Başka Türkiye yok
Samimiyet ve dürüstlükten uzak siyasi manevralarıyla, seçmenin büsbütün tepkisini toplayan Millet Koalisyonunun maskesi düştü.
Koalisyon ortakları, 15 Mayıs’tan itibaren 28 Mayıs sonrası için bir çıkış yolu aramaya koyuldu. Büyük hissedar Kemal Kılıçdaroğlu ise, cumhurbaşkanı olmayı artık hayal bile etmiyor. O, şimdi yalnızca CHP genel başkanlığı koltuğunu nasıl korurum sorusuna cevap arıyor.
Kemal Bey, Meral Hanım… Bakın vatandaş size nasıl sesleniyor: Başka vatanım yok ki, en iyiyi en kötü iyiye tercih edeyim…
Başka Türkiye yok
Türkiye dört bir koldan saldırı altında… Keşke tek başına muhalefet saldırsaydı…Muhalefetin oyuncağı ve payandası olan bir muhalefet var karşımızda…En hazin olan ise, o muhalefetin hiçbir ölçüsünün olmaması…
Adına, önce “altılı masa” sonra terör örgütlerinin muazzam(!) desteği gelince “yedili”, daha sonra da ABD ve AB’yi katınca “yedi düvel” denilen koalisyon, 28 Mayıs öncesi düştükleri çukurdan kurtulmak için debelenip duruyor.
Oysa şeytanla aynı çuvala girip yılanlarla dostluk kurmuşlardı. “Tayyip düşmanlığı” gözlerini öyle bir karatmış öyle bir karatmıştı ki, ihanette bile hudut tanımadılar, her türlü siyasi ilkeyi ayaklar altına aldılar.
14 Mayıs’tan sonra baktılar ki kazın ayağı hiç mi hiç öyle değilmiş… Tornistan ettiler, dümen kırdılar. Lakin milletin milli öfkesi öylesine kabarıp dalgaya dönüştü ki, bu siyasi kalpazanların yelkenleri karayı göremedi.
Pes etmezlerdi elbette, İnce’nin dediği gibi “adam kazandı” da diyemezlerdi tabii ki…
Bu yüzden utanmazlık tapınağının altında ayin düzenliyorlar.
İnsafsızlık ve izansızlıkta hudut tanımıyorlar:
Depremzedelere, “keşke hepiniz geberseydiniz” dediler.
Köylü ve çiftçiye, “kendi pisliğinizde boğulun” dediler.
Emekliye ve memura, “geberin, siz açlığa müstahaksınız” dediler.
15 Mayıstan sonra ise, masayı cereyan çarpmış olmalı ki tekmili birden hümanist oldular!
Diğerleri neyse ne de, Kemal Kılıçdaroğlu’na, Ekrem’e ve de Mansur’a hiç mi hiç o tavır cuk diye oturmuyor.
Artık yalancılıklarıyla maruf bu üçlü, keşke fark etseler ki kara mizah bile değiller…
Kadının elinin değdiği bir yerde sevgi olur, şefkat olur, naiflik olur, estetik olur…
Niye olmadıysa artık…
Masanın kadın ortağı Meral Hanım bile ortaklarına kuraklık getirdi.
Oysa baharla vuslat vaktiydi hani…
Masa, şairin “biz öldükçe çoğalırız” dizesini, biz yenildikçe güçleniriz biçiminde anladılar.
Bu yüzden de kıçtan dalan ördek oldular.
Görüyoruz, patronları da elemanları da debeleniyor.
“Bu kez de” diyorlar. “Bu kez de Tayyip’i yenemedik.”
Oysa daha 28 Mayıs var…
Değil mi ki siyasette artık 24 saat değil, 24 dakika bile birçok şeyin değişmesine yeter de artar bile…
O halde masanın kendi küllerinden yeniden dirilmesi mümkündür.
Mirim… Bazı şeyler vardır ki tıpkı kopmuş kablo gibidir. Bazı şeyler vardır ki tıpkı kurtlanmış kıyma gibidir. Bazı şeyler vardır ki mirim, tıpkı Kemal Bey ve Meral Hanım gibidir.
Nükleer enerji yükleseniz de uzaya çıkamaz.
Zira bu kantar o sıkleti çekmiyor birader…
Malumun ilamıdır: Kemal Bey de Meral Hanım da artık siyasi tekaüttür.
Ya öbürleri?
Mirim, onlar zaten fragmandı!
Kemal de Meral de, Tayyip düşmanlığını ulusunun celladı olmaya terfi ettirmişler kendilerince…
Ne kadar ehli vicdanı darağaçlarında sallandırırsak, iktidara o kadar yakın oluruz.
Tamam; artık bütün dünya gördü ve müttefiklerinizin dahi ümidi tükendi sizden…
“Bu muhalefetten hiç bir halt olmaz” demeleri de bu sebeptendir…
Muhalefet için bir türlü şafak sökmüyor bu topraklarda…
Ama suçlusu şafak değil birader…
Sen hayasızlığı edep, yalancılığı şiar edinirsen efendi; hangi ehli vicdan, o şafak vakti senin için dua ettin ki?
Diğerlerinin zaten bir özgül ağırlığı, siyaseten karşılığı ve de yarını yok…
Pekii İYİ Parti, yani İP…
Senin gönlünü de gözünüzü de karartan Türkiye düşmanlığı niye?
Tayyip giderse Meral Hanım, sen zannediyor musun ki, Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi bahar gelecek?
Biliyorum…
Ülkem bu kurak iklimden kurtulacak yeniden aydınlık sabahlarla bulaşacak,
Ve lakin gün iki isim acaba özür dileyecek mi?
Kemal Kılıçdaroğlu ile Meral Akşener…
Biri nefsinin esiri, öteki de siyasi ihtirasının kölesi olmuş.
Halbuki bu millet yüz yıl önce bütün esaret zincirlerini kırmış, “Ya ölüm ya istiklal” demişti.
Kemal Bey de Meral Hanım da bizi hafife alıp Batılı yatırımcılarının borsa senedi oldular.
Battılar ne yazık ki…
Üstelik, efendilerinin tanrılarını da ziyan ettiler!
Ben size bir şey diyeyim mi?
Bu CHP’nin de İP’in de aslında yatacak yerleri yok.
Baksana yenilgiyi matrah bir şey zannederek, türkü yakıyorlar!
Ama o türkünün hiçbir dizesinde, “Palandöken yüce bir dağdır” diyemiyorlar.
Oysa biz biliyoruz ki bir dağ ne kadar yüksek olursa olsun bir kenarından yol geçer…
“Erzurum çarşı Pazar”
Belki bugün içinden sarı saçlı bir Ermeni kızı geçmiyor. Belki o sarı saçlı Ermeni kızına gönlünü veren bir yiğit yok ama…
Bugün de Erzurum…
Sevdalıları ve aşkları hudut boylarını aşan yiğitlerin diyarı…
Bir yanımız yaralı, öbür yanımız sıhhat içinde…
Lakin Erzurum’da surda gedik açıldı, okçular tek tek vuruluyor.
Biri Erzurumlu öteki Mardinli iki kadın vekilimiz var değil mi ki?
Haydi bekleyip görelim hangisi maşeri vicdanın sesi olacak?
Her gün şafak söktüğünde Anadolu’nun çatısında, bizler yeni bir umutla güleriz sabaha…
Dostu da biliriz dost suretindeki yılanları da…
Bu yüzden biz her sabah uyandığımızda önce “Allah bir, Muhammed O’nun elçisi” deriz.
Hiç de nedamet duymadık bunu söylediğimiz için…
Sabah çok yakın…
Üstelik…
Daha önce ayın güneşle güneşin de dünyayla vuslatından da önce…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.