Yakalanan yanacak!
Daha çok kar etmek adına, yasaları yok sayarak halkı soymaya çalışan paragözler, şimdi Maliye kıskacında…
Vatandaşın dalga dalga büyüyen tepkisi, sonunda hükümeti zecri tedbirler almaya götürdü. Tamamen keyfi bir tutumla, özellikle de temel ürünlere aynı günde birkaç kez zam yapanların yanı sıra, devlete vergi ödememek için müşterilerini İBAN’la ödeme yapmaya zorlayan yasa tanımazlar için artık hesap verme günü geldi.
Hükümet, art arda yayımladığı genelgeler ve çıkarmaya hazırlandığı yeni yasalarla, geçerli bir gerekçe olmadığı halde fahiş fiyatla ürün satanlar başta olmak üzere, vatandaşı soymaya ve kazıklamaya dönük ticari faaliyette bulunanlara, hapis dahil bir çok yaptırım olacak.
Devlet, stratejik alanlar hariç ekonomide bir aktör olmamalı…
Ama aynı devlet, serbest piyasa ekonomisi karşısında da, vatandaşını savunmasız bir hedef haline getiremez.
Pandemi ile birlikte başlayan ve bu son zamanlarda artık zirve yapan fahiş fiyatlar, mali oyunlar, “ben yaptım oldu” demeler nihayet bardağı taşırdı.
Hükümet, sokaktan ve de çarşı-pazardan yükselen feryada kulaklarını tıkamadı.
Geçtiğimiz mahalli seçim sonuçlarının da elbette ki etkisiyle hükümet, tepkileri, itirazları “acil” koduyla masaya yatırdı; ekonomideki yangına esaslı bir müdahale başlattı.
Geç kaldı, ama doğru adımlarlar atıyor…
Bu ülkede kim devletten daha güçlü ki, “ben kanun filan tanımam, canım hangi ürünü hangi fiyata satmak istiyorsa öyle satarım” diyebilsin?
Ne yazık ki, bu ülkede birileri tam da böyle dedi!
Ne kesilen para cezalarını umursadılar ne de sokağın isyanına itibar ettiler.
Bildiklerini okudular, tüketiciden beş liraya aldıkları ürünü raflarında yirmi beş liraya sattılar!
İlerleyen süreçte ise, gemi daha da azıya alarak adeta devlete de millete de meydan okudular.
Fakat unuttukları bir husus vardı:
Devletin istiap hakkı, vatandaşın sabrı…
Aynı dönemde suya, elektriğe, doğalgaza (hatta Vakıf kiracı olduğu için kiraya bile) zam gelmediği halde, misal; hamamcı, hamam fiyatını yüzde yüz elli artırdı! Bununla da yetinmeyip, vergi ödememek için müşterilerini İBAN’la ödeme yapmaya zorladı.
Bu Erzurum’un göbeğinde oluyor!
Hani bazıları yüksek kiraları bahane ederek saçma sapan zamlar yapıyorlar ya, bu sebepten hamam örneğini veriyorum.
Büyük küçük fark etmiyor.
Kim gücü ne kadarına yetiyorsa milletin cüzdanına, nafakasına, rızkına saldırıyor.
Nasılsa serbest piyasa ekonomisi, nasılsa devletin kestiği cezalar yine tüketicinin sırtından ödeniyor!
Kim ne kaldırabiliyorsa kaldırsın!
Pekii bu böyle mi sürüp gidecekti ve en önemlisi de bu zulüm karşısında devlet sessiz mi kalacaktı?
Değil tabi ki…
Ekmeğin karneyle satıldığı İkinci Harp sırasında, yurdun dört bir yanında olduğu gibi Erzurum’da da karaborsacılar türemiş.
Devletin verdiği ekmekle çocuklarını doyuramayan vatandaş, fırıncıya aynı ekmek için üç-dört kat fiyat ödeyince istediği kadar ekmek alır olmuş.
Parası olmayan yoksul kesim de gece yatağına yarı tok yarı aç yatmış.
Hiçbir zulüm büsbütün devam etmeyeceğine göre, o karaborsacıların zalimliği de çoğunun ikbali olmamış.
Yakın tarihimiz, “karneli ekmek” döneminde, karaborsacılarının trajik hikayeleriyle doludur.
Erzurum’da da kayıtlara geçen öyle isimler var ki, bugün onları burada faş etsek, torunları insan içerisine çıkamaz.
Neyse…
Devletin ve milletin çetin zamanlardan geçtiği her zaman fırsatçılar, karaborsacılar, tefeciler, istifçiler, talancılar ve düzenbazlar olmuştur.
Maalesef, hakikat bu…
Tıpkı günümüzde olduğu gibi!
Yine İkinci Harp yıllarında, İspanya’da enflasyon öyle rezil bir seviyeye çıkmış ki, eşek yükü kağıt parayla neredeyse bir kap yemek yenilemez duruma gelmiş.
Adamın biri tam bir çuval kağıt parayla lokantaya gider ve garsondan bir tabak yemek ister.
Garson, adamın getirdiği o bir çuval paraya rağmen, durumu patronuna sorar.
Patronu da, “bak eğer çuvalı taze ise bir kap yemek ver” der!
Birileri kaç vakitten beri istiyor ki Türkiye de öyle olsun.
Çuval dolusu para ama değeri yok!
ABD eski başkanı Trump henüz aday iken bir konuşmasında, Türkiye’yi tehdit ederek, “sizin ekonominizi batırırız” demişti de kimse, bu tehdidi fazla ciddiye almamıştı.
Küresel aktörler dört bir koldan saldırıya geçti, her alanda zehirlerini kustular:
Millet akşam zam haberleriyle yatağına girdi, sabah da zam haberleriyle uyandı!
Hükümetin de bu süreçte, hakikaten akla ziyan onlarca yanlışı oldu.
Fırsatçılar boş durmadı.
Dediler ki, “madem siz 22 yıldır Tayyip diyorsunuz, o halde başınıza gelenlere razı olun.”
31 Mart’ta, seçmenin önemli bir çoğunluğu meseleye bu zaviyeden baktı.
Ve fakat kazın ayağının öyle olmadığı görüldü.
Hükümet, fahiş fiyatlar altında inim inim inleyen milletin sesine elbette kayıtsız kalamazdı.
Zalimler ve paragözler için artık çanlar çalmaya başladı.
Beşe alıp, elli beşe satanlar için hesap zamanı…
Para cezası hafif kalacak.
Kimilerinin işletmelerinin kapılarına kilit vurulacak, kimi zalimler de soluğu hapishanelerde alacak.
“Karne ile ekmek” üzerinden milleti haraca bağlayanlar, nasıl ki soluğu hücrelerde almıştıysa şimdi de o anlayışın temsilcileri bedel ödeyecek.
Bekleyin, hep beraber göreceğiz.
Serbest piyasa ekonomisi ilmi açıdan…
Rekabet, kalite, daha iyi hizmet ve müşteri için avantaj demek olmasına rağmen, son bir iki yıldan beri bu, bizde tam tersine seyrediyor!
Kim kimi kazıklayabiliyorsa kazıklasın, nasılsa atış serbest!
Bazen an gelir ki, kimse için hiçbir şey eskisi gibi olmaz.
Tamam…
Tefeci, karaborsacı, talancı ve istifçiye göz açtırılmasın; eyvallah…
Lakin devlet de, kendi inhisarındaki kalemlerde zalim olmasın!
Çalışana üç verip, benzine on zam yapmak da hiç mi hiç adil değil.
Hale bir bakın ki halkı yoksul, devleti zengin olan milletler hangi coğrafyada?
Türkiye, o ligde olan bir ülke mi olmalı?
Değil; olmamalı ve olmayacak da…
Sayın Cumhurbaşkanım…
Bu millet, daha yakın bir zamanda vatandaşa, “bayat ekmek al, daha hesaplı olur” deyip, kendisi kamunun sağladığı imkanla bilmem kaç milyonluk araçla dolaşan ahlaksız adamları tanıdı.
Mümkün ki sitemi de, kırgınlığa da bu yüzden…
İbn-i Haldun diyor ki o meşhur Mukaddimesinde, “devletleri yıkan iktisadi şartlardan çok hukuksuz uygulamalardır.”
Halkı yönetenle halk aynı fırından ekmek alırsa; yoksulluk, alt edilemez bir düşman olamaz.
Biz, yoksulluktan ağzı kokan bu Erzurum’da bile öyle belediye başkanlarına tanık olduk ki…
Belediyeye, Ankara’dan gelen ödeneğin üçte birini kiraladığı makam aracına ödedi!
Bugün piyasalar esaslı biçimde denetlensin, hem de sonuna kadar.
İtirazı olan namerttir.
Ve lakin bir yanda karaborsacının üzerine gidilirken diğer yanda “bizim adamımız” denilerek, işlediği tüm kamu günahları görmezden gelinen kimse de bizden değil.
Ne demişti ünlü Yahudi vicdan abidesi ve insanlık şulesi Rachel Corrie, “zulüm bizdense, ben bizden değilim.”
Zalim tüccara karşı devlet demir yumruğunu göstersin, itirazımız olamaz…
Ama aynı o devletin, kendisi de yaptığı zamlar, vergiler, artırmadığı çalışan ücretleri üzerinden millete zulmetsin…
Bir yılda tavuk kanadına yüzde iki yüz zam yapan tefeci baron tabi ki derdest edilsin; tamam…
Ama kamu imkanlarıyla rüyasında bile göremeyeceği lüksü yaşayanlar da, hesap vermeli.
Yoksa adalet yerle yeksan olur.
Devletin gücü; kendi memuruna saltanat sürmeyi, hamamcıya da yalnızca ceza ödemeyi ön görürse biz ona da, o düzene de itiraz ederiz.
Tortumlu bir ihtiyar valiye yazdığı intizarında, “ben devletimi adil, yolumu düz isterim” demişti.
Sayın Cumhurbaşkanım…
Biz de işte o Tortumlunun istediğinden fazlasına talip değiliz:
Kimin parmağı kesilecekse kesilsin, yeter ki adalet yerini bulsun.
Mülakat sistemi yüzünden bu ülkede, hala binlerce vatan evladının hakkı yenilerek eş dost işe alınıyor.
Sayın Cumhurbaşkanım…
Bu ülkede, “hamili kart yakınımdır” ilkelliği ve insanlık ayıbı öyle bir hortladı ki, önceki uygulamalara rahmet okutur oldu!
AK Partili olmak bir işe girmek için artık tek başına referans olmuyor!
En güçlü hangi AK Parti yöneticisinin adamısın diye soruluyor.
Çarşı pazardaki fiyat sabotajı bir şekilde kontrol altına alınabilir.
Lakin çöken adalet duygusu imparatorlar yıkar.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.