Tan'dan Mustafa Karasu'ya cevap
PKK yöneticilerinden Mustafa Karasu'ya, 'Polyanna'ya benzettiği HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan'dan yanıt geldi. "Memlekette bunca Frankeştayn varken birkaç tane de Polyanna olsun. Zararı olmaz, halka moral verir"
Erzurum Güncel- Tan'ın Cumhuriyet gazetesinden Selin Ongun'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle: HDP milletvekili Altan Tan’ın Diyarbakır’daki evindeyiz. Sohbet faslında, Altan Tan’ın babası Bedii Bey’in bir fotoğrafı gözümüze ilişiyor. “Son fotoğrafı” diyor Tan. Diyarbakır cezaevi tanıklıklarının da anlatıldığı HASAN Cemal’in Kürtler kitabından Bedii Bey’in nasıl öldüğünü biliyoruz: “Ramazan, 1982’nin Temmuz ayı. Oruç tutmak serbest dediler... Bedii Tan oruç tuttu. Bedii’nin orucunun farkına vardılar... Kanalizasyon kapağını kaldırdılar, avuçla pislik yedirdiler. Bedii Tan ishal oldu. Çok hastalandı... Koğuş kapısının önünde, buz kalıbı gibi betonun üstüne düştü... Yerde yatıyordu. Bir er ve bir çavuş gardiyan geldi, koğuşa girdiler. Yerde yatan Bedii Bey’in karnına bastılar. Bağırsakları ve böbreği patladı Bedii Bey’in... Bedii Tan öldü, 50 yaşındaydı.” Babası dışkı yedirilerek öldürüldüğünde üniversiteyi yeni bitiren Altan Tan, “Öfkeli Kürt gençlerini tutamıyoruz” gibi sözleri benimsemiyor. “Yakarak, yıkarak, memleketi birbirine katarak, öldürerek değil, hep birlikte yeni bir demokratik Türkiye kurarak çözüme gideriz” diyor. Sormaya tam da oradan başlıyoruz. HDP’NİN KAFASI NET - Mustafa Karasu, Özgür Gündem’deki yazısında sizi 'Polyannacılık' yapmakla eleştiriyor, hatta ‘barışçıl’ çağrılarınızla HDP’nin tasfiye sürecini açtığınızı iddia ediyor... Bir ironi ile başlayalım öyle ise. Memlekette bunca Frankeştayn varken birkaç tane de Polyanna olsun. Zararı olmaz, halka moral verir. Meselenin hayati kısmına gelince şu sorulara net olarak cevap lazım. 1) Kürtler, Türkiye’de ve Ortadoğu’da Türklerle birlikte bir gelecek mi kuracak yoksa kavga ederek, yakıp yıkarak ayrılacak mı? 2) Eğer birlikte yaşanacaksa bu mücadele, demokratik yollarla yani “güzellikle” mi yoksa şiddetle ve kavgayla mı olacak? 3) Avrupa Birliği ve Batı bloku içinde bir Türkiye ve Ortadoğu mu yoksa İran-Rusya ekseninde bir Ortadoğu mu tasarlayacağız? - HDP’nin bu üç soruya yanıtı nedir? Kürtler, Türk halkıyla birlikte, yüzü Avrupa Birliği’ne dönük, kendi geçmişini de koruyan, Ortadoğu’daki halklarla dost, demokratik bir Türkiye inşa edecektir. - Bir de şöyle soralım: HDP’nin kafası bu konuda firesiz net mi sizce? Bana göre nettir. Sayın Öcalan da böyle düşündüğünü 21 Mart 2013’teki mektubunda yazmıştır. Geldiğimiz nokta itibari ile bu mücadele de demokratik, sivil ve fikri olmalıdır. - Kandil aynı zihniyette mi? Kandil’dekilerin önemli bir kısmı bu şekilde düşünüyor. Tabii böyle düşünmeyenler de vardır. - “Ayrılıkçılık yok, AB standartlarında demokrasi istiyoruz. Partimiz bu konuda net. Öcalan da 21 Mart 2013’teki kriterleri ile bunu açıkça ortaya koymuştur” diyorsunuz. Evet, öyle. - Fakat HDP’den ne zaman bu ses yükselse, Kandil’den sert demeçler geliyor. Bunun adı nedir? Bunun uzun bir adı var. Dünyanın birçok yerinde Kürt siyasal hareketine benzeyen hareketler vardır. Ve bu tip hareketler isyanla yani silahla başlar, sonra siyasallaşmaya “legalleşmeye”, kurumsallaşmaya gider. Elinde silah olan siyasallaşmayı çok kolay yapamaz. Dünyadaki tüm örneklerde bu böyledir. Çok uzağa gitmeyelim; daha 2007 yılında Yaşar Büyükanıt, Tayyip Erdoğan’a muhtıra vermiştir. Erdoğan başörtülü eşini alıp Gülhane Askeri Hastanesi’ne girememiştir. Yine eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başörtülü eşiyle birkaç yıl Çankaya’da oturamamıştır. Türkiye siyaseti üzerindeki askeri vesayet bile henüz bitmiş değildir. Kürt siyasal hareketinde de siyasallaşma, demokratik mücadele bir zaman ve süreç işidir. Ha bu iş bin sene de sürmez. - Kürt siyasi hareketi üzerindeki askeri vesayetin kalkması için nasıl bir takvim öngörüyorsunuz? Takvim çok net. 1) Sayın Öcalan’ın üzerindeki ambargo kalksın. Fikirlerini açıkça ifade edebileceği ortama kavuşsun. 2) Devlet, Kandil ve İmralı’yla ne konuşuyorsa bunları olabildiğince şeffaf yapsın. - Bunlar, Kürt siyasetinin üzerindeki askeri vesayeti kırmaya yeter mi? Önemli oranda rahatlatır. Bunun bir adım sonrası o meşhur sözle, düz ovada siyasettir. Kandil’dekiler de gelip Diyarbakır’dan, Urfa’dan, İstanbul’dan aday olsunlar, parti kursunlar, partilerini yönetsinler. İstediğimiz bu arkadaşların fiilen siyaset yapmalarını sağlamaktır. Fiilen siyaset yapıldığında aracısız, tefecisiz, komisyoncusuz sözler ve politikalar gerçek aktörler tarafından halkın önüne konulursa bu siyasallaşma sağlanır. Silahın bir anlamı kalmaz. Az önce örnek verdim; Türkiye Cumhuriyeti bunu 90 senedir başaramadı. Bu bir süreçtir ve biz bu sürecin hızlandırılmasını istiyoruz. Biz Kandil’in, İmralı’nın vekâletini alalım, onların rolünü kapalım, siz orada kalın, biz “malı götürelim” gibi bir hesap içinde değiliz. Herkes gelsin siyasette kendi “malını” pazarlasın. - HDP’nin siyasi başarısı neden Kandil’de alerji yaratıyor? Ben alerji olduğunu düşünmüyorum. Buradan şuraya varmak da istemiyorum; her şey sütliman, balım gülüm değil. Şunu söylüyorum; doğal süreçler, doğal enfeksiyonlar, doğal insani refleksler vardır. Bunları kaşıyıp kanatarak Kandil-İmralı-HDP üçgenine kıymıklar sokarak demokratik çözüme ulaşılmaz. Söyleyeceklerim birilerini çok kızdırabilir. bugün PKK kayıtsız şartsız silah bıraksa, Kandil bütün elemanları ve silahlarıyla gelip habur Sınır Kapısı’ndan giriş yapsa bile Türkiye Cumhuriyeti devleti çözüme hazır değil. - Vatandaş hazır mı? Vatandaş hazır, devlet vatandaşı bahane ediyor. Kapalı kapıların ardında Türk siyasetçileri ne diyordu: “Efendim aslında biz anadilde eğitime de evet diyoruz. Öcalan’ı da dışarı çıkarmak istiyoruz. Ama her yer Diyarbakır değil, Sinop var, Çorum var.” Siyasetçilerin görevi halkı ikna etmek. İran-Irak savaşında, Humeyni çıktı, “Saddam’la barışmak bir bardak zehirdir, ben bu zehri içiyorum” dedi. De Gaulle bitmez denilen Cezayir savaşını bitirdi. Bir iç savaşın ardından Bask ve Katalan sorununu kendi içinde tolere eden yeni bir İspanya kuruldu. Siyasetçiler, halkı bahane ediyor. Hele sen ihtirasını, kızgınlığını gemle. Halkın istediği belli. 1) Kan akmasın 2) Ayrılık olmasın. Ama Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devleti olmaya hazır değil. Israrla altını çizdiğim ve röportajlarımda hep güme giden nokta bu.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.