DERSHANE…
Büyüklerimiz, “müesseseler ihtiyaçtan doğar” demiş. Yerinde bir tespit… Talep olmasaydı dershaneler hiç bugünkü yapısında olabilir miydi? Olmazdı tabii ki… İster cemaatin tekelinde olsun isterse farklı kesimlerin, gerçek değişmiyor: Bu ülkede binlerce dershane, o dershanelerden yararlanan yüzbinlerce öğrenci, binlerce öğretmen ve çalışan var… Ve çocuklarının yarınları için o dershanelere umut bağlamış milyonlarca veli… Dershane gerçeği öyle bir noktaya gelip dayanmış ki mesele, dershaneyi onaylayıp onaylamamaktan çoktan çıkmış. Siz isteseniz de istemeseniz de eğitim sistemin ana iskeletinde dershane diye bir gerçek var. Devlet eliyle verilen eğitim yetersiz ve yavan olduğu için dershanelere ihtiyaç duyulmuş, duyulmaya da devam ediliyor. Şayet maarif sistemi yaz-boz tahtasına çevrilmeseydi ve de kentteki bir gençle taşradaki gence, eğitimde fırsat eşitliği tanınmış olsaydı, dershaneler bugün birer müşterisiz emtia gibi zail olurdu. Başarılamadı… Dört yıllık lise eğitiminde doğru dürüst öğretmen göremeden mezun olan on binlerce gencimiz var. Unutmayınız ki o gençlerin içinde üniversiteyi kazananlar bu şansı, büyük oranda dershaneler sayesinde elde edebiliyor. Yani başka bir ifadeyle devlet, temel ödevlerinden biri olan eğitimi bi hakkın herkese eşit biçimde sunamadığı için dershaneler eksik tamamlıyor. Bendenizin de hayalini kurduğu eğitim sisteminde dershanelere yer yok; ancak görüyorum ki temenni etmek başka, hayatın pratikleri bambaşka… İkisinin arasında derin uçurumlar var. Devlet eliyle eğitim zaten ticarileşmiş bir sektördür. Bu sektörün içinde dershaneler ise bir cüz… AK Parti Hükümeti, sanki eğitim sistemini dörtbaşı mamur hale getirmiş, bir tek dershaneler kalmışçasına hareket ediyor. Oysa bu doğru değil. İşte Doğu Anadolu… Hâlâ büyük açık var. Öğretmeni ve yeterli derslikleri olmayan okullarda üniversiteye hazırlanan binlerce genç, umutsuzca çırpınıp duruyor. Devlette biliyor ki o gençlerin içinden ancak binde biri üniversiteye gidebilecek… Ama buna rağmen, “dershaneleri kapatıyorum” diyebiliyor ve kendi eksiğini ısrarla görmezden geliyor. Meselenin hukuki boyutu, iktisadi sonuçları, yasalar karşısındaki durumu bahsidiğer… Asıl fiili duruma bakmak lazım. O da şudur: Bu ülkede milyonlarca aile, çocuğunu zorunluluk sonucu dershaneye gönderiyor mu göndermiyor mu? İstisnai durumlar hariç; söyler misiniz dershaneye giden bir genç mi üniversiteye daha yakın, yoksa dershane önünden dahi geçmemiş olan bir genç mi? Elbette ki anlıyoruz, bu tartışmanın arka planı tamamen siyasidir. AK Parti ile cemaat arasında bilek güreşi yapılıyor. Cemaat, “AK Parti bizim sayemizde iktidar oldu ve bizim sayemizde büyük reformlar yapabildi” diyor; AK Parti ise, “Belki öyle, ama artık size ihtiyacımız yok. Arkamızda yüzde elliye yakın oy potansiyeli var. Sizin dayatmalarınıza mecbur değiliz” şeklinde posta koyuyor. Benim çıplak gözle gördüğüm manzara bu… Yoksa devlet, vatandaşın dershanelere ödediği milyarları umursuyor filan değil. Bu sürece, eğitim meselesi olarak değil iktidar kavgası diye bakmalıyız. Soru şu: AK Parti mi kazanacak, cemaat mi? Maç henüz başladı, şimdilik AK Parti avantajlı gibi ama değil mi ki maç 90 dakika… Dershanelere karşı olan biri olarak söylüyorum: AK Parti bu metotla sağlıklı bir sonuç alamaz. “Devlet benim, yetki bende. Yaptım oldu derim ve olur” Eyvallah… Vaziyet de göstermektedir ki böyle olacak. Lakin her zaman iki kere iki dört etmiyor ki… Bugünlerde herkes birbirine aynı şeyi soruyor: Bu kavgada AK Parti mi haklı, cemaat mi? Kim haklı kim haksız bilemem, ama bizim Tortum’da tam da bu durumlar için söylenmiş bir söz vardır: Devletle bostan ekenin gerisinde hıyar biter!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.