1. HABERLER

  2. GÜNCEL MEDYA

  3. Şeyh Said`in Torunu konuştu
Şeyh Said`in Torunu konuştu

Şeyh Said`in Torunu konuştu

Rehber TV`de yayınlanan "Diwan" adlı programa konuk olan Şeyh Said`in torunlarından eski RP ERzurum Milletvekili Abdulilah Fırat, tarihe ışık tutacak çarpıcı açıklamalarda bulundu.

A+A-

Erzurum Güncel- Şeyh Said`in hayattaki torunu Abdulilah Fırat, Rehber TV`de yayınlanan "Diwan" programına konuk oldu. Programda tarihe ışık tutacak açıklamalarda bulunan Fırat, açıklamalarını belgelerle destekledi. Programda Fırat; Üstad Bediüzzaman ile Şeyh Said arasındaki ilişkilerden hareketin başarılı olması durumunda kurulacak devletin ve devletin başına geçecek kişinin ismine kadar birçok konuda dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Şeyh Said hareketini Hz. Hüseyin`in kıyamına benzeten Fırat, Şeyh Said`in de İmam Hüseyin gibi ihanete uğradığını ifade ederek kıyam sırasında bir kısım Alevi aşiretlerinin Şeyh`e yaptığı ihanetin nedenlerini açıkladı. Av. Necat Özdemir`in hazırlayıp sunduğu "Diwan" programına konuşan Fırat kendisini şöyle tanıttı: "Ben Şeyh Muhammed Emin`in büyük oğluyum, o da Şeyh Ali Rıza Efendi`nin büyük oğludur, o da Şeyh Said Efendi`nin büyük oğludur. Köken itibari ile İran seyitlerindeniz." Şeyh Said Efendinin büyük bir âlim ve değişik özelliklere sahip büyük bir zat olduğunu belirten Fırat, Şeyh Said`in ayrıca müderrislik yaptığını söyledi. Fırat, "Şeyh Said Efendi`nin Müderrisliğinin yanında ticari yönü de vardı. Şeyh Said ayrıca çok iyi Arapça ve Farsça biliyordu. Yaklaşık 300`e yakın ilmi icazet vermiş" dedi. Şeyh Said Efendi ile Üstad Bediüzzaman`ın arasındaki ilişkiye değinen Fırat, "Malumunuz Molla Said-i Kurdi, Şeyh Said kıyamından hemen sonra sürgün edildi. Şeyh Said Efendi Çarbuhur Köyü`nde Mustafa Kemal`in casusları, askerleri tarafından takip edilerek Varto`daki Abdurrahman Paşa Köprüsü`nde tutuklandıktan sonra Molla Said-i Kurdi bunu duymuş ve büyük bir karamsarlık içerisine girmiştir. Diyor ki; `Bizim bir programımız vardı, bir planımız vardı.` Bu plan suya düştüğü için çok üzülüyor. Tabi büyük ulemalar, manevi bir üzüntü içine girerken oruç tutuyorlar. Onlar bu üzüntüsünü ancak bu şekilde kaldırırlar. Bediüzzaman da büyük bir âlim olduğu için üzerindeki hüznü atıp münzevi bir hayat yaşamak için Erek`teki bir mağaraya giriyor. Oraya girdikten sonra aynen şöyle buyuruyor: `Eskiden hiç kimse benim konuşmalarımda ses seda etmiyordu. Ama ben Van`daki Erek Mağarası`na girdikten sonra baktım ki Mustafa Kemal`in askerleri geldiler beni derdest ettiler ve hapishaneye attılar." dedi. Üstad Bedüzzeman`ın Şeyh Said`in sürgüne gönderilen ailesini ziyaret ettiğini belirten Fırat açıklamalarına şöyle devam etti: "Burdur`a sürgüne gönderildi (Bediüzzeman`ı kast ederek) Burdur`a gönderilince tabi bizim aile de Isparta/ Eğridir`e gitti. Sonra Bediüzzaman`da Eğridir`e geldi. Bizim aile Hınıs`ta iken devlet askerleri bizim aile fertlerini yaya olarak Isparta/Eğridir`e kadar götürdüler. Aralarında da en yaşlısı Şeyh Muhammed vardı. O da 16 yaşındaymış, benim babam 4-5 yaşlarındaymış. Oraya girdikten sonra Bediüzzaman bunu haber alıyor. Haberi aldıktan sonra diyor ki, ben gidip ziyaret edeyim. Gidiyor, onları görüyor çok üzülüyor. Babam Şeyh Said`in küçük oğlu Şeyh Ahmed var onları kucaklıyor. Onlara dua ediyor. Diyor ki, Okuyun, sizin ailenizin şerefi ilimdir. Âlim olun size ilim yakışır. Bunun dışında bir şey düşünmeyin. Sabredin. Bunun için üzülmenize gerek yok. Sabırla, metanetle durun ve mücadelenize burada da devam ettirin. Sizin mücadeleniz ancak ilimledir. Diyor ki, ben fakirim, ben işçi değilim, ne hamallık yapabilirim ne ustalık yapabilirim, elimde bir zanaat bir meslek de yok. Mollayım hocayım, Kürdistan`da olsam ders verirdim. Belki bize biraz yardım ederdiler. Ama burada esaret hayatında böyle bir imkân da yok benim daha önceden biriktirdiğim para var. O parayı veriyor. Şeyh Said Efendi Hanımı Fatma Hanımla görüşüyor. Onu da teselli ediyor. Ve diyor ki, ben sürgünde de olsam sizi takip edeceğim, siz benden önce gidersiniz. Benim memleketi görmem artık zor olur, takdir neyse onu intizar edeceğiz. Aile de son olarak Trakya`ya sürgün edildi. İrtibatları gelen gidenler vasıtasıyla sağlanıyordu." Şeyh Said Kıyamına Batı`daki illerden de destek verildiğini aktaran Fırat, "Bir de Şeyh Said`in Kıyamına iştirak eden büyük mücahidler vardı. Tabi Bediüzzaman batıda olduğu için onların daha çok irtibatları vardı. Bunlardan birisi Çorum/Alaca`dan Heci Hasan Ağa isminde Şeyh Ali Rıza efendi`nin halifesi idi. Çok mübarek bir insandı. Ermiş bir insandı. Şeyh Said Kıyamına da Çorum`dan iştirak etmişti. Büyük mücadeleler vermiş, çok şehitler vermiştir. Tabi hepsini derdest ettiler. Bazılarını sürgün ettiler, bazılarını idam ettiler. Ankara`daki İstiklal Mahkemesi şekli ile… Ama bu Hacı Hasan Ağa hayatta kaldı. Trakya`da bizim aile ile birlikte sürgünde iken Şeyh Ali Rıza Efendiyi görüyor. 1959 senesinde Hacı Ağa Hınıs`a ikamet ettiğimiz Kolhisar Köyü`ne geldi. Çok Salih olduğu için elinde şifa vardı. Memleketteki birçok insan gibi bizde onu gördük. Kanser olanlara dahi şifa vesilesi oluyordu." dedi. Ankara`da Bediüzzaman Hazretleriyle görüşmelerini anlatan Fırat, o zaman 13 yaşında olduğunu söyledi. Ankara`da Melik Beyin evinde misafir olarak kaldıklarını belirten Fırat, Şeyh Said`in oğlu Şeyh Ali Rıza`nın Bediüzzaman`la görüşme girişimlerini şöyle anlattı: "Efendi Hazretleri de dedi ki `çabuk git Molla Said Kurdi nerede ise bul, geldiğimi kendisine bildir. Bir randevu tesbit edelim artık ben mi gideceğim o mu gelecek bildir` dedi. Hatırlamıyorum artık o zaman Bediüzzaman nasıl görmüş haber vermiş ise de bilmiyorum. Geldi dedi ki, Bediüzzaman bugünlerde gelecek, sizi çok arzu ediyor, ziyaretinizi ve tabi müsaade istemiş ve oradan hareketle Ankara`ya gelmeye karar vermiş. Tabi burada bir konu var. Nur Cemaatinin insanları diyor ki, böyle bir görüşme olmadı. Molla Said-i Kurdi`nin geldiğine dair Ankara Valiliği yazısı bendedir. Tabi Bediüzzaman Said Kurdi Ankara`ya gelince tüm gazeteler manşet attı. Bediüzzaman Melle Said-i Kurdi geliyor diye. Bazı makaleler Bediüzzaman`ın gelişini Şeyh Said çocuklarının burada olması hasebiyledir. Onları görmek içindir diye yazdılar. O zamanın istihbarat teşkilatı da haber verdi. Milletvekillerinin olması onların vasıtasıyla öğrendik. Tabii geldi Polatlı`da önlerini kestiler izin vermediler. Milletvekilleri araya girdi izin istediler. O zamanda Başbakan Adnan Menderes izin verdi. Beyrut Palas Otelinde misafir oldu. Biz Melik Beyin evinde yatarken Sabah Namazı şafak atar atmaz biz namazımı eda ettik. Namazdan sonra Efendi Hazretleri Kur`an okudu. Üstüne de bir battaniye atmıştı. O, Kur`an okuyordu ben de dinliyordum. Bir baktık zil çaldı, çok efendi bir beyefendi idi gelen. Sordu: "Şeyh Said`in oğlu burada olması lazım, burada mıdır?" Tabi ben biraz panikledim. Biz ailece devletten hep zulüm gördüğümüz için gece yarısı bir adamın gelip sorması paniklememe sebep oldu. Ben cevap verecek derecede olmadım. Bizim Efendi Hazretleri geldi dedi, "Hayrola, Şeyh Said`in oğlu benim, ben Ali Rıza`yım niçin sordun beni" dedi. Gelen zat: "Bediüzzaman Hazretleri sizi ziyaret etmek istiyor, sizi almaya geldim" dedi. Efendi Hazretleri elbisesini giydi çıktık, amcam otelde idi onu da aldık. Biz Ankara Denizciler Caddesine gittik. Beyrut Palas Oteli`nde çok büyük bir izdiham vardı, Millet sabah namazı için Hacı Bayram Camisi`ne gidiyorlardı. İçeride bizi aldılar bizi götürdüler içeride oturduk, bir süre intizar ettik. Daha sonra Üstad ile görüştük." Şeyh Said Efendinin kıyamını en iyi bilen Şeyh Ali Rıza Efendi olduğunu belirten Fırat, "Eğer Şeyh Said Efendinin kıyamı muvaffak olmuş olsaydı, kurulacak Kürdistan İslam Cumhuriyetinin başına Şeyh Ali Rıza Efendinin geçeceğini söyledi. Fırat, "Şeyh Ali Rıza Efendi bu hususta emsalsiz bir liderdi. Şeyh Said kıyamıyla Hz. Hüseyin kıyamı arasında -tabi makam olarak demiyorum- hiçbir fark yoktur. Hz. Hüseyin Efendimize ihanet edildiği gibi Şeyh Said`e de ihanet edildi. Ama Hz. Hüseyin Efendimize de bir bezginlik gelmedi, Şeyh Said Efendiye de bezginlik gelmedi. Cenabı Hakk onlara şehadeti nasip etti. Bundan daha büyük bir makam da yoktur. Tabi Alevilerin çok büyük bir darbesi oldu. Aleviler de Halid Beyden dolayı Şeyh Efendiye buğz ettiler. Mehmet Şerif Fırat kitabında yazıyor ve doğrudur. Şeyh Said Efendi Alevi ağalarını topluyor ve diyor `gelin bana yardım edin.` Diyorlar ki; `Biz senin seyyid olduğunu biliyoruz. Seni de seviyoruz, fakat seninle Cibranlı ağalar senin akrabalarındır. Bizimle onlar arasında 150 senelik bir kavga var. Biz birbirimizden öldürmüşüz. Bizimle Cibranlıların bir araya gelmeleri mümkün değil. Biliyoruz ki Cibranlılar seninle beraber olacaklar. Biz onların bulunduğu yerde muhalefet ederiz` dediler. Mustafa Kemal da Bitlis`e, Diyarbakır`a, Mardin`e adamlarını gönderdi. Buralarda bazı Şeyhlerle toplantılar yapıldı. Cenabı Hak, Kıyamet gününde mutlaka bu ihaneti yapanları yargılayacaktır" diye konuştu. Bediüzzaman ve Şeyh Said arasında Erzurum`da gerçekleşen görüşmelere değinen Fırat, Bediüzzaman`ın kendilerine Ankara`da şunları naklettiğini söyledi: "Mustafa Kemal`in getirdiği rejime karşı hepimiz muzdariptik. Özellikle ben daha çok muzdariptim. Ben önce o ittihatçılar içinde bulundum, sonra tabi baktım bunlar ne kadar tehlikeli olduklarını hissedince onlarla mücadeleye karar verdim. Mustafa Kemal`in bildiğiniz şekliyle Ankara görüşmesi artık bu tehlikenin ne kadar büyük bir mesafe aldığının farkına vardım. Artık Kürdistan`a gidip orada bir mücadele şeklini bulma kanaati bende vardı. O arada Şeyh Said Efendi`den bir mektup geldi: "Mutlaka görüşmemiz lazım. Mümkünse bir an önce gelin görüşelim bu konuları tezekkür edelim. Müslümanlara rehberlik görevi âlimlere aittir. Siz âlimsiniz ne yapacağımızı beraber karar verelim" diyordu. Bahar gelince yani Gulan gelince, Gulan ayında Erzurum`da buluşalım diye kararlaştırdık. Ben de onun dediği şekilde Erzurum`a gittim. Tophane Oteli adlı bir otele misafir kaldım. Bir gün sonra Şeyh Said Efendi Gullabi Akif Ağa`nın konağına geldi. Şeyh Said Efendi geldiğinde: "Mela Said-i Kurdi`ye geldiğimi ve kendisini intizar ettiğimi bildirin" diye kardeşi Mehdi Efendi`yi gönderdi. Hal hatırdan sonra Türkiye`deki yani Mustafa Kemal`in getirdiği sistemle ilgili manzaranın ne olduğunu benden sordu. Ben de kendisine durumu detayıyla anlattım, tehlikeleri kendisine söyledim." Abdulilah Fırat sözlerine devamla şunları söyledi: "Şeyh Said Efendi ile Bediüzzaman orada 10 gün Kaleiçi`nde Esad Paşa Camisi`nde Erzurum`un ileri gelen şeyhleri, âlimleri, ulemaları ile görüştüler. İçlerinde görevli Akif Ağa, Nakşibendi şeyhi Gaziroğlu, Şeyh Osman Efendi, Fevzi Bey, Kırbaşların Erzurum`un en büyük eşraflardır bunlar, Hacı Galip Efendi, Kadiri tarikatının şeyhleri, Solakzade Sadık Efendi, Sarasollu Tosun Bey gibi kimseler vardı. Neticede 1925 yılının Gulan/Mayıs ayında Diyarbakır`da âlim ve eşrafın iştirakiyle büyük bir kongrenin toplanması ve oradan çıkacak sonuca göre hareket edilmesi kararlaştırılıyor." diyen Fırat, o toplantı gerçekleşmeden Şeyh Said hareketinin başladığını ve Bediüzzaman`ın sürgüne gönderildiğini anlatıyor. Sistem, Bediüzzemanı Mustafa Kemal`in Müttefiki Olarak Göstermek İstiyor Bediüzzaman Hazretleri gibi büyük bir zatın ısrarla Şeyh Said`e muhalif olarak gösterilip M. Kemal yanlısı olarak gösterilmek istendiğine dikkat çeken Fırat, "Bediüzzaman`ı alıp Mustafa Kemal`in müttefiki edip Şeyh Said`e karşı çıkartmak akıl karı mıdı? Sistem 85 senedir buna zorluyor, ama Şeyh Said`in fikriyatı ilahi bir fikriyattı. Bitmez, kıyamete kadar devam eder. Elhamdülillah yeni bir nesil çıktı. Bu yeni neslin çok şuurlu bir şekilde okuyup öğrenmeleri lazım…" dedi.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.