1. HABERLER

  2. KÜLTÜR/SANAT//MAĞAZİN

  3. Yasar Kemal’i sevdik ama anlayamadık
Yasar Kemal’i sevdik ama anlayamadık

Yasar Kemal’i sevdik ama anlayamadık

Gözüyle Kartal Avlayan Yazar’ kitabıyla Yaşar Kemal’i anlatan Zülfü Livaneli, Yeni Yüzyıl’a konuştu. Livaneli, hem 40 yıllık arkadaşı, usta bir kalem hakkında bilgi verdi hem de Türkiye’nin içinden geçtiği süreci değerlendirdi. Yaşar Kemal’in Kürt sorunuy

A+A-

Erzurum Güncel-(Vercihan Ziflioğlu)- SANATçI Zülfü Livaneli’nin kaleme aldığı “Gözüyle Kartal Avlayan Yazar-Yaşar Kemal” kitabı son günlerde en çok bahsedilen kitaplardan... Metrolarda, billboardlarda kitapla ilgili ilanlar var. Livaneli, Yeni Yüzyıl’a bir yandan kırk yıllık arkadaşını ve usta bir kalemi anlatırken, diğer yandan da Kürt sorununun içinden geçtiği sürece ve Türkiye’deki politik gerilimler ile kutuplaşmalara değindi. Livaneli bir müjde de verdi: Kısa bir zaman içerisinde Yaşar Kemal’in Basınköy’deki evi müzeye dönüştürülecek....

Yaşar Kemal’i özümseyememek

 Bu kitapta kırk yıllık bir dosttan daha fazlasını anlatıyorsunuz...

- Bu kitap kırk yıllık bir dostluğun anılarından çok daha fazlası. Bu kadar uzun süren bir yazı dönemi çeşitli kuşakların Yaşar Kemal’i okumasını sağladı. Lise çağında İnce Mehmed’i okumuş birisi bir daha bir şey okumuyor. Etrafın etkisiyle ben Yaşar Kemal’i biliyorum diyor. Onu köy romanı kategorisine bile yerleştirenler var. Oysa Yaşar Kemal altmış yıl boyunca edebiyata emek vermiş, modern roman tekniklerini incelemiş bir isim. Dünya ölçeğinde önemli bir roman ustası.

Yaşar Kemal’i biz yeterince anlayabildik mi?

- Bu memlekette çok sevildi. çok da satıldı kitapları. Fakat Yaşar Kemal’le ilgili bir felsefe oluşamadı okuyucularda. çünkü insanlarımız ‘hayat gailesi’ deyip kitap okumayı bırakıyorlar. İlk dönem kitaplarını okumuşlar. Benim için de bir sanatçı olarak öyle oldu. İlk türkülerimi yetmişlerde, seksenlerde dinleyen herkes Zülfü Livaneli’yi bildiğini söyler. Oysa ben gelişiyorum, değişiyorum. Sanatçıları bir bütün olarak yaşamı boyunca takip etme algısı yok bizde. Dolayısıyla Yaşar Kemal de çukurova ve köy romancısı olarak algılandı. Yazdığım bu kitap işte tam bunlara karşı çıkıyor. Yaşar Kemal’in nasıl bir trajedi yazarı olduğunu, dramdan değil de trajediden yola çıktığını anlatıyorum. Homeros’tan bu yana gelen o epik geleneği nasıl yaşattığı belgeleniyor. Bu kitabı okuyanlardan mesajlar almaya başladım. Yaşar Kemal’i biz hiç anlamamışız ve okumamışız diyorlar. Siyasette Yaşar Kemal farkı

Yaşar Kemal barış insanıydı, tüm Anadolu halklarını kucaklayan bir isimdi...

- Kitapta Yaşar Kemal’in siyasi yönü diye de bir bölüm var. Herhangi bir görüşün herhangi bir kliğin adamı değildi. Türkiye kadar karmaşık bir toplumda ezilen halkların hepsine birden sahip çıkıyordu. Dolayısıyla bunun içinde Kürt, Ermeni, Rum dolayısıyla bu toprakların tüm insanları var. Açıklamalarıyla siyasal anlamda hem bu halkları gündeme getirdi hem de romanlarında onlara yer vermiş.

Siyaset ve politika adamı Yaşar Kemal’i anlatmanız mümkün mü?

- Türkiye İşçi Partisi’nin kurucuları arasındaydı. Ben gençken Ankara’da onun İşçi Partisi mitinginde yaptığı konuşmasını dinledim. 1965 yılıydı. “Kardeşler, emekçiler” diye sesleniyordu. Solun Türkiye’de oluşmasında en büyük katkısı olan kişi. Fakat milletvekili olmadı. çok teklif aldı.

'Mustafa Kemal’e sevgisi vardı’

Yaşar Kemal’in Türkiye’ye bakışını bize anlatmanız mümkün mü birazda…

- Mustafa Kemal sevgisi vardı. Bu kitapta Yaşar Kemal’den pek çok alıntı var bu konuda. Mustafa Kemal’i yok edilmiş, ezilmiş, yok sayılan Anadolu kültürüne dönüş olarak algılıyordu. Mustafa Kemal olmasaydı ne Yunus Emre, ne Karacaoğlan, Ne Pir Sultan Abdal hatırlanırdı, ne de Nazım Hikmet ortaya çıkardı. öze dönüşün en büyük devrimcisi olarak Mustafa Kemal’i görüyordu. Bunlar çelişki gibi görünüyor. Polarize olmuş toplumlarda tüm bunlar tartışılır konular.

Neden Türkiye toplumu bu hale geldi sizce?

- 1994’te Sabah’ta yazılarımda şöyle bir tez ortaya koydum. ‘üç kutuplu Türkiye’. Fakat o dönemlerde sadece sağ ve sol kutuplaşması var diye bir yargı vardı. Bu bağlamda acı deneyimler de var geçmişte. Bense artık Türkiye’nin başka bir kutuplaşmaya doğru gittiğini söylüyordum. Dinci, milliyetçi ve Kürtçü üç başlıklı kutup. Bunun büyük bir tehlike olduğunu söyledim. Dünyada en büyük tehlike, kutuplaşmış toplumlardır. Din, etnik ya da milliyetçilik bazlı parti kurulursa bu korkunç olur diye söyledim. Tüm dünya demokrasilerinde sol ve sağ vardır. Bazen biri bazen diğeri iktidara gelir. çok partili hayata geçildiğinde bu rol üstlenildi aslında. CHP daha devlet koruyucu bir parti, Demokrat Parti’yse daha liberal ekonomilere açık bir partiydi. İsmet Paşa’ya Yaşar Kemal bir gün sormuş “Tek kanatlı kuş uçar mı” diye. Paşa da yanıt vermiş “Biz orada hata yaptık.” CHP sonra sola yerleşti. Solun bütün renkleri CHP’de var olmaya başladı. Bizim de aslında iki ana nehrimiz vardı askerler gelip bu düzeni paramparça edince etnik, dini ve milliyetçi üç grup ortaya çıktı.

Türkiye’de biz en çok ‘düşünmekten’ korkuyoruz, ne dersiniz?

- Türkiye’de düşüncenin önemi yok. Türk atasözleri arasında düşünceyle ilgili güzel bir söz de yok. ‘Düşün düşün boktur işin’, ‘Karadeniz’de gemilerin mi battı’, ‘Ayağını sıcak tut, başını serin, düşünme derin’ bu ve bunun gibi pek çok atasözü var. Bir tane güzel laf yok mudur? Bizim Batı’yla olan mücadelemiz yani ‘Düşünüyorum o halde varımla’, ‘Düşün düşün boktur işin’ diyen bir uygarlığın çatışması. İşte bu yüzden de İslam dünyası kaybetmeye daha yatkın.

“Türklerin en Kürdü’ne, Kürtlerin en Türkü’ne”

 Yaşar Kemal’e tekrar dönecek olursak o dünyaya Türk Edebiyatı’nı tanıttı..

- Türkçe’nin bir yazarıydı Yaşar Kemal bir Kürt’ün en güzel Türkçe’yi kullanması çok hoş bir şey değil mi?

Sait Faik ona bir kitap imzalarken şunu yazmış “Türklerin en Kürdü’ne, Kürtlerin en Türkü’ne” diye. Eğer bu ülke bu sözün değerini anlamış olsaydı bunlar yaşanmazdı. Türkiye’yi hep cahiller yönetti, Atatürk dönemi hariç. Onlar Osmanlı subaylarıydı, iyi eğitim görmüşlerdi. Cumhuriyet’in yetiştirdiği insanlar maalesef cahil.

Türkiye politik olarak dalgalanmalar yaşadığında, Kürt sorunu bugünkü gibi çıkmaza girdiğinde siz Yaşar Kemal’de neler gözlemliyordunuz?

- Savaştan nefret eden bir insandı. Kahraman falan dendiği zaman ‘bütün kahramanlardan nefret ederim’ diye yanıt verirdi. 1996’da kendisiyle ölüm oruçlarına gittik. Hapishanelerde isyan varken devletin giremediği yerlere birlikte girdik. 12 kişi öldü. Devlet operasyona karar verdi. Kürt konusunda çok bildiriler yayımladık. Mahkemelere verildi. Yaşananlardan çok üzülürdü bugün. Diyarbakır, Sur, Cizre’de yaşananlar insanlık cinayetleridir. Kabul edilebilecek şeyler değil. Dolayısıyla yine çok üzülecekti. Biz zalim bir ülkeyiz. Hep zulüm.

‘Açılım süreci kandırmacaydı’

Açılım süreci sonucunda Kürt sorununun çözüme ulaşacağından umutlanmıştık, siz bu noktada neler söylemek istersiniz?

- Ben ilk başından beri inanmadım. Bu pragmatik grup her şeyi kullandı. Kandırıldık diyen aydınlara hayretle bakıyorum. Arkadaşımız hepsi, iç yüzünü hepsine anlattık. Bu yüzden kaç arkadaşımla küstüm, yürümeyeceği ortadaydı. AB için kullandılar. Din kurslarında laik düzene nefretle büyütülmüş kafalarında Sünni İslam ideolojisi bulunan çocuklar bir günde değiştiler. Avrupacı oldular. Avrupa’dan nefret ediyorlar. Aydınları da Kürtleri de herkesi kullandılar. Her seçimden önce sükûn ortamı yarattılar. 7 Haziran seçimlerinden sonra da taktik değiştirdiler. Daha da kullanacaklar.

Basınköy’deki evi müzeye dönüşecek

Yaşar Kemal’in ismi Nobel’le çok anıldı fakat Nobel kendisine bir türlü verilmedi…

- Nobel’e aday gösterilmesi önemliydi. Yaşasa belki alacaktı. Kime verilip verilemeyeceğini bilemezsin. Yaşar Kemal, Nobel almaksızın da onlarca dile tercüme edildi. Orhan Pamuk da bu dilin çocuğu. Onun için Orhan Pamuk’a verilen ödülü ben bu dile verilmiş, Yaşar Kemal’e de verilmiş bir ödül olarak algılıyorum. Türkiye’de bu bile köy kavgasına dönüştü. Sen muhtar oldun sen olamadın gibi.

 

Dünyada yazarların ölümünün hemen ardından yaşam alanları koruma altına alınıyor ve ev-müze formatına dönüştürülüyor...

- Yapılacak olan şey çok basit. Kendisi böyle şeyleri sevmiyordu ama evi müzeye dönüşmeli. Yaşar Kemal’in hayatı yetmiş yıldır İstanbul’da. Basınköy’de yıllarca yaşadığı yazılarını, romanlarını yazdığı bir ev var. O ev anılarla dolu. O ev müze gibi. Başaran Ulusoy müze için güzel bir teklif yapmış. Bu projeyi sivil olarak hayata geçirmeyi planlıyoruz. Varislerinden alıp müze haline getirmeyi planlıyoruz.

 


YENİ YüZYIL GAZETESİ
Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.