1. HABERLER

  2. EGE

  3. Son sözlerini de doğa için söyledi!
Son sözlerini de doğa için söyledi!

Son sözlerini de doğa için söyledi!

Geçtiğimiz hafta yaşamını yitiren Buğday Derneği kurucusu ve aktivist Victor Ananias'ın Yeşil Atlas'ın Son Sayısında yeralan Makalesi: "Tüketmeden Yaşamak" başlığını taşıyordu.

A+A-

Erzurum Güncel- Türkiye'de ekolojik yaşam kavramının yerleşmesine önemli katkıları olan Ananias, 40 yıllık yaşamına çok şey sığdıran bir aktivist olarak biliniyordu. Ananias, son sözlerini de doğa için söylemiş oldu. Ananias, son yazısında, "Kurduğumuz ekonomik sistem, sonlu doğal zenginliklere dayanıyor. Petrol, kömür, doğal gaz, verimli topraklar, su gibi miktarı belli kaynaklara göbekten bağımlıyız. Ürettiklerimizle doğadan aldıklarımızı iade etmiyor, aksine her gün daha da artan bir hızla tüketiyoruz. Ama her insan kendi hayatında bu kısırdöngüye karşı yanıtlar bulabilir" diyordu. İşte Viktor'un Yeşil Atlas'ta yer alan son yazısı... YAZI: VICTOR ANANIAS Tüketme kavramı yaşantımıza ne zaman girdi, ilk defa bu kelime veya eşanlamlıları ne zaman, nerede kullanıldı bilmiyorum ama eminim ki kadim lisanlarda bu kelimenin tam tercümesi yoktur. Yoktur çünkü gerçekte eğer hiçbir şey yoktan var, vardan da yok olmuyorsa evrende, 'tüketmeye' de ne insan ne de başka bir varlığın gücü yetmez. Madde, varlık ancak şekil, yapı değişikliğine uğrayabilir ve bu da tabi ki insan ve dünya üzerindeki yaşam için önemli sonuçlar doğurur. Türkiye ekonomisinin kalbi İstanbul'da atıyor. Yaklaşık 15 milyon kişiye ev sahipliği yapan metropol, Anadolu'dan en fazla göç alan şehir. Ekmek parası kazanabilmek adına buraya göç eden nüfus her gün gittikçe zorlaşan şartlarda yaşamını sürdürüyor. Doğal ve tarihi güzelliğiyle ünlü İstanbul, ekonomi, ulaşım ve sosyal düzenindeki kısır döngüleri aşamıyor. / Turgut Tarhan Somuta inip günümüzün yaygın tüketim araçlarından biri olan ulaşımı ele alalım; insan kendisi ve sahip olduğu eşyalar, varlıklar ile birlikte tarih boyunca yer değiştirdi. İlk önceleri kendi bedeni, ayakları, fiziki yetenekleri ile bir yerden başka bir yere ulaştı ve hızı, mesafeyi tamamen doğal koşullar belirledi. Daha sonra araçlar gelişti, hayvanlar ve basit araçları kullanarak yine doğanın koşulları ama bu kez biraz daha müdahaleli ve daha fazla yük taşıyacak, daha uzun mesafeyi daha hızlı aşacak şekilde yer değiştirdi atla, deve ve eşekle, kağnı, at arabası ve benzer araçlarla. Sonra enerji mühendisliği, petrolün işlenmesi, patlamalı motorlar ile çalışan arabalar, suyun kaldırma gücünü kullanan gemiler ve daha sonra yer çekimine karşı havalanıp büyük bir hızla mesafeleri havadan kat eden uçaklar ile ulaşım büyük bir dönüşüm aracı oldu. Ulaşım hızı, kalitesi, mesafe, tartışmasız ve kıyas kabul etmeyecek ölçüde gelişti. Bu arada zaman ve bireysel çaba yerini farklı madde ve enerjilerin yoğun tüketimine, daha doğrusu dönüşümüne bıraktı. Şehirlerin kontrolsüz olarak büyümeleri doğal alanların geri dönülmez biçimde tahribatıyla sonuçlanıyor. Ankara gibi büyük yerleşimler hem aşırı enerji tüketimine dönük şekilde gelişiyor, hem de böyle şehirlerde bir avuç ağaçlık alana rastlamak mucize sayılıyor. / Turgut Tarhan Şu anda yazıyı içerisinde yazdığım ve benimle daha yaklaşık 200 kişiyi eşyaları ile birlikte İstanbul'dan Londra'ya götüren uçak fosil yakıtı tüketmiyor, yakarak atmosfere saldığı farklı maddelere dönüştürüyor. Farklı hesaplamalar yapılıyor bu konuda ve hepsi bize şu anda yaptığım yolculuktaki yakıt-enerji dönüşümünün iklime, atmosferdeki hava kalitesine olumsuz etkisinin çok büyük olduğunu gösteriyor. En azından biliyoruz ki dünyada herkes benim kadar uçarsa buna yetecek yakıt da yok, bunun sonucundaki hava kirliliği ve iklim değişikliğinden de tüm insanlık olarak çok daha olumsuz etkileneceğiz. Belki oluşan yeni koşullarda insanlığın bir kısmı ya da tamamı için yaşam mümkün olmayacak. Aslında şu anda bu halihazırda günün gerçeği. Birçoğumuzun günlük müdahaleli kaynak tüketimi sonucunda başka yerlerde aynı anda bir grup insanın yaşamı zorlaşıyor, hatta bazen imkânsız hale geliyor. Tüm önlemlere rağmen dünyada açlık ve dengesiz beslenmenin artması tamamen doğal kaynaklara maksimum müdahale ile maksimum miktarda ve yoğunlukta kullanımı ile doğrudan ilgili. Hatta doğal varlıklar ve döngülerin 'kaynak' olarak algılanması ve hesaplanması ile insanın zamanı ve işgücü dahil her şey mali güç ile satın alınabilen kaynak olarak tanımlanabiliyor hukuksal ve işlevsel olarak. Diğer yandan ekonomik ve kanuni olarak yeterli koşullara sahip olan herhangi biri benim gibi ve istediği kadar uçabilir, bunu sınırlayan herhangi bir düzenleme ne kanunda ne uygulamada mevcut değil. Doğanın taşıma kapasitesi göz önüne alınmadan yapılan her müdahale, döngülerde ve varlık şeklinde yapılan her zorlamalı değişiklik, maddeleri değil ama bizim iyi yaşama, gelecek nesillerimiz ile ilgili varlık hayallerimizi tüketecektir bir noktada. Oraya da gittikçe hızlanarak her an daha çok yaklaşıyoruz. Yani tükenen kaynaklar değil, kaynakların yoğun ve doğal ölçütler dışında kullanımı-dönüşümü ile insan yaşamını destekleyen koşullar oluyor. Yılın çoğu ayı boş kalan yazlık siteler hem büyük bir yatırımın, hem de kırsaldaki doğal alanların üzerine kuruluyor. İzmir'in doğası ve tarımalanları da sitelerden olumsuz etkilendi. Turgut Tarhan Bizi bu noktada asıl ilgilendiren ve gündemdeki tüm tartışmaların konusu 'insan'ın, yaşamını sürdürmeyi, kaliteli yaşamı talep ediyor olması. Burada birkaç önemli detay var: Birey tek başına mı ya da sevdikleri kişilerle birlikte mi yaşamını güvence altına almayı istiyor, yoksa tanıdığı, tanımadığı tüm insanlıkla, tüm varlıklarla birlikte mi? Doğanın dengesi geri dönülemeyecek şekilde insan müdahalesi ile bozulduğunda, insanın ürettiği bilim, dünya nüfusunun ne kadarına ve hangi koşullarda ihtiyaçlarını sunabilecek kapasitede? Bireylerin tek bir seçim hakkı olsa ve bir tarafta kendi keyfi, kendi yaşam süresini uzatmak, diğer tarafta ise gelecek nesillerin refahı olsa hangisi seçilirdi acaba? Bu soruları fark ederek ya da farkında olmadan her gün defalarca cevaplıyoruz. Çok dürüst ve gerçekçi bir noktadan cevaplamak istesek eminim dünya üzerinde çok farklı cevaplar gelecektir. Ama önemli olan bu sorulara verilen cevap değil, bugün her bir bireyin her anında izlediği yol, yaptığı hesap ve gösterdiği davranış şekli. İşte gerçeğin tek anahtarı, sorun varsa tek çözüm noktası burada yatıyor. Çok basit bir matematik işlem olarak kabul edebileceğimiz bu hesap, hepimizin defalarca sınavı kaybettiği, kendimizi kandırmak için sayısız bahane bulduğumuz ve sonucunda dünyayı olmasa da, dünyadaki yaşamımızı sürdürme şansımızı 'tükettiğimiz' noktaya götürüyor bizi. Yöresel iklim ve coğrafya koşulları göz önüne alınmadan Anadolu'nun her şehrine birbirine benzer toplu konutlar inşa ediliyor. Erzurum da bu dalgadan payını alan yerlerden. Umut Kaçar Bugün bu körlüğün bir sebebi insanın doğal bir duygusu yine; doğadaki üstün varlık olma, her şeye, tüm yaşama hükmetme kabiliyeti yanılgısına ve iştahına kapılma... Bu duygu ile dinlerdeki kurtarıcının, Mesih'in, altın çağın geleceğinin inancı bizi bazen neredeyse bugünkü sorumluluklarımızdan, yaşam disiplini ve doğayı hesaba katma kaygısından uzaklaştırıyor. Belki bazılarımız bunların hiçbirisine inanmıyor, umutsuzluk içinde kendini günün akışına bırakıyor, belki de belli bir sorumluluk duygusuyla sonucu değiştirmeye çalışanlarımız da var, belki bazılarımız da daha da ileri gidip bu sonuçları doğuran sebeplerle mücadele etmeye adamıştır kendini. Bu konuda çok dürüst olarak ben ne yapıyorum diye kendi gönlüme bakıyorum, inancım sonsuz. Doğanın yaradılışın gücüne, bütünlüğüne ve birliğine kendi içimde en ufak bir şüphe yok. Bu birliğin toplu bir bilinci, şuuru ve işleyişi olduğuna da eminim. Anladığım ve anlamadığım her olayın, her var olanın bu bütünlüğe hizmet etmekten başka bir şansı olmadığına da inanıyorum. Yoldan çıkmanın, ancak küçük resimde, zaman dilimlerinde böyle tanımlanabildiğini, asıl olarak ise sonsuz dönüşüm içinde tek gerçeğin dönüşümün kendisi ve varlığın bütünü olduğuna inanıyorum. Neredeyse bildiğim tüm bilimsel gerçeklikler ve öğrendiğim her dini bilgi benim için bunları doğruluyor. İnanıyorum ki her varlık her an hem 'tohum' (geleceği oluşturan her türlü bilgi, madde, enerji vb.) hem de 'hasat' (var olan, geçmiş süreçler sonunda ortaya çıkan madde, etki, bilgi, imkân vb.) potansiyeli taşıyor. Bu da bana çok basit bir matematikle yaşama duygusu, sorumluluk hissi ve aşkı veriyor. Bu matematik şöyle: Her an var olana, içinde bulunduğumuz noktaya bakarak o an yapabileceğim şeyi, elimden geleni hep yeniden yapmak, aynı şeyi tekrar yapmak. Mesela şu an yaşamın hayrına olduğunu düşündüğüm toplantılar, buluşmalar için gidiyorum Londra'ya. Uçak kullanmak gibi tükettiğim kaynaklar nedeniyle yaşama verdiğim zararlardan daha fazla katkım olacağını umut ederek dua ediyor ve bunun için her anımı dikkatle yaşıyorum; mucizeleri, yol işaretlerini gözden kaçırmamak için. Hiçbir kararımı insan aklının tek bir doğrusu üzerinden vermiyorum, tek kaynağım yaşamı okumak ve her an yeniden okumak; bir sonraki adımı anlamaya, görmeye, atmaya çalışmak. Böyle olunca sürekli heyecan ve umut, motivasyon içinde yaşamaya, emek vermeye gücüm ve isteğim oluyor. Biliyorum ki attığım her adımda hem tohum, hem hasat mevcut. Doğadan aldıklarımızı iade etmiyor, aksine artan bir hızla tüketmeye devam ediyoruz. İzmit Körfezi çevresinde üretilen enerji maddeleri için tüketilen enerjinin muhasebesine doğanın bağışladığı hammaddeleri de katsaydık hesabımızı tekrar tekrar gözden geçirmek zorunda kalırdık. / Umut Kaçar Şu an uçarken doğanın gücü ve kurallarıyla gerçekleştirilen ve çokça insan müdahalesini içeren bir aktivite yapıyorum. Uçmak her ne kadar yerçekimine karşı bir zafer gibi görünse de tamamen doğa kurallarını ve kaynaklarını kullanıyor. Hiçbir detay insanın yarattığı, var ettiği yeni bir gerçek değil; doğa kurallarını en ufak bir uyumsuzluk, anında uçağı tüm içindekilerle birlikte yeryüzüne çakar. Ben de burada yine birçok müdahale ve yoğun kaynak tüketimiyle çalışan bilgisayarımda bu yazıyı yazıyorum. Kim bilir şu andaki tohum ve hasat neler barındırıyor. Belki uçak indiğinde Londra'da bu yazıyı yazmış olmaktan dolayı edindiğim duyguyla çok daha verimli iletişimler kurarım, belki yazıyı okuyan bir kişi, belki şahsınız dünyanın çok ihtiyacı olan adımlar atar, belki de hiç biri olmaz... Hiç önemi yok, ben şu anda büyük bir umut, şevk ve aşk ile yazıyorum bu yazıyı, etrafımı, etrafımdaki insanları, hostesleri, pencereden gördüklerimi, zihnimden geçenleri okumaya devam ederek. Her an yapabileceğim daha iyi bir hizmet imkânını görmeye çalışarak. Bu matematiğin yaşam boyu öğrencisi oldum, olacağım inşallah. Başka bir tanımlamaya ihtiyaç duymadan ve farklı tanımlamalara, adlandırmalara, inançlara saygı duyarak 'Allah'ın izniyle' demeyi çok seviyorum. Bu bana her seferinde yeniden bakma, daha iyi hizmet ve hareket etme şeklinin olup olmadığını yorulmadan sorgulamaya imkân veriyor. Böylece doğruyu ve eğriyi sınırlı aklım ya da bilgi evreninden alınıp çerçevelenmiş kısır bir bilgiyle tespit etmemiş oluyorum. Bu nedenle de yanlışım, doğrunun tohumu haline geliverebilir. Dönüşümün bu boyutu sadece ve sadece yaşam birliğinin ürettiği tohumlarda vardır, inşallah! YeşilAtlas, Sayı 18 (http://www.yesilatlas.com/emagazine.aspx) Kaynak: http://www.kesfetmekicinbak.com/doga/10762/

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.