Fırıncı çıraklığından genel sekreterliğe…
Birileri sırf arkaları çok güçlü olduğu için asla hak etmediği halde paraşütle bir makama tepeden indirilebiliyor!
Bu, ülkemizde çok sıkça olmakla birlikte neredeyse dünyanın her yerinde rastlanır bir durumdur.
Ve fakat azizim, günün sonunda paraşütle indirilen o arkası çok güçlü zatın akıbetine bakmak lazım…
Tecrübeyle sabittir ki…
Yüzde doksan dokuzu Yunanlılar misali “geldikleri gibi gidiyorlar”
İster özel sektörde isterse devlette fark etmez, kim ki hayatında bir başarı öyküsü yazmışsa hiç şüphesiz ki onun arka planında ciddi bir emek, mücadele, samimiyet, cesaret ve yarınlara dair umut vardır…
Kalıcı olanlar işte bu insanlardır.
Diğerleri sabun köpüğü misali bir parmak suda akıp gider.
Beş çocuklu yoksul bir ailenin ikinci çocuğu…
Anne de baba da okul yüzü görmemişler.
Ve fakat çocukları okusun, “adam olsun” diye hep çocuklarının arkasında durup onları desteklediler.
Adı, Oktay…
İlk, orta ve lise tahsilini mahalle mekteplerinde tamamladıktan sonra, Atatürk Üniversitesi’nde işletme okudu. Cebinde beş kuruş para olmadığı halde, Almanya’daki “gurbetçi” teyzesine güvenerek, yüksek lisans yapmak üzere ta Almanya’ya gitti.
Çünkü hedefi, azmi ve ülkesine dair sarsılmaz bir inancı vardı.
Almanya’da ne yediği önündeydi, ne de yemediği ardında…
Teyzesi, evinin kapısını açmıştı açmasına ama Oktay için bu her şeyin bi tamam olduğu anlamına gelmiyordu ki…
Almanya’da iki yıl kaldı ve yüksek lisans eğitimi aldı.
Gündüz üniversitede ders yaptı, geceleri de gurbetçi bir Türkün fırınında çırak olarak işe başladı.
Oktay’ın hikâyesi hem uzun hem de trajik…
Belki bir gün onu da yazarım…
Yüksek lisansını tamamlayıp Türkiye’ye döndü.
Önce bir devlet bankasında uzman adayı olarak işe başladı ve sonra Kars Serhat Kalkınma Ajansı’na geçti.
Senelerce burada çalıştı, bir yandan da eğitimine devam etti.
Atatürk Üniversitesi’nde, alanında doktora yaptı.
Başarı hikâyesi de tam olarak burada başlıyor.
Oktay’ın arkasında ne bir dayı ne de çok hatırlı bir siyasetçi yoktu.
Yalnızca başarılarla dolu bir özgeçmiş…
Hani “bu ülkede adamı olmayan bir yere gelemez” diyoruz ya, çoğu zaman da bu iddiamızda haklı çıkarız…
Lakin…
Bu kez Oktay’ın şahsında kocaman bir ezber bozuldu…
Devlet, Oktay’ı Kars’tan alıp Erzurum Kuzey Doğu Anadolu Ajansı (KUDAKA) başına, yani genel sekreterliğine getirdi.
Almanya’daki fırıncı çırağı Oktay, dev bir bütçesi olan önemli bir kurumun başında artık…
Oktay Güven…
Rahmetli Hakkı ağabeyi ve Fahriye ablanın oğlu…
Dün ajansa düşen haberden öğrendim, bizim Oktay, yani akrabam Oktay KUDAKA Genel Sekreteri olmuş…
Evet; bu ülkede fırsat eşitliği noktasında sorunlarımız var.
Evet; bu ülkede hâlâ arkası çok güçlü olanlar layık olmadıkları halde bazı makamları işgal ediyorlar.
Evet; bu ülkede hâlâ FETÖ’cüler devletin kılcal damarlarında dolaşmayı sürdürüyorlar.
Evet; bu ülkede hâlâ “namuslular, namussuzlar kadar cesur” değiller.
Evet; bu ülkede (çok şükür ki) deveyi hamuduyla götüren açgözlülerin türlü dalaverelerine karşı mevzubahis vatan olunca gözünü budaktan sakınmayan yiğitler var…
Ve…
Bu ülkede adalet var…
Bu ülkede liyakata verilen önem var…
Bu ülkede devletin vicdanı var…
Fırıncı çırağı Oktay, KUDAKA’ya Genel Sekreter oldu ya, sizi temin ederim ki, yarınlara dair olan inancım büsbütün arttı.
Bu ülkede haksızlık, torpil, iltimas yoktur demiyorum.
Dediğim şudur: Bütün bunlara rağmen bu ülkede, hâlâ ciddi bir devlet ahlakı ve adalet var.
İlla da bir örnek diyorsanız, işte size buyurun Oktay Güven…
Arkasında da önünde de hiçbir koruyucu kalkan yok.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.