Bu tartışma bitmez…
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Bu sebeple, “biz bu mahkeme kararını tanımıyoruz” demek nasıl ki doğru değilse, “darbecilere verilen cezalar az olmuştur” ifadesi de bi o kadar yanlıştır. Yargı süreci henüz nihayet bulmuş değil. Sanıklar da temyize gidecek, savcılar da… Öyle ya mahkeme, savcının istediği cezanın en alt sınırını verdi, sanıklar ise, verilen cezayı külliyen reddediyor. (CHP Milletvekili Sinan Aygün hariç. O, mahkemenin kendisi için verdiği 13 yıl 6 aylık cezayı saygıyla karşıladığını açıkladı) Son sözü Yargıtay söyleyecek, ama besbelli ki noktayı da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi koyacak. Pek çok meselede olduğu gibi, toplum Ergenekon Davası’nda da ikiye bölündü. Hükümet ve cemaatle aynı çizgide olan kimseler, soruşturma ve yargı sürecini ateşli biçimde destekledi. Bu bağlamda… “Eğer bu operasyon başarıya ulaşmasaydı, seçilmiş iktidara darbe yapılacaktı” şeklinde düşünenler, büsbütün haksız değillerdi. Çünkü bugün hükümlü olan kimi paşaların darbe için adamakıllı hazırlık yaptıkları kabak gibi ortaya çıktı. Diğer yandan… Karşı cephe ise, tam tersini savunup durdu. “Laikliği ortadan kaldırmaya çalışıyorlar, Atatürk’ün kurduğu düzeni yıkmak istiyorlar, silahlı kuvvetleri zabıta teşkilatına çevirmenin peşindeler” türünden aşırı sert tepki verdiler. Dolayısıyla önceki gün Silivri’den çıkan karar için de “meşru olmayan mahkemenin, yargısız infazıdır” şeklinde konuşmaları sürpriz olmadı. Aslında kimse önemsemedi ama bu iki cephenin dışında, ya da iki cephe arasına sıkışıp kalan bir kitle var… “Siz ne düşünüyorsunuz?” diye soran yok belki fakat o kitle siyahla beyaz arasında onlarca daha renk olduğunu düşünüyor. İtiraf etmeliyim ki bendeniz de o kitle arasındayım. Başından beri ihtiyatla yaklaştım ve “ya taraf olursun, ya da bertaraf” diyenlere kulak asmadım. O paşaları cami avlusundan toplayıp götürmediklerini hatta bugün sanık olan ve ağır cezalar alan o insanların çoğunun sütten çıkmış ak kaşık olmadıklarını da biliyorum. Lakin bu karar beni tatmin etmedi… Çünkü: Tıpkı satrançta olduğu gibi şah’la piyonu aynı kutuya doldurdular. Daha da hazin olanı, “ben olmasaydım asker darbe yapacaktı, ben müdahale etmeseydim, önce MİT Müsteşarı’nı sonra da Başbakan’ı içeri alacaklardı” diyen bölücü başının dolaylı da olsa müdahil olduğu bir dava olduğu için kuşkularımdan bir türlü arınamadım… Darbe; bizim devlet geleneğimizde olan ve ne yazık ki askeri literatürde, “gerektiğinde çok lüzumlu bir araçtır” biçiminde okunan gayri ahlakı ve gayri hukuku bir olgudur. Kuşkusuz ki rezil bir durum… Bu dava, birçok mahsurlu yanına rağmen şayet bundan böyle darbe olgusunun ortadan kalkmasına vesile olduysa; sırf bu yanından ötürü, millet ve demokrasi adına kazançlı sayılırız. Şu talihsizliğe bakar mısınız? Ortadoğu’da ve Afrika’daki kimi uyduruk devletleri saymazsanız, bizden başka kaç millet var ki, 90 yıllık cumhuriyet tarihine bu kadar darbe sığdırabilmiş olsun… Mahkemenin verdiği cezaları, ben de fazla bulanlardanım. İlker Başbuğ için, “terör örgütünün başı” gibi gerçekten maişeri vicdanı kanatan bir hüküm icra olunması, mahkemeyi büsbütün tartışmalı hale getirmiştir. Görebildiğim kadarıyla hükümet kanadı, bu hükmü ayakta alkışlamadığı gibi sanki hafiften mahcup da oldu. Başbakan Erdoğan’ın, “İlker Başbuğ’a terör örgütü lideri” denilmesini tarih affetmez” şeklindeki değerlendirmesine karşın, mahkemenin Başbuğ’a en ağır cezayı vermiş olması, belli çevrelerde şok etkisi yarattı. Kenan Evden darbe yapmış ve bu ülkeyi yıllar yılı sıkıyönetim kanunlarıyla yönetmiş bir eski asker. Şimdi yargılanıyor. Diyelim ki ömrü vefa etti davanın sonunu gördü. Suçlu bulunsa - ki suçlu olduğu zerre kadar tartışma götürmez- bundan daha fazla bir ceza mı alacak? Biri darbe yapmış, öteki mahkemeye göre teşebbüste bulunmuş. İdam cezası olmadığına göre, verilecek en ağır ceza bu işte, yani müebbet. İlahi adaletten önce son sözü Yargıtay söyleyecek. “Ergenekon siyasi bir davadır ve o davaya bakan mahkeme de özel talimatla hareket etti” diyenler bir an için haklı olsalar bile aynı kanaat Yargıtay için de geçerli değildir herhalde… Nasıl ki kanunları sevmek ve onlara aşık olmak zorunda değiliz, ama uymak ve saygılı olmak mecburiyetindeysek; mahkeme kararları için de bu geçerli… Bu dava vesilesiyle birileri çok acılar çekti, birileri sevinç çığlıkları atıp durdu ama kabul edelim ki Türkiye olarak çok şey de öğrendik. En basitinden devletin öteki yüzünü tanıma şansı elde ettik. Biz yine de “adaletin kestiği parmak acımaz” diyelim. Çünkü bir toplumun hukuka ve adalete olan inancı tükenirse, asıl felaket ve en büyük darbe odur. Yarın bayram… Bir ramazanı daha hayırlısıyla uğurluyoruz. Bu sürede ölenler oldu, doğanlar oldu. Daha dün de mali müşavir Adnan ağabeyinin babasını toprağa verdik. Allah rahmet eylesin. Avlarlı Efe hazretlerinin söylediği o bayramları bir daha görür müyüz, göremez miyiz bilinmez, ama bayram yine de bayramdır ve güzeldir. Allah bayramınızı mübarek kılsın inşallah…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.