1. HABERLER

  2. GÜNCEL MEDYA

  3. Yazarı SUSTURMAK…
Yazarı SUSTURMAK…

Yazarı SUSTURMAK…

Erzurumlu susmaya devam ediyor. Erzurumlu üç maymunu oynuyor. Bunu görenler, Erzurum’un hakkını her şartta arayan yazarları da, susturmak istiyor. İşte bu yazarlardan biride M. Talat Uzunyaylalı oldu. Erzurum’un usta gazetecisi Mehmet Şener, y

A+A-

Erzurum Güncel- İşte o çok konuşulacak yazı... Yazarı susturmak… Tevafuka bakar mısınız, ikisinin adı da Mehmet Emin; ikisinin de dünyasında Erzurum önemli bir mekan… İlki; büyük şair ve bir dönem (kağıt üzerinde de olmuş olsa) Erzurum valiliği yapmış olan Mehmet Emin Yurdakul; ikincisi ise, bu toprakların yetiştirdiği ehli vicdan bir yazar ve hakiki bir münevver… İkincisinin, kimi zaman adı Talat Uzunyaylalı oldu; kimi zaman Mehmet Emin… Ve çok az da Talat Geyik… Bu adların bir önemi de yoktu aslında... Çünkü yazdıkları öylesine değerliydi ki, mazruf dururken kim bakardı zarfa... Ve fakat öyle değilmiş! Vatan şairi Mehmet Emin Yurdakul, bir şiirinde baskının her türüne karşı şöyle isyan ediyordu: "Bırak beni haykırayım, susarsam sen matem et. Şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir." Bu toprakların münevveri M.Talat Uzunyaylalı veya Mehmet Emin ise veda ederken, yüreklere kor gibi düşen şu cümleleri haykırdı: "…Yazarlık anlayışımız gereği hiçbir şahsı ve onun ailesini, özel yaşantısını yazılarımıza konu yapmadık. Yazılarımızda ele aldığımız konular ve eleştirdiğimiz kimi hususlar şahısların düşünce ve eylem alanlarıyla ilgili olmuştur ki, ilkelli gazetecilik de tam olarak budur. Buna rağmen bazı insanlar, bunların içinde meslektaşlarımız bile var, yazdıklarımızdan rahatsız oldular. Çalıştığım kurumdan yola çıkarak tabir caizse, bizi susturmaya çalıştılar. Şahsımızda, çalıştığımız kurumu yıpratmak yoluna gittiler. Bu durum şehrimizde demokratik olgunluğun henüz çok gerilerde olduğunun da bir kanıtıdır." O'nu susturanlar şimdi avuçlarını nasıl ovuşturuyorlardır bilmiyorum; lakin O, bu şehrin hür vicdanı ve ehli namusun şahikasıdır. O, bu şehrin romancısı...… O, bu şehrin münevveri...… O, bu şehrin gürül gürül çağlayan bir yazarı...… O, bu şehrin her daim ve her şartta eğilmeyen, bükülmeyen ve inandığı davadan taviz vermeyen samimi bir müminidir. Ve hatta kimi kurumlara kapaklanmış müteşairler kızmaz ise şayet O, aynı zamanda bir şairdir. Ve dahi kimi angutlar haki renge taptıklarından ötürü, üstlerinde askeri urbalarla dolaşırken O, Müslüman bir kadının romanını yazacak kadar cesurdu. O; tıpkı Akif'in dediği gibi, "Gelenin keyfi için geçmişine sövmeyen" yürekli bir Dadaş'tı...… 28 Şubat'çılar O'nun üstünü çizip, adının karşısına kocaman harflerle "mürteci" diye yazdıklarında; O, yine Lalapaşa'dan uzaklaşmadı; Ulucami'de Kur'an tilavet etmekten korkmadı. Necip Fazıl misali: "Beni Allah tutmuş, kim eder ki azat?" O...… Hakikati haykırdı, mazlumun yanında oldu, egemenlerin sofralarına tenezzül etmedi. Az kaldı işinden oluyordu, hatta az kaldı içeri tıkılıyordu. Buna rağmen susmadı. İşte o sebepledir ki, O'nun birden çok adı oldu. M.Talat Geyik'i takibe aldılar; O, M.Talat Uzunyaylalı olarak mücadele etti...…M.Talat Uzunyaylalı kendi meslektaşları tarafından MİT'e ihbar edilince, bu kez de imdadına Mehmet Emin yetişti...… Bugün etraf sahte demokratlardan, sahte müminlerden, sahte aydınlardan, sahte gazetecilerden geçilmiyor ya...… Siz asıl 28 Şubat'ta görecektiniz O'nu...… Hemşerimiz Fethullah Gülen cezaların en ağırına reva görülmüşken, ve de kendi dava arkadaşları bile "Hocaefendi" diye yazamıyorken; O, yani bu toprakların yazarı M.Talat Uzunyaylalı, Palandöken gazetesinde haykırmıştı: "Fethullah Hoca'ya reva görülen bir zulümdür" Bayburtlu Zihni Bayburt Rus işgalinden sonra, yani Bayburt'un yakılıp yıkılmasından sonra memleketine gelir. Etrafına bakar ve yüreği öyle bir yanar ki, o yangın şu dizelere dönüşür: "Vardım ki, yurdunda ayak göçürmüş, yavru gitmiş ıssız kalmış otağı. Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş, sakiler meclisten çekmiş ayağı." Erzurum işgal altında değildi ama, öyle bir anlayış bu şehre hakim olmuş ki, M.Talat Uzunyaylalı gibi bir yazar, sırf üzerinde "devlet memurluğu" sıfatı var diye, ha bire ihbar edildi. Hem de 28 Şubat'ta savunduğu adamların erketecileri tarafından...… Nitekim O'nu susturdular. "Artık yazmayacağım" dedi. Yani, "Viran olası hanede evlad u iyal var" Siz biliyor musunuz M.Talat Uzunyaylalı'nın bu şehre dair yazmasından en çok kimler rahatsız oldu? Ben söyleyeyim: İsimlerinin önüne layık olmadıkları unvanları yerleştiren kütükler...… Hani Nazım Hikmet kendisini yok etmek isteyenler için demişti ya; "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında. Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında" İşte o misal...… Bazıları zannediyor ki, memur M.Talat Uzunyaylalı'yı susturduk. Hayır; susturamazsınız...… Bu kadar kolay ve ucuz değil...…Çünkü O, bu şehrin maşeri vicdanıdır. Vatan şairi Namık Kemal tam da böyle bir durum karşısında, nasıl kafa tutmuştu unuttunuz mu? "Vatan yahut Silistre" M.Talat Uzunyaylalı, hem kendi adına hem de kendisiyle aynı olan adıyla veda etmiş Gazete Güncel'deki yazılarına...… "Roman yazacağım" demiş! Etme be Talat abi...… Sen ki bu şehrin romanını yazmış bir yazarsın. Sen olmasaydın kim Nenehatun'u bilecekti, kim bir leyleğin aldatılması halinde neler yapacağını...… Yapma be Talat abi; yapma...… Seni susturanlar (daha doğrusu susturduğunu zanneden dangozlar hiç boşuna sevinmesinler) bilimsel olarak da ispatlandı ki, güneş balçıkla sıvanmıyor. Ne alakası var bilmiyorum ama aklıma düştü işte...… Ne zaman hüzünlensem, ne zaman yarınları umut dolu günlerin geleceğini bilsem bile hep şu dizeler düşer aklıma: "Gül hazin sümbül perişan, bağ-ı zarın şevki yok. Geldi amma neyleyeyim, sensiz baharın şevki yok" Talat ağabeyi, bak Abdulhak Hamit Tahran "Makber" şiirinde böyle sitem ediyor. Sen de bize sitem et ama bırakıp gitme...… Çünkü bırakıp gidenlerden ötürü canımız acıyor. Daha Reyhani'nin acısı dinmemişken bir de sen yakma bizi...… "Cuma günü buluşmak üzere" demişsin veda yazında...… Çünkü Gazete Güncel'deki ilk yazın Cuma günüydü. "Mübarek bir günde başladım, mübarek bir günde bırakırım" diyorsun; tamam...… Lakin sen ki bu şehrin vicdanısın...…Sen susarsan şehir karanlığa gömülür. Sen çekip gidersen şehir çakalların yurdu olur. Sen orada dur yeter...… Yazmasan bile...… Fakat Talat ağabeyi sana bir soru sormak istiyorum: 28 Şubat Süreci'nde mi canın çok yandı, şimdi mi? Haydi Talat ağabeyi bir şey söyle...… Sen ki çaresiz değilsin; zira sen değil miydin, aynı zamanda "Tanzimat'tan Günümüze Türk Basını"nı yazmış bir aydınsın...… Bu soru senin için çocuk oyuncağı olmalı...… Söyle Talat ağabeyi, haydi söyle: Apoletliler mi canını çok yaktı, cübbeliler mi? Son bir soru: Senatörün kızı ne derdi bu işe?

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.