İyi ki bir Belma ablamız var…
Şehirlerde, kazalarda, beldeler ve köylerde iki tür insan yaşar…
Bu insanların bazıları bulundukları yerin “sakini”dirler. Bazıları da o yerin “sahibi”dirler.
İbn-i Haldun’un Mukaddime’sinde “mahsurlu” gördüğü “şehir asabiyeti” ile “şehrin sahibi” olmak birbirine taban tabana zıt meselelerdir.
Asabiyet; çoğu zaman aklın da, vicdanın da, ahlakın da, hukukun da önüne geçer. Yine İbn-i Haldun’a göre, asabiyet “ilkellik”tir.
Ama “sahip”lik aidiyettir, özveridir, esirgemektir, hak hukuk peşinde koşmaktır.
Bu girişi, şunun için yapma ihtiyacı duyduk.
Biz Erzurumlular da umumiyetle “sahipsiz şehir” anlayışı mukim durumdadır!
Meselenin uzmanları, enikonu bir tetkik yapsalar Allahualem, bu anlayışı kavi kılan sebeplere ulaşabilirler.
Hoş biz gazeteciler olarak bu anlayışı haklı çıkaracak onlarca hadiseye birebir şahitlik ettik, etmeye de devam ediyoruz.
Ankara’da ya da herhangi bir şehirde (Erzurum en başta) diyelim ki bir makama bir atama yapılacak.
O makama da bir çok talipli var, ama liyakat ve mevzuat gereği, en güçlü aday bir Erzurumlu…
Buna rağmen o Erzurumlu Ankara’da siyaseten bir referans bulamadığı için hakkı olan o koltuğa oturamaz.
Elbette ki istisnalar da var.
Oldum olası siyasetçiler, bürokratları kendilerine potansiyel rakip gördüklerinden devlet içerisinde ilerlemelerini, makam olarak yükselmelerini istemezler.
İşte bu noktada “şehrin sahipleri” devreye girer…
O kimselerin illa da Erzurum vekili olacak diye bir kaide yoktur.
Misal; Mihrimah Belma Satır…
Erzurumlu, ama AK Parti İstanbul milletvekili…
AK Parti’nin kurmay heyetinden…
Bir kez telefonda görüşmenin dışında kendisiyle bir tanışıklığım yok, lakin doğru söylediklerine itimat ettiğim onlarca dostum, Belma Hanımın, Erzurum için nasıl canla başla bir mücadele verdiğini anlattılar bana…
Hakkı yenilmek istenen yahut da siyaseten sahipsiz diye layık olduğu makamdan uzaklaştırılmaya çalışılan birçok hemşerimiz, aynı zamanda hukukçu olan Belma Hanım sayesinde kadre uğramaktan kurtuldu.
En müşahhas hadiselerden sonuncusu Dr. Selçuk Bozhalil’dir.
Selçuk bey, Tuzla Devlet Hastanesi’nin başhekimi…
Geçen hafta durup dururken, bakanlık nezdinde etkili olan bir lobi, Selçuk Bozhalil’i yiyip, yerine kendi adamlarını başhekim yapmak istedi.
Selçuk Bozhalil başarısız olsa, hastaneyi layıkıyla yönetemiyor olsa eyvallah…
Ama bilen biliyor ki, Selçuk Bozhalil, ülke çapında en başarılı başhekimlerden biridir.
Buna rağmen güçlü lobiler, bakanlıklarda diledikleri gibi at oynatıyorlar.
Mesele, başhekim olup olmak değil. Mesele, başarılı bir insanın arkasında durup duramamaktır.
Kaderin cilvesine bakın ki, Selçuk Beyin arkasında Belma Hanım durdu ve onun kurtlar sofrasında parçalanmasına izin vermedi.
Şimdi size sorarım, “şehrin sakini” olmak mı marifet, “şehrin sahibi” olmak mı?
Erzurum’un, unvanları boylarından büyük nice sakinleri var, fakat Erzurum’un bir de isminin, namının duyulmasından çok da hazzetmeyen Belma Hanım gibi sahipleri var.
Aynı Belma Hanım, bir iki yıl önce de ülke çapında tek kadın TRT il müdürü olan Ayça Alemdar’a aynı kadirşinaslığı göstermişti.
Bilmediğimiz daha neler var…
“Sahipsiz Erzurum” yakarışı büsbütün bihakikat değil elbette ki… Lakin Atatürk’ün ifade ettiği gibi, “bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti de kimsesizlerin kimsesidir.”
Belma Hanım gibi yüreği cüssesinden büyük kadınlar sayesinde de, her mazlumun ve her haksızlığa uğramış kimsenin sığınacağı güvenli bir liman, ana kucağı gibi sıcak bir yurttur, Türkiye…
Bu sebepledir ki, bu cennet vatanımızın ve yeryüzündeki son Türk devletinin sakini değil, sahibi olalım…
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.