1. HABERLER

  2. DOĞU ANADOLU

  3. Şoförden çok ihmal öldürdü
Şoförden çok ihmal öldürdü

Şoförden çok ihmal öldürdü

Otogarda otobüsün altında kalan, gittiği hastanede iç kanaması tespit edilemediği için can veren genç öğretmen Onur Değirmenci’nin nişanlısı Elif Nalcak, “Ben şoförü değil, hastaneyi suçluyorum” dedi

A+A-

Erzurum Güncel-Muş’un Malazgirt ilçesindeki Alparslan Kız Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda (YİBO) Teknoloji ve Tasarım öğretmeni Onur Değirmenci (25), önceki gün öğle saatlerinde Muş Otogarı’na gitti. Aynı okulda İngilizce öğretmeni olarak görev yapan ve Tokat’a ailesini görmeye giden nişanlısı Elif Nalcak’ı karşılayacaktı. Otobüs, duracağı zannedilen anda dönüş yapınca, kapının yanına yaklaşan genç öğretmene çarptı. Ve kaza ile yedi saat süren ölüm yolculuğuna Nalcak saniye saniye tanık oldu. “Onur’u şoförden çok, hastanenin ihmali öldürdü” diyen Nalcak, Milliyet’e konuştu: - Otobüs otogara girdi ama ne yöne gideceğini bilemiyordu. O sırada Onur’u gördüm, otobüsün önünden geçip, yanında durdu. Kapıların açıldığı taraftaydı. Şoför sağına soluna bakmadan ani manevra yaptı. Düz gidiyormuş gibiydi ama birden direksiyonu kırdı. Bu anda da kaza oldu. Saat 12.30’du. - Şoförün ihmali değil, asıl hastanenin ihmalinden Onur’u kaybettik. Kazadan sonra bizi hemen Patnos Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Orada hemen kırıkları olduğu tespit edilip, röntgeni çekildi. Yalnız küçük bir hastane olduğu için iç kanama tehlikesi tespit edilemedi, bize de ‘Hayati tehlikesi yok’ denildi. Yine de bizi Ağrı Devlet Hastanesi’ne sevk etmeye karar verdiler. - Ambulansa yerleştirildi, kemerleri bağlandı, ama bu kez ‘112’den izin almadan yola çıkamayız’ denildi. Telaştan, şoktan ne kadar sürdü bu bekleme bilmiyorum, ama tek hatırladığım, ‘Lütfen acele deyin’ diye yalvarıyordum. Bilinci açıktı. Beklerken babasını aradım, telefonda konuşturdum, ‘Baba iyiyim, merak edilecek hiçbir şey yok’ dedi. 14.30’da hareket edebildik. - Ağrı’ya vardık, bilinci açık, sürekli konuşuyoruz. Hemen acil odasına alındık, kan tahlili almaya çalıştılar. Ama kan gelmedi. Sonunda kolundan çekerek aldılar. Meğer bu iç kanama belirtilerinden biriymiş. Buna bile dikkat etmediler. Sonra Onur birden bağırmaya başladı, ‘Doktor bey benim bilincim gidiyor’ diye. Buna rağmen ‘Kırık röntgeni, beyin tomografisi çekelim’ dediler. O sırada doktor elle muayene etti, ‘Ağrın var mı?’ diye sordu. Solda kasık bölgesinde, bir ağrısı olduğunu söyledi. Meğer iç kanama oradan başlamış. - Bununla da yetmedi. Bizi kırıkların çekilmesi için röntgene yönlendirdiler. O sırada doktorlara sordum, ‘İç kanama olabilir mi?’ dedim, ‘Hayır, öyle gözükmüyor’ dediler. Bizi röntgen odasına aldılar. Yarım saatten fazla sürdü, orada Onur’u evirdiler, çevirdiler. Onur ne söylenirse yapıyor, hatta yardımcı oluyordu. Ama durmadan ‘Bilincim gidiyor’ demeye başladı. - Sonra beyin tomografisine aldılar, orada bayıldı. Birden ‘Bu adam kötü’ diye bağırıp, koşuşturmaya başladılar. Kalbi durdu o anda. Ama çalıştırdılar ve Erzurum’a sevk etmeye karar verdiler. - Yola çıktık, bir kez daha kalbi durdu. Tekrar çalıştırdılar ama Horosan’a yaklaşırken son bir kez daha kalbi durdu. Saat 19.35’i gösteriyordu. - Ben şoförden çok hastaneyi suçluyorum. Bize hastanede sürekli ‘Kırıkları var, bir şey yok, en fazla platin takılacak’ diyorlardı. İlgisizlikten diyemem, çünkü hastanede uzman doktorlar başına toplandı. Onur da ‘Ben iyiyim, merak etme’ diye beni teselli etmeye çalışıyordu...”

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.