Kendi ayağımıza sıkıyoruz...
Tam olarak aynı şey değil ama mantalite bakımından birbirine benziyor. Orhan Pamuk, “Türkler 1 milyon Ermeni, 200 bin Kürt katletti” demişti ve ertesi sene her edebiyatçının hayalini kurduğu Nobel’e ulaşmıştı.Muhterem Hariciye Vekilimiz Ahmet Davutoğlu’nun, “böyle bir konuşma yaparsam illa ki Nobel barış ödülü de bana verilir” şeklinde düşündüğünü iddia etmiyoruz; ancak Erivan’daki muhteşem manifestosu öylesine çarpıcı bir etki yarattı ki, bırakın Ermenistan halkını tâ Amerika’daki diaspora heyecana kapıldı! Malumunuz tehcir, Osmanlı’nın son döneminde İttihatçıların devri iktidarında cereyan eden ve tarihe 1915 olayları diye geçen, zorunlu bir göçün adıdır. Çarlık Rus Ordusu içinde sözde asker olarak Doğu Anadolu’ya giren Ermeni çeteleri, her türlü fırsatı değerlendirerek, üzerlerindeki Rus askeri üniformalarıyla sivil halka saldırdı. Sonra öyle bir şey oldu ki Ermeni çetecilerine arayıp da bulamayacakları gün doğdu: Rusya’da Çarlık dönemi yıkılıp yerine Bolşevikler geldi. Bu hesapta olmayan gelişme üzerine, Rus Ordusu işgal altında tuttuğu topraklardan geri çekilmek zorunda kaldı. Erzurum ve çevresi de işte bu sayede Ruslardan kurtulmuş oldu. Fakat o Ruslar bir yıl önce askermiş gibi beraberlerinde getirdikleri Ermeni militanları geri götürmedi, bilakis onları iyice silahlandırıp adeta Doğu’yu teslim ettiler. Tam sayıyı bilen yok… Tarihçiler, en az 300 bin Müslüman Türk’ün Anadolu genelinde Ermeni çeteciler tarafından hunharca katledildiğini belgeleriyle kanıtlıyor. Seksenli yıllara, Ermeni mezalimine duçar kalmış ve şans eseri ölümden kurtulmuş tanıkların anlattıkları mührünü vuruyordu. Van’dan Hakkari’ye, Muş’tan Bitlis’e, Erzurum’dan Diyarbakır’a kadar onlarca yerleşim yerinde, Ermeni çetecilerin katlettiği mazlum ahalinin izleri hâlâ taptaze duruyor. Muhterem Hariciye Vekilimiz Ahmet Davutoğlu, Erivan’da “…1915 olayları, ittihatçıların yaptığı gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz. Tehcirden geriye doğru tarihi yazınca Ermeniler tamamen vatana ihanet eden, tehciri hak etmiş bir kitle olarak görünüyor… ” dedi. İlk kez bir Türk devlet adamı tehcir konusunda diasporaya yakın bir tespitte bulunmuş oldu. Yıllardan beri Türkiye başta Amerika olmak üzere, dünyanın dört bir yanında tam da bu tespite benzer bir yaklaşımla Ermeni soykırımı yapmakla itham ediliyor. “Stratejik derinlik uzmanı” muhterem vekilimiz, zaman zaman sadece bizleri değil dünyayı da şaşırtan “açılım”larda bulunabiliyor. Misal; “Türkiye, komşularıyla sıfır sorunu olan bir ülke olacak” demişti. Geldiğimiz nokta ortada. Baktı ki bu politika ne komşuda tuttu ne de Batılı ortaklar tarafından itibar gördü, bu kez de “anlamlı yalnızlık” diyerek, hariciye politikasına yön verdiği ülkesinin dramatik halini özetledi. Er ya da geç papaz olmadığımız komşumuz kalmayınca derinlik uzmanı Davutoğlu hocamız, “şansımızı bir de Ermenistan’la deneyelim” demiş olacak ki, Tehciri “büyük bir insanlık faciası” olarak, hem de Erivan’da dile getirdi. Başta Ermeniler olmak üzere, Türkiye’yi bu noktadan vurmak isteyen kim varsa hepsi ayakta alkışladı. Çünkü inandılar ki bu sözün bir sonraki adımı “evet soykırımı tanıyoruz” demek olacaktır. Bu son sözü diyebilir mi, diyemez mi, bilemeyiz. Lâkin diaspora sanki o söz söylenmişçesine zil takıp oynamakta. Evet; tehcir sırasında, yol koşulları ve güvenlik zaafı sebebiyle hayatını yitiren Ermeniler oldu. Ama bu bir devlet politikası ve sistematik bir uygulama değildi; hele hele de soykırım asla sayılamaz. Davutoğlu’nun bu kadar sıradan bir gerçeği bilmiyor olması söz konusu bile olmayacağına göre, tehciri “facia” olarak tanımlaması, en hafif şekliyle, Türkiye’nin kırmızı çizgisini pembeye dönüştürmüştür. Unutmayalım ki pembeye dönüşen kırmızı gün gelir mavi de olur, sarı da… Gün de gelir ortada renk de çizgi de kalmaz. Türkiye her yıl “amandır Amerika Kongresi soykırım demesin”, “amandır ABD Başkanı o gün yapacağı konuşmada soykırım kelimesini ağzına almasın” diye kendini parçalayıp duruyor. Çünkü soykırım denilmesinin ardından nelerin olabileceğini aklı başında olan herkes biliyor. Tarihçiler, İttihatçılar’ın kaptanı Enver Paşa için “vatan haini” denilmesini aşırı abartılı bulduklarından “romantik maceraperest” demişler. Hoş Ahmet Davutoğlu da tıpkı Enver Paşa gibi olmadık hayallerin peşinde koşarak Türkiye’yi uçuruma sürüklüyor demiyoruz, fakat muhterem hariciye vekilimizin izlediği bu yol da yol değil. Dün Erzurum’da MHP ve CHP il başkanları birbirinden bağımsız halde düzenledikleri basın toplantısında Davutoğlu’nun bu “muhteşem tespit”ine tepki gösterdiler. Haklıydılar… Peki Ankara ne yaptı? Orasını ne siz sorun ne biz söyleyelim. Ankara şu sıralar bol bol üç maymunu oynuyor. Muhalefet bile seçimden başka bir gerçek tanımıyor. Hal böyle olunca da Hariciyemiz yeni maceralara yelken açıp duruyor. Türkiye enteresan bir ülke olup çıktı. Baksanıza dün de Erzurum’un da eski valilerinden olan Mustafa Malay, büyük ifşaatlarda bulunmuş! Demiş ki, “Türk Ordusu 1992’de Şırnak’ta yüzlerce masum vatandaşı öldürdü.” Malay tam da dediği dönemde Şırnak Valisi’dir… Haydi askere bindirmenin geçer bir akçe olduğunu biliyoruz da, “Türk askeri” deyince, bu aynı zamanda Türk devleti anlamına gelmiyor mu? Dur bakalım ne olacak demiş ya adam… Biz de öyle diyelim, dur bakalım ne olacak. Ha bire kendi ayağımıza sıkıp duruyoruz.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.