1. HABERLER

  2. BODRUM

  3. Yaylalı’nın Üniversitesi!
Yaylalı’nın Üniversitesi!

Yaylalı’nın Üniversitesi!

ETÜ Rektörü Muammer Yaylalı, kötü yakalandı. Yazarımız Recep Kapucu, Rektör Yaylalı’nın o sözlerini yazdı.

A+A-

Erzurum Güncel- İşte çok konuşulacak o yazılar... Yaylalı’nın Üniversitesi! Erzurum Teknik Üniversitesini ve Rektörü Muammer Yaylalı’yı elimden geldiğince yazıyorum. Tabi benim ne ETÜ ile meselem var, ne de Yaylalı ile. Ama ben her ETÜ’yü yazdığımda Rektör Yaylalı bana çok kızıyor. Hatta kızgınlığını yüksek sesle dile getirdiği gibi, artık şahsıma yönelik iftiralar bile atmaya başlamış. Gerçi söyledikleri bir kulağımdan vurup, bir diğerinden çıkıyor. Yaylalı, reklam istediğimi söylemiş. Reklam vermediği içinde yazdığımı belirtmiş. Gerçekten hayrete düştüm. Yahu burası üniversite, üniversiteden reklam istendiğini de ilk kez duydum. Sahi üniversiteler reklam veriyor mu? Yani bunu söyleyen bir koca rektör. Tabi sadece bunu söylememiş. Güya oğlumu ETÜ’ye yerleştirmesini istemişim. İşte o sırada birisi devreye girmiş, Yaylalı gibi benimde çocuğumun olmadığını söylemiş. Bu kez Rektör Yaylalı, topu başkasının üzerine atmış. Bu kişide Erzurum’da ki bir gazeteciler cemiyetinin başkanıymış. Neyse ben 2013-08-10 tarihinde köşemde bir yazı yazmıştım. Sayın Yaylalı’dan 72 milyonun hesabını istemiştim. Şimdi aynı yazımı yine yayınlıyorum ve Rektör Yaylalı’dan cevap bekliyorum. Bakalım verebilecek mi? Yaylalı 72 milyonun hesabını ver! Erzurum Teknik Üniversitesi gerçeğini kaleme aldım. Bu yazım bazı çevreleri oldukça rahatsız etti. Birilerini oldukça rahatsız ettiğim için, çok sert yorumlar aldım. Neyse önemli değil. Birileri tabiî ki rahatsız olacak. Bizim görevimizde, gerçekleri kamuoyunun önüne koymak ve birilerini rahatsız etmek. Ortada ölü doğan bir çocuk var. Adı Erzurum Teknik Üniversitesi. 3 yılda göçebe ve gecekondu üniversitesinden öteye gidememiş. Yani bunu Rektör Muammer Yaylalı ve ekibi başaramamış. Gerçek ortada. Tabi, bu ETÜ enkazı altına sadece rektör Yaylalı’yı koymakta yanlış olur. Rektör Yaylalı kadar, o tarım arazisini vermek için direten siyasi irade de suçludur. Neyse, ETÜ olup biten karşısında birkaç gün sessizliğini korudu. Daha sonra ETÜ tarafından yazılı açıklama yapıldı. Açıklamayı hepimiz yayınladık. Ama sorgulayanımız olmadı. ETÜ yaptığı yazılı açıklamada şu ayrıtı vardı: “Kampüs alanının tahsisinden sonra, eğitim-öğretim faaliyetlerine bir an önce başlayabilmek için, arazi jeolojik etüt, mimari projeler, yüksek gerilim hatlarının deplase edilmesi ve bina yapımları için yaklaşık olarak 72 Milyon TL harcanmıştır.” Şimdi ben sorguluyorum ve soruyorum. Sayın Rektör Yaylalı, bu 72 milyon nereye harcandı. Yaptığınız açıklama beni tatmin etmedi. Kamuoyunu da inanıyorum ki, tatmin etmemiştir. Gözden görülür, yarım yamalak bir inşaat var. Eğer, bu harcamaları kalem kalem kamuoyuna açıklarsanız biz ve kamuoyu tatmin olacaktır. Aslında usta gazeteci Mehmet Şener, 2013-09-07 tarihli yazısında meselenin aslını en iyi şekilde gözler önüne sermişti. ERZURUM’U KÜMBETLE VAKIF ARASINA SIKIŞTIRMAYI Büyük hiciv şairi Ziya Paşa, tam da böylesi konular için şöyle demiş: Barika-i efkârdan mukaddeme-i hakikat doğar Yani fikirlerin açık ve net çarpışmasından hakikat güneşi doğacaktır. Muhteşem bir söz… Bu sözün hakkını vererek yapılan her tartışma, Erzurum’a büyük katkı sağlar. Bütün mesele, zarf yerine mazrufa bakabilmeyi başarmaktır. Erzurum, zaman zaman bu olgunluğu göstermekle beraber, bazen de kişiler eksenine takılıp kalan münakaşa yüzünden, özneyi ıskalıyoruz. Neyse ki bu sefer tartışma doğru bir zeminde yapılıyor. “ETÜ’nün kurulduğu yer doğrudur” diyenler ile “Hayır ETÜ yanlış yere kurulmuştur” şeklinde düşünenler, şu günlerde, Danıştay’ın “yürütmeyi durdurma” kararı yüzünden yeniden tartışmaya koyuldular. Bendeniz işin en başında, bu tartışmanın neresinde durduğumu, hem de üst üste yazdığım birkaç yazıyla zaten ilan etmiştim. Unutmuş olanlar için tekrar hatırlatalım: “Bu yeni üniversitemiz yani Erzurum Teknik Üniversitesi, şehrin Doğu yakasına kurulmalı. Böylelikle uzun yılların ağır ihmali sonucu, giderek “ötekileşen” Mahallebaşı, Gölbaşı ve Dağ Mahallesi gibi semtler gelişme trendine girer” demiştim. Olmadı… Neredeyse şehrin tamamı böyle düşünmesine rağmen, Recep Akdağ’ın başını çektiği bir “lobi” sayesinde, üniversite, adeta Atatürk Üniversitesi’nin “yedeği”ne alındı. Bu sebeple, bendeniz ETÜ’nün ölü doğduğuna inananlardanım. Çünkü o miktar arazide büyük bir üniversite vücuda gelemez. Birileri illa da “biz butik üniversiteye razıyız” diyorsa, sorun yok; kendileri bilir. Gelelim şu günlerde alevlenen tartışmanın, bendenizi yeniden konuya müdahil kılan yanına… Aralarında gazetemiz yazarlarından sevgili Murat Ertaş ile Kardelen TV Genel Yayın Yönetmeni ve de aynı televizyonda birlikte program yaptığımız sevgili Sinan Özçaylak’ın da bulunduğu bir grup, ETÜ’nün kurulduğu alanın tarım arazisi olduğu gerekçesiyle, yapılan eleştirilere şiddetle itiraz ediyor. Her ne kadar Danıştay “yürütmeyi durdurma” kararı verirken, o arazinin “tarım arazisi olduğu” gerçeğinin altını kalınca çizmiş olsa da, bendeniz de bu gerekçeyi tutarlı bulmuyorum. Başında da ifade etmiştim, itirazım; yeni üniversitenin kurulduğu yön’edir. Bu saatten sonra artık ne değişir bilemem ama yanlış en başta yapıldı ve geri dönüşü çok zor. “O arazi tarım arazisidir, Atatürk Üniversitesi orada tarımın gelişmesi için araştırmalar yapıyor, köylüye örnek oluyor” biçimindeki bir itiraz, içinde kısmi haklılık barındırsa da özünde gerçekçi değildir. Zira, ETÜ’nün yer aldığı o arazi zaten tarım arazisi olmaktan çıkarılmış, imara açılmış hatta bir çok yapılaşmaya sahne olmuştur. Atatürk Üniversitesi tarımı geliştirmek için başka yerde de araştırma yapabilir. Yer sorunu yok ki… İtiraz edilmesi gereken asıl husus, yön olmalıydı. Rektör Muammer Hoca küsüyor ama bendeniz bugün bile ETÜ’nün yanlış yere kurulduğuna inanıyor ve bu inancımı da savunuyorum. Fakat… “ETÜ yanlış yere kurulmuştur” diyenler, tez’lerini sırf “tarım arazisi” gerekçesine dayandırırlarsa kaybederler. Evet; işin özünde bu tez doğru, hatta mahkeme de o doğruyu teyit ediyor, lakin Atatürk Üniversitesi arazi fukarası bir üniversite değil ki, o alanı kaybetmekle şapa oturmuş olsun. Sevgili Murat ve Sinan kardeşlerime bir soru sormak istiyorum: Tamam; eleştirilerinizde büyük oranda haklısınız. Ancak söyler misiniz, ETÜ doğru yere kurulmuş mudur? Cevaplarını bekleyeceğim… O yer’le ilgili aslında tarım arazisi meselesinden daha mühim bir husus var. O da şudur: Orası Erzurum’un yeraltı su havzasının merkezidir. Bundan üç beş yıl öncesine kadar, şehrin içme suyu o arazideki kuyular marifetiyle elde ediliyordu. Barajdan sonra artık kuyular çalıştırılmıyor, yani havzadan su çekilmiyor. Bu sebeple yeraltı su seviyesi her yıl biraz daha yükselmeye başladı. Şayet drenaj kanalları yani tahliye yapılmaz ise, belki de birkaç yıl içinde bölge göl’e dönüşecektir. Son yıllarda, o civardaki sis oranının artması da bu yüzdendir. Size şaşıracağınız bir bilgi vereyim: Ulaştırma Bakanlığı, artan sis sebebiyle sık sık iptal edilen uçak seferleri için yeni havalimanı arayışına girdi. Evet; vaziyet bu kadar ciddi… Erzurum’un dört bir yanında yeni bir üniversite için istemediğin kadar arazi mevcutken sırf birilerinin egosu yüzünden, ETÜ’yü götürüp sorunlu bir alana hapsetmek, akılla izah edilir bir durum değildir. Can alıcı soru şu: ETÜ oradan kaldırılıp başka bir yere mi götürülsün? Neden olmasın ki… Madem üniversite henüz yolun başında, daha bir tane hizmet binası yapmış: yani yerleşkede olması gereken diğer yapılar inşa edilmemiş. Tutunuz ki Danıştay bugün yarın esastan karar verdi ve “ETÜ orada yapılamaz” dedi. Ne olacak o zaman? Mahkeme kararı ’yok’ hükmünde olmayacağına göre, şimdiden tedbir alınmalıdır. Ama bu tedbir sırf “tarım arazisi” gerekçesi yüzünden olmamalı. Çünkü o gerekçe, ne yazık ki çok inandırıcı değil. Bana soracak olursanız derim ki, işin başında yanlış yapıldı ve o yanlışı da bizzat rektör Muammer Yaylalı ve İdare yaptı. Şöyle ki: O arazi ETÜ’ye tahsis edildiği sırada, Ziraat Odası tahsisi yargıya taşımıştı. İtiraz etmiş, ’üniversiteyi bu alana kurmayın’ demişti. Başka bir ifadeyle konu artık yargıdaydı. Hem Milli Emlak, hem de ETÜ yönetimi yargı sürecini beklemek zorundaydı. Onlara kim garanti verdi ki, ’yargı lehinizde karar verecek’ diye… Sonuç olarak diyoruz ki, ETÜ’nün yeri yanlış olmuştur. Danıştay ETÜ lehine karar verse bile bu gerçek değişmez. Muammer Yaylalı “zafer kazandım” diye düşünebilir, ama uzun vadede kaybeden ETÜ ve Erzurum olacaktır. Kaldı ki Danıştay’ın ne diyeceğini de şimdiden kestirmek mümkün değil. Sözkonusu olan Erzurum’un geleceği ise eğer fotoğrafın tamamına bakmalıyız. “ETÜ, AÜ’yü alt etti”, yahut da “AÜ’nün dediği oldu, ETÜ yenildi”, şeklinde bir mülahaza, kişileri tatmin edebilir ama ne üniversitelerimize, ne de şehre bir kazanç sağlamaz. Biz her iki üniversitemizin de, bu tartışmaların uzağında ilim irfan yolunda ilerlemelerini istiyoruz. Bu şehir, kümbetle vakıf arasına sıkıştırılmasın. Çünkü o kurumlar şahısların egolarını giderecekleri yerler değil. Erzurum için en doğrusu ne ise, o tahakkuk etmelidir. Unutmayalım ki, nasıl hesaplarsanız hesaplayın iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Yazıya muhterem hemşerimiz Ziya Paşa’nın beytiyle başladık, bir başka beyitiyle de bitirelim. “Eyvah bu bâziçede bizler yine yandık; Zira ki ziyan ortada, bilmem ne kazandık?” Yani diyor ki, eyvah bu oyunda bizler yine yandık, çünkü zarar ortada, bilmem bu konuda biz ne kazandık.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.