Beklentileri boşa çıkardı…
Geçen akşam Başbakan Erdoğan cemaatin lideri Gülen’e, cemaat içindeki titriyle “Hocaefendiye” Amerika’dan dönmesi için çağrıda bulunuyor. “Bu hasret dinsin” . Bu sözler en çok Erzurum’da yankı buldu ve hasret içinde yaşayan yakınlarını sevindirdi. Hocaefendi geliyor diye sevinirken, bugün gelen haber herkesi hayal kırıklığına uğrattı. Hocaefendi bugün bu cevabı veriyordu: “Şimdi bunu hemen söyleyeyim, orda o kendine yakışanı yaptı. Fakat o ilk değil onu söyleyeyim. Sayın Cumhurbaşkanı da, O da açıktan açığa dedikleri de oldu, bir vasıta ile bana ulaştırdıkları da oldu, söyledikleri de de oldu. Daha başka ricari devletten daha başkaları da kendilerine yakışan o cihanvertliği her zaman sergilediler. Ben defaatla duydum. Yanıma gelen, aynı zamanda o arkadaşlardan yanıma gelen kimseler de aynı şeyleri teklif ettiler. Artık Türkiye'ye gelme zamanı değil mi, filan dediler. Şimdi onlar onu yapmada kendilerine düşen, kendilerine yakışanı yapıyorlar. Ben bu mevzuda ben demek de çok çirkin bir şey de, benim de bana yakışanı yapmam lazım. Şimdi onlar davet ederler, gel derler normal. Millet de onlar davet etmeleri lazım geliyor gibi onlara bakabilirler ve nitekim zannediyorum orada alkışın ritmi dozu biraz yükselince de heralde öyle bir talep şeyi imajı aldı Sayın Başbakan. Ondan da anlıyorum da dedi yani ordaki anlayışını ortaya koydu. Halk da öyle diyebilir yani onlar çağırdığı zaman çağırmasalar ben gidemem, Türkiye emin, böyle güvenlikli bir yer değil dolayısıyla başıma gayile açarım, dert açarım başıma. Arz edeceğim şeyler böyle yakışıksız şeyler olabilir de ben hiç bir zaman böyle başıma dert açacağım mülazası yaşamadım yani. Yani 27 Mayıs gördüm ben, tekdir gördüm. Hatta ölümle şey yapıldım bir yönüyle. Yani karşıma çıkan bir emniyet amiri merdivenlerin başında eğer dur demeseydi o dramatik filimlerde olduğu gibi dirseğini kaldırmıştı beni merdiven boşluğuna atacaktı ordan ifadeye götürürken. Dur deyince durdu orada. Sonra da beni kovdu oradan, ne arıyorsun burada caminin imamı yani. Askere gitmemişim daha. 12 Mart ondan sonra geldi. 3 sene mahkeme sürdü. Ben 3 sene mahkumiyet aldım. 1 sene de sürgün aldım. ve aylarca içeride kaldım. Ama seve seve gittim yani hiç şikayet etmedim. Şikayet ettimse siz de bilirsiniz. 12 Eylül'de bir şaki gibi 6 sene kaçtım sadece. İçeriye girenler dediler ki, gireni iflah etmiyorlar. Rahmetlik askeriyeden ayrılma Cahit Efendi aman Hocam dedi bana. İçeriye girdi çıktı. Ben de kader başta beni teslime götürmeyen bir yol ira etti bana ben de o yolda yürüdüm, teslim olmayı düşünmedim. Suiniyetliymiş insanlar. Kötü şeyler düşünüyorlarmış. Daha önce çok kötü şeyler düşündüklerine göre bu zamanda kötü şeyler düşünüyorlarmış. Daha sonra 28 Şubat, 27 Nisan meseleleri oldu. O dönemde de tehditler oldu. Hatta ben yine Amerika'daydım doksan yedide. Devletin başındaki insan bir yerde önemli bir değişiklik olunca bana telefon etti, devletin başındaki insan. 'Gel dedi artık durum değişti'. Burası emniyet ve güven içinde dedi. Gittim yine hastane için Meyo Kliniği'ne geldim ben. O zaman tedaviye geldim yani. Belki stend taktırmaya geldim o zaman işte o gelişte de kaldı öyle. Aslında şahsım adına endişe duymadım ben. çünkü dünyaya beni bağlayacak hiç birşeyim yok. Bunları desem biraz iddia gibi olur. Bir dikili taşım olmadı. çoluğum çocuğum olmadı. İleriye matuf bir hesabım da olmadı. Bunları ben mensubu olduğum. gönlümü verdiğim gayeyi hayal yaptığım davama düşünceme hep aykırı saydım. Burada utanarak birsey arz edeceğim size. Askerliğim sırasında bana annem babam ve amcamı araya koyarak ve bütün büyüklerim orda başımda bana hayatını değiştirme dediler çok cazip bir teklif sunduklarında arkasında yürüdüğüm amcama 'ben sizin dininizden de şüphe ediyorum' dedim. 'Din böyle künde künde üstüne giderken ben boynumu ona kaptırmışım bir de ayağıma böyle bir pranga vurusanız sırtım yere gelir benim' dedim. 'Ben öyle şeyleri hiç düşünmüyorum. Hiç düşünmüyorum' dedim. çok sevdiğim Yaşar Hoca, İzmir'e geldiğim zaman da boynuma sarıldı Kestane Pazarı'nın avlusunda. Yav hoca dedi, falan dedi. Hocam dedim hiç bir zaman aklımdan geçirmedim ben öyle bir şeyi. Ben sadece kendimi bu işe vakfettim . Başka şey düşünmeyi kendime haram sayıyorum. Objektif değil, herkes için değil. Ben zayıf bir insanım. İki şeyi birden taşıyamam diye, tek şeyi omuzumda taşıyayım diye. Boynuma sarıldı, sen de beni dinlemazsen kim dinler dedi. Ağladı, öyle mahsun bıraktım onu. Dünya adına hiç bir sevdam olmadı. Hiç bir şeye bağlanmadım. Hayatımı çok cazip şeyler ayağımın ucuna kadar geldiği halde bu da benim için olsun falan demedim, düşünmedim. Tek şey namı celili Muhammedi dört bir yanda şehval açsın istedim ben. Ama o mevzuda denecekleri doğru diyemedim. Söylenecekleri söyleyemedim. Nefsimi karıştırdım. Sesimi ayarlayamadım. Sizin sorunuza geleyim, ben şahsım adına endişe duymadım. Hatta 45 yaşındayken 44'te belki beni asarlar diyordum. 44'te asmadıklarına göre 55 o da 11'in bir katı dedim. Belki o zaman asarlar. 66 oldu, belki o zaman asarlar dedim asmadılar. Ben hep o hülyalara bağlı yaşadım. Rabbim buna şahit kalbim herkese dahi o biliyor benim. Ancak eğer sizin bir gayeyi hayaliniz varsa, bir mefküreniz varsa, o da o Türkiye'de yeni yeni probemlerin olmaması, bir kısım huzursuzlukların çıkmaması, bir kısım kazanımların hafazanallah kaybedilmemesi için yüzde bir ihtimalle oraya gitmeniz bu hususlara zarar verecekse işte ben o endişeyle, şahsım adına değilde o endişeyle gitmek istemem. O endişemi de izale edebilecek bir tablo görürsem o zaman fakirin bileceği şey benim bileceğim şey demek yine benlik kokuyor. Benim bileceğim şey demeyeceğim. Fakirin bileceği şey gittiğimde oraya birileri, işin rövanşı peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareyi zor durumda yüzde bir ihtimalle bırakacaklarsa şayet, Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalmayı ülkeme, milletime, ülkemde olan o şeylere zarar vermemek için daussıla deyip sıla sevdasyla kahve içtiğim kahveleri bile böyle hatırlayarak, ve sonra ondan kaçarak burnumun kemikleri sızladığı anda ondan uzaklaşarak burada kalacak, yaşayacağım." Hocaefendi’nin bu konuşması dinlayip, okuduktan sonra geçmişi incelemek istedim. Aslında geçmişe gitmeme bile gerek kalmadı. Yalçın Doğan’ın Hürriyet gazetesinde bugün yer alan yazısın her şeyi anlatıyordu. İşte yazıyı sizlerle paylaşıyorum. TÜRKİYE’ye dönmesi uzak olasılık. Dört yıl önce bir gurup gazeteci ve bilim adamı Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen’i ziyaret ediyor. Türkiye’ye döner mi, dönmez mi, soruları karşısında Gülen: “Benim gelmem acaba huzursuzluk yaratır mı? Bir provokasyona yol açar mı? Mesela Azerbaycan’a gitsem, oradan kara yoluyla Erzurum’a geçerim, oradan da İstanbul’a. Ama, olur mu?” Geçen akşam Başbakan Erdoğan cemaatin lideri Gülen’e, cemaat içindeki titriyle “Hocaefendiye” Amerika’dan dönmesi için çağrıda bulunuyor. “Bu hasret dinsin”, gibi sıcak mesajlarla. Çağrı cemaatte büyük yankı uyandırıyor, gece yarılarına kadar tartışılıyor, sadece gelir mi, gelmez mi, değil, aynı zamanda Erdoğan’ın neden böyle bir çağrıda bulunduğu da çok konuşuluyor. DAVASI YOK Fethullah Gülen 1999’dan bu yana Amerika’da yaşıyor. O sırada hakkında “terör örgütü kurmaktan” dava açılıyor. Sekiz yıl süren dava sonucunda aklanıyor. Yasal açıdan, dönmesinde bir sakınca yok. Buna rağmen, neden dönmüyor? Cemaatin önde gelenleriyle dün uzun uzun konuşuyorum, onlara göre: “Dünyayı Amerika yönetiyor. Cemaat de, Amerika’da etkili. Hocaefendinin Amerika’da kalması cemaat açısından daha hayırlı, diye düşünüyor”. Burada dikkatimi çeken, “cemaat için daha hayırlı” sözü, Türkiye için değil. Nedeni var. KÜRESEL HAREKET Yine cemaatin önde gelenlerinden: “Cemaat hareketi yöresel bir hareket olarak başladı, Erzurum, İzmir ve İstanbul’da. Sonra ulusal harekete dönüştü, yurt çapında etkili hale geldi. Şimdi artık küresel bir harekettir”. Hangi anlamda küresel? Aynı kaynaklar: “Bir misyon hareketidir. Referansı İslam olan, ama kimseye İslam’ı dayatmayan, ekonomik güce sahip, uluslararası ilişkilerde rol oynayan, barışa hizmet eden bir misyondur”. Küreselliğe örnek olarak, okulları gösteriyorlar. Gülen okulları halen dünyada 135 ülkede yaygın. Sadece Amerika’da 200 okul var. Irak’ta 24 okul ve bir üniversite var. Hareket her alanda iyi eğitilmiş kadrolar yetiştirerek kendini yeniliyor. Gülen’e Türkiye’den sürekli gidip gelenler var. Onlardan biri: “Hocaefendi Amerika’dan sonra Güney Afrika’ya, oradan da Çin sınırında bir ülkeye yerleşmeyi düşünüyor, bir daha Türkiye’ye geleceğini sanmıyorum”. OOOO, BİNGO Neden gelmez? Yanıt çok çarpıcı, çok iddialı: “Cemaat özgür ve demokratik bir ülke ister”. Tersinden okuyalım, demek ki, cemaate göre, Türkiye özgür ve demokratik bir ülke değil. Bir anda, cemaatle bizler aynı yerde buluşuyoruz, iyi mi? Haydi bakalım, kolay gelsin. İşte, cemaat ile AKP arasındaki çatışma burada yatıyor. Cemaat Erdoğan’ın otoriter yönetiminden rahatsız. Ya Erdoğan neden rahatsız? Cemaatin devlet içinde her alanda kadrolaşmasından. Bunu kendine karşı görüyor ve güvenmiyor. Özgür ve demokratik ülke meselesinde cemaat biraz daha ileri gidiyor: “Özgürlükleri ve demokrasiyi CHP vaat etsin, bizi inandırsın, biz CHP’yi de destekleriz”. Ooooo! Bingo. ÇAĞRIDA ZAMANLAMA Erdoğan Gülen’e dönmesi için çağrıda bulunurken iki yere mesaj veriyor. AKP içinde cemaatle çatışanlara: “Ben cemaatle çatışmıyorum, siz de bundan vazgeçin”. Cemaate: “Size ihtiyacım var”. Nerede? Cumhurbaşkanlığı seçiminde. CHP’yi bile desteklemeyi düşünen cemaat kime daha yakın? Abdullah Gül’e. Erdoğan, Gülen’i çağırarak bu yakınlığı geri plana atmayı tasarlıyor. Ve şunu iyi biliyor: Cemaat Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasına sıcak bakmıyor, en azından ilk tercihi Erdoğan değil. Dön çağrısının altındaki en büyük neden bu buzu kırmak. Cumhurbaşkanını halk seçecek, cemaatin gücü ortada ve o güç Erdoğan’dan yana değil. Bu çağrı buzları kırabilir mi? Belli ölçüde kırabilir. Fethullah Gülen döner mi? Sanmıyorum. Cemaat parti kursa kök söktürür AKP karşısında iki ayrı muhalefet var. Biri muhalefet partileri CHP, MHP, BDP ve Meclis dışındakiler. Öteki cemaat. Cemaatin AKP’ye karşı muhalefeti, AKP içinde diğer partilerin muhalefetinden daha etkili. Diğer partiler, zaten “diğer” ve zaten “muhalefet”. Ama, cemaat AKP kadroları içinde ve devlette geniş yer bulan bir hareket. AKP ile içli, dışlı. Bir süredir cemaatin etkin kişileriyle uzun görüşmeler yapıyorum. Dikkatimi çeken nokta, Erdoğan cemaati hayli yormuş. Yorgunluğun temelinde, onun otoriter kimliği rol oynuyor. Yine temel bir nokta, cemaat AKP’nin dış politikasından kaygılı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cemaat içindeki prestiji eskiye göre daha zayıf. Bakanlar arasında en çok eleştirilenlerden biri Davutoğlu. Teorik bir görüş, cemaat siyasal parti kursa, AKP’ye kök söktürür.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.