Birileri iyice yan gelip yatacak!
Erzurum’da az sayıda olsa da, hala gerçek birkaç gazeteci var. İşte bu gazetecilerde birilerini rahatsız etmeye devam ediyorlar. İşte Mehmet Şener, bugünkü köşesini bu konuya ayırdı…
Erzurum Güncel- Gerçek bazen sevimsiz olur… Japonya’yı vuran 8,9 büyüklüğündeki deprem ve ardından kopan tsunami kıyameti, haklı olarak tüm dünyanın yüreğini ağzına getirdi. Her ne kadar Japonya ile Türkiye arasındaki mesafe 9 bin kilometre civarındaysa da, özellikle Marmara bölgesinde yaşayan halk ciddi biçimde tedirgin oldu. Allah korusun, o büyüklükte bir deprem ülkemizi vursa, durum nice olur? Düşünmek bile istemiyoruz. KESTİMMM İyi ki, gündem hareketli de, ahali depreme odaklanıp kalmadı. Ankara seçim startı verdi ya, artık bütün yurt genelinde yer gök seçim kokuyor ve meydanlar şimşek gibi yakıcı sloganlarla çınlıyor. Erzurum, altı vekil çıkaracak… Dolayısıyla rekabet büsbütün kızışacak. MHP’de de heyecan var ama asıl yarış AK Parti’de… O altı kişilik listede yer almak isteyenler, bir haftadan beri kıran kırana bir çekişmenin içinde. Oysa ne çekişme bir işe yarayacak ne de türlü ayak oyunları: Son anda Başbakan Erdoğan kimi isterse onu aday gösterecek ve o kişiler de büyük ihtimalle mebus olacak. Bu hengâme içerisinde zaman zaman şehrin gerçek gündemini ıskalıyoruz. Oysa her şeye rağmen hayat akıp gidiyor ve Erzurum basını da, kimi yanlış gazetelere ve yanlış gazetecilere karşın görevini sürdürmeye çalışıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’deki meslektaşlarımız tutuklanan gazetecilerden ötürü, kısa bir aradan sonra dün de yine sokağa çıktılar ve ağızlarına vurdukları siyah bantlarla, olup bitenleri eleştirdiler. Yani seslerini ve taleplerini dört bir yana duyurmayı başardılar. Lâkin bizim cephede yani yerel basın çarşısında, işler hiçte sanıldığı gibi değil… Şöyle ki: Nasıl ki, Osmanlı'nın son maarif nazırlarından (eğitim bakanı) birisi, işlerin yoğunluğu, biriken sorunların bir türlü çözülememesi sonucu bunalıp da, "Şu okullar olmasa maarifi yönetmekte ne var" demiş ya, o misal günümüzün kimi siyasetçisi ve bürokratı da, "Şu basın olmasa daha iyi yan gelip yatacağız" inancındalar! Adam ne güzel ekmek elden su gölden, kamunun imkânlarıyla kral gibi yaşayıp giderken, basın tekerine taş koyuyor! Hani bazı müdürler vardır, bulduğu her fırsatta göğsünü gere gere söyler: "Şu kadar yıllık müdürüm, bugüne kadar tek soruşturma geçirmedim" İlk bakışta zannedersiniz ki, iyi bir şeyden söz ediyor. Oysa az düşününce anlıyorsunuz ki, adam dediği o kadar yıl boyunca, "başım sıkıntıya girmesin" diye iş yapmamış ki, her hangi bir iddiaya ya da soruşturmaya maruz kalsın. Yani akmaz, kokmaz tiptir! İş üretilen, hizmet yapılan yerde itiraz da olur şikâyet de… Çünkü sizin yaptığınız işten dolayı bir iki kişi de olsa muhakkak rahatsız oluyordur. O kişiler de sizi şikâyet edebilir, hatta o şikâyet üzerine müfettişler gelebilir. Olsun… Eğer kursağınızdan aşağı haram lokma geçmemişse, birinin hakkını alıp başka birisine yedirmemişseniz, yetkinizi kötüye kullanıp birilerine menfaat temin etmemişseniz ne var korkacak; o kadar soruşturma geçirin ki… Basın, iki türlü bürokrat ve siyasetçi için çok sevimsiz bir kavramdır: 1-Kamu erkini kişisel ya da yakın çevresinin menfaati için kullananlar. 2-Kamu erkinin arkasına sığınarak, yasaları bahane edip yan gelip yatanlar. Bu sayıyı daha da artırmak mümkün. Örneğin, türlü yasadışı işe bulaşmış her hangi bir kişi de basını sevmez. Çünkü, basın sürekli o tür insanların ense kökündedir. Her mesleğin illâ ki bir "can sıkıcı" tarafı vardır! Basın da bundan nasibini alıyor. Son günlerde Erzurum'da da örneklerine sıkça rastladığımız bir durum var: Diyelim ki, her hangi bir gazete ya da gazeteci halk için "sorun" olan bir konunun üzerine gitmek istiyor. Bu sorundan ötürü ilgililerin ya adalete ya da üst birimlere hesap vermesini istiyor. İşte o noktada basın öyle bir kötü iş yapmış oluyor ki, başlıyorlar ya tehdit ve gözdağına ya da kamu yetkisini kötüye kullanarak, "ceza" vermeye… Bazen de çok iyi niyetlerle yapılan haberler birilerinin rahatını kaçırdığı için basın kötü oluyor! Diyelim ki, her hangi bir kamu kurumu, iki ayda bitirilmesi gereken bir işi yapmamış ve üstelik yapmadığı o işten dolayı binlerce insan mağdur olmuş. Bu durumu gazete sayfalarına taşıyan bir yayın organı o kurumun yöneticileri tarafından "kötü" yaftası yiyor. İşin niye yapılmadığının cevabını aramak ve kamuoyuna inandırıcı bir açıklama yapmak yerine, o sorunu gündeme taşıyan gazeteciye "kötü" demek, çıkar yol olarak görülüyor. Bu çürük mantık yüzünden de herkes zarar görüyor. Hem kamu eliyle yapılan işler zamanında yapılmıyor hem de vatandaş mağdur ediliyor. Eleştiriden sonuç çıkarmak yerine, basına hücum etmek moda oldu. Erzurum, aslında basın geleneği bakımından nice büyük şehirlerin bile imreneceği bir yapıya ve geçmişe sahiptir. Ancak ekonomik şartlar yüzünden ne yazık ki Erzurum basını misal sanayisi gelişmiş kentlere oranla güçsüz kaldı. Bu durum da, kendisini atanmış ya da seçilmiş "kral" olarak gören kimi bürokrat ve siyasetçi tarafından "kolay lokma" olarak algılanıyor. Sesimi yükseltirsem, basını sindiririm… Bilmiyoruz, belki korkup sinenler vardır ama unutulmasın ki, basın bir iki kişiden ibaret değil. Yani her kuşun eti yenilmiyor. Basın yanlış ve yalan haber yapıyorsa, yargı yolu açık. Türkiye bir hukuk devletidir. Ne basın kendisini yargıç ve polis yerine koyabilir ne de laüseldir. Mahkemeye gitmek yerine, çareyi başka adreslerde aramak, sadece ilkellik değil aynı zamanda bir korkaklıktır. Haklı bir insan ne mahkemeden ne de basından korkmaz. Bazılarının aksine biz de diyoruz ki, "İyi ki Erzurum'da ağır aksak da yürüse bir basın var. Ya o basın da olmasa bu şehrin hali nice olurdu?"
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.