Yerel marketler bayrak gösterdi
Türkiye Perakendeciler Federasyonu’nun Haliç çıkarması…
Yerel marketler bayrak gösterdi
Federasyon başkanı Ömer Düzgün’ün çağrısı üzerine İstanbul’da toplanan yüzlerce yerel market sahibi sorunlarını dile getirdi, taleplerini sıraladı.
Son yılların en büyük katılımı ile gerçekleşen konferans ve fuar büyük ses getirdi.
Ömer Düzgün konuşmasında ne lafını eğip büktü ne de ucuz siyaset yapmaya tenezzül etti.
Yerel marketler bulundukları yerlerde, üç harflilerle rekabet edebiliyor mu?
Ya da üç harfliler olmasaydı halk, yerel marketlerin dayatmalarına mı mecbur kalacaktı?
Pekii mahalle bakkallarımızın akıbeti ne olacak?
Üç harfliler yerel marketleri, onlar da mahalle bakkallarımızı mı gözüne kestirdi?
Geçen hafta, iş insanı Ömer Düzgün’ün davetlisi olarak meslektaşlarımla birlikte İstanbul’daydım.
Davet sebebi şuydu:
Türkiye Perakendeciler Federasyonu’nun, bu yıl on beşincisini düzenlediği, “Yerel Zincirler Buluşuyor 2024 Konferansı ve Fuarı”
Ömer Düzgün, birkaç yıldan beri Türkiye Perakendeciler Federasyonu’nun genel başkanı…
Üstelikte ülke çapında adından söz ettiren ve bir o kadar da saygın bir başkan.
Seksen bir il ve yüzlerce ilçeden binlerce üyesi olan bir federasyon…
Hem nicelik hem de nitelik açısından, ülkenin en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri…
Haliç Kongre Merkezi’ndeydik.
Bütün salonlar ve fuar alanı doluydu.
Birbirinden ünlü onlarca markaların yanı sıra, kendini tanıtmak için fırsat arayan yüzlerce genç işletme vardı.
Yiyecek, gıda ve içecek üzerine düzenlenmiş bir fuar…
Pırıl pırıl stantlar, albenisi yüksek ürünler…
Görevlilerin nezaketi, profesyonelliği ise övgüye değer.
Zannedersin ki tamamı İskender (Hoca) Düzgün’ün tedrisatından geçmiş; zannedersin ki hepsi bir vakitler Düzgün Marketlerde çalışmış.
İskender Hoca ve kurmay heyeti de Haliç’teydi.
(Niyedir bilemem: Erzurum’daki zincir marketlerimizden Güvendik ve TEMA’dan kimse yoktu!)
Elbette ki oğlunu böylesi önemli bir konferansta yalnız bırakmayacaktı.
Her zamanki naifliği, her zamanki güler yüzüyle, o yüzlerce kişi arasında fark yaratıyordu.
…
Konferansa siyasetin ve İstanbul iş dünyasının da alakası yüksekti.
Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat…
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu…
Onlarca akademisyen…
Ekonomi bürokratları…
Meslek örgütlerinin başkan ve temsilcileri…
Neredeyse tam kadro iştirak etmişlerdi.
Hemen her sektörde olduğu gibi yerel marketler zincirinin de ancak siyaset vasıtasıyla çözülmesi gereken pek çok meselesi var.
Misal; şehirleri, ilçeleri hatta büyük köyleri bile adeta istila eden üç harfliler…
En kronik problemler ise:
Haksız rekabet…
Etkin olmayan denetim…
Caydırıcı olmayan cezalar…
Züccaciye dükkanına dalan fil misali, tezgah açtıkları yerlerde mahalli esnafın ıskatına oturuyorlar!
Diyelim ki kendi şehrinde artık zincir olmuş mahalli bir şirket, iyi kötü bu üç harflilerle rekabet edebiliyor.
Lakin kurumsal yapıdan uzak bir mahalle bakkalı nasıl direnebilsin?
Bu üç harflilerin neredeyse tamamı, şubesinden elde ettiği kazancının vergisini bulunduğu şehre değil, merkezinin olduğu İstanbul’a ödüyor!
Ticarette hele hele de serbest piyasa ekonomisinde rekabet, olmazsa olmaz bir anlayış ve pratiktir.
Ama haksız rekabet diye de bir gerçek var.
Yani büyük balığın küçük balığı yemesi…
Kaldı ki bu üç harflilerin ürün fiyatları, eskiden olduğu gibi şimdi asla cazip de değil.
En hayati değerdeki önemli meselelerden biri de, üretici ile tüketici arasındaki aracılar.
Yani…
Fiyatları bu denli yükselten kimseler.
Hükümet, buna bir türlü kalıcı bir çözüm bulamadı ne yazık ki…
…
Konferansın açış konuşmasını federasyon başkanı Ömer Düzgün yaptı.
Salon hınca hınç doluydu ve herkes dikkat kesilmişti.
Ömer Düzgün, sektörün sorunlarını ana başlıklarıyla tek tek sıraladı, aynı zamanda çözüm önerilerinde bulundu.
Son derece iyi hazırlanmıştı.
Dökmeden, kırmadan, siyaset yapmadan, doğruları aktardı yanlışları saydı.
Yılların hatiplerine taş çıkartırcasına iyiydi; soğukkanlıydı ve bir o kadar da zerafet sahibiydi.
Bakan Ömer Bolat’ın gözlerinin içine baka baka, üyelerinin müşteki olduğu ne varsa söyledi.
Çok ama çok haklı hususların altını çizdi.
Değil mi ki…
Bir şehrin öz sermayesi, ticari potansiyeli, üretim kapasitesi, ihracat hacmi, sanayisinin çapı büyük sermayenin baskısı altına girmişse, o şehrin iktisaden kalkınması nasıl mümkün olabilir ki?
Kalkınma merkezden değil, yerelden başlarsa ancak sürdürülebilir olur.
Şehirlerin gelişmesi, zenginleşmesi aynı zamanda vahşi göçün panzehridir.
Ömer Düzgün, küçük bir mahalle bakkalından bugün yerel marketler zinciri olmuş büyük bir işletmenin kurucusu İskender Hoca’nın oğlu…
Demem o ki…
Tecrübesi sahadan geliyor.
Teori değil…
…
Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat da alanında deneyimli bir akademisyen…
Hatır için Ticaret Bakanlığı’na getirilmiş bir kimse değil yani…
Şirazesinden çıkan piyasadaki fiyat anarşisini tepelemek, yasaları hakim kılmak, tüketiciyi ezdirmemek için olağanüstü bir gayret sarf ediyor.
Karaborsacıların, kazıkçıların, istifçilerin en çekindiği isim…
Yanlış yapanın hangi siyasi mensubiyeti var diye bakmıyor.
Bakan Bolat da, konferansta kayıtlara geçmesi gereken bir konuşma yaptı.
Eksikleri, yanlış uygulamaları savunmadı misal…
Hal Yasası’nı anlattı.
Hükümetin mahalli esnafa dönük aldığı ve bundan sonra da alacağı tedbirleri sıraladı.
Bazılarının yaptığı gibi, “Ekonomide hiçbir sorun yok, her şey dört dörtlük demedi.”
Tam bir devlet adamı vakarıyla konuştu.
Bardağın yarısı şimdilik boş ve fakat yarısı da dolu dedi.
İhracatta gelinen noktaya vurgu yaptı.
Önceliğimiz, tüketiciyi fahiş fiyat cenderesinden çıkarmak ve korumaktır dedi.
…
Ne yazık ki…
Bu ülkede, sabah yatağından erken kalkan tamamen kafasına ve kararan vicdanına göre fiyat artışı yapıyor!
Bu da vatandaşı canından bezdirdi.
Çünkü bu, yavaş yavaş milli güvenlik sorunu haline geliyor.
İtalya’da İkinci Harp günlerinde, bir çuval kağıt paraya lokantalar bir tas çorba bile vermiyordu!
Allah korusun, küreselci emperyalistlerin ülkemiz için hayalini kurdukları tablo işte bu…
Kaos…
Kargaşa…
Kardeş kavgası…
İsyan…
Ve kan gölüne dönen sokaklar…
Kimse kimseyi kandırmasın; tecrübeyle sabittir ki:
“Aç insan, an gelir imanını yer.”
Ve aç insana, inancı, meşrebi, ırkı ve dili sorulmaz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.