, Arhavi’den Silifke’ye biliyordum ki damı akmayan evlerde aç olmayan çocuklarımız yani bizim yarınlarımız kalmıyor…
Kimse yapmacık değil, kimse yaptığı işi kerhen yapmıyordu.
Orada iki saati aşkın vakit geçirdik.
O çocuklarla birlikte yemek yedik, çay içtik sohbet ettik.
Kimi Muş’tan kimi Edremit’ten, kimi de Silopi’den gelmiş, havası soğuk ama insanı sıcak Erzurum’a… Şimdi her biri devletin şefkatli kollarında huzur içinde yaşıyorlar.
Muhtemeldir ki bu yüzden Palandöken’de güneş hiç eksik olmuyor…
Bu devletin Ağrı Dağı kadar yüce bir yüreği, Çukurova kadar geniş bir sinesi var…
O gün, içtiğimiz her tas çorbada ve yenilen her tabak yemekte aslında bu ülkenin yarınlarına duyulan ve adına “benim vatanım” denilen o müthiş lezzet vardı.
Ve bir de tüm coğrafyaya yetecek kadar sevgi denizi..
Onlar ki…
Sığıntı değiller, hor görülmüyorlar, ötekileştirilmiyorlar.
Yarın her biri bu ülkeye birer hayırlı evlat olsunlar diye, devlet öyle muazzam imkanlar sunmuş ki, ancak ayakta alkışlanır…
Sadece bu da değil elbette ki…
DEVLETİN SEVKAT KOLLARI UZADIKÇA UZAMIŞ
Bu şehirde 30 binden fazla insan şu ya da bu isim altında devlet tarafından sarılıp sarmalanmış.
Kimi engelli, kimi de bakıma muhtaç yaşlı olduğu için…
Bakanlık skalayı çok yukarıya çıkarmış:
“Sen eğer evde engelli çocuğuna bakamıyorsan filanca merkeze götür, tek kuruş ücret ödeme; devlet olarak çocuğunun bakımını yapalım, eğitimini verelim” diyor.
“Yaşlı annene babana hizmet ver, onlara şefkat göster, istersen devlet olarak ücret öderim” diyor.
Geçmişte yapılan hizmetleri yok sayıp ya da sanki bütün hizmetler AK Parti hükümeti ile birlikte geldi gibi bir yaklaşımda bulunursak bu, ülkemize ve devletimize bühtan olur.
Tabii ki bu ülke ve bu devlet her daim insanına sahip çıkmıştır. Lakin izninizle şu kadarını söylememe izin veriniz:
Şimdiki hizmet, öncekileri kat be kat geride bırakacak kadar kaliteli, nitelikli ve programlı işlere imza atıyor.
Merkezinde yalnızca insan olan bir politika…
Soru sorulmayan bir yerde insana dair inkişaf olmaz.
Bu sebepledir ki tüm ilimlerin anasına felsefe deniliyor.
Birlikte uzun yıllar mesai yaptığımız değerli gazeteci yazar Gamze İspirli’den biliyorum, eğer çalıştığı o yerde Gamze’yi rahatsız eden en küçük bir enstantane olsa bir dakika orada durmaz.
Bizim Gamze, Cemil beyin ekibinde tıpkı diğer çok kıymetli insanlar gibi canla başla mücadele veriyor, bir insanın daha kalbine dokunabilmek için didiniyor.
Cemil hoca, felsefenin önce insanı tanımak olduğunu en iyi bilenden biri olduğu için SEVGİ EVLERİ’nin sıklet merkezine de yalnızca anlamayı koymuş.
Dini, dili, ırkı yahut da mezhebi ve meşrebi her ne olursa olsun; değil mi ki insan…
Bitti, bu kadar…
İşte bu sebepten ötürüdür ki ısrar ediyorum, gidin Cemil İlbaş ve her biri ayrı ayrı değerli insanlardan tekmil o ekibi tanıyın diyorum.
Tanıdıkça göreceksiniz ki insan olmak ne denli değerli büyük bir hazine…
Niye “DEVLET ANA” deyip durmuşuz asırlardır?
Mümkün ki onlarca cevabı var da, o cevapların en müşahhas olanlarından biri Erzurum’da SEVGİ EVLERİ’nde öylesine ete kemiğe bürünmüş ki, o ana sıcaklığı en taş kalplileri bile ısıtıyor.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.