Kimse Erzurum’u “coronavirüs merkez üssü” ilan etmiş değil…
Sosyal medyadaki yalan yanlış haberler yüzünden şehirde panik havası oluştu…
Şayet fısıltı gazetesinde söylendiği gibi yani “Türkiye’de coronovirüse yakalananlar Erzurum’da karantina altına alınacak” olsa elbette buna aklı başında olan herkes itiraz eder, gayet doğaldır ki biz de istemeyiz.
Lakin bizzat Vali Okay Memiş’le görüştüm.
Olayın aslı böyle değil.
Erzurum’a, başka şehirlerde coronavirüse yakalanabilecek kimselerin getirilmesi planlanmış filan değil.
Başka bir ifadeyle devlet, Erzurum’u “coronavirüs merkez üssü” ilan etmedi…
Olay şu: İran veya Gürcistan’daki Türk vatandaşları ülkelerine geri gelmek istediklerinde, eğer karayoluyla gelecek olurlarsa, Erzurum, Doğu’daki kontrol merkezlerinden biri olacak.
Yoksa münhasıran bütün coronavirüs vakaları Erzurum’da tutulacak değil.
Şüyuu vukuundan beter, dedikleri bu olsa gerek…
Aslında vatandaşın endişelenmesi hiç de yersiz değil.
Fakat gerçek tam da dilden dile yayılan rivayetler gibi olmadığı için gerçekle yalanı ayırmak lazım…
GİZLİ BİR SORUN VAR AMA KİMSE GÖRMÜYOR!
Geçtiğimiz pazartesi günü gazeteniz Palandöken çok ciddi bir tehlikeye dikkatleri çekmişti, lakin görüyorum ki işin bu boyutu ne yazık ki sandığımız kadar ciddiye filan alınmamış…
Hem devlet, hem de vatandaş işin bu yanını ıskalayıp duruyor.
O tehlike: Ülkemize illegal yollardan yani kaçak giren göçmenler!
Bu kaçak göçmenler, Doğu’da İran üzerinden geliyorlar.
İçlerinde Pakistanlı, Afganistanlı, Afrikalı ve Asyalılar var.
Hemen her gün medyada görüyorsunuz onları, yollarda minibüslerin içerisine balık istifi gibi yüklenmiş çaresiz insanlar…
Bu kimseler gümrükten girmiyor ki, sağlık muayenesinden geçiresiniz.
Bu ciddi tehlikeyi bir kenara bir kez daha not düşerek, hastane meselesine dönecek olursak…
Evet; vatandaşın da basının da kaygısı, uyarıları ve itirazları yerli yerindedir.
Sorun; sosyal medyada olayın aslı astarı tam olarak bilinmeden panik havası yaratılmasıdır.
Öyle bir algı operasyonu oluştu ki, sanki Erzurum’a bugünden itibaren yüzlerce coronavirüs hastası nakledilecek ve bu hastalar yeni yapılan hastanede karantina altına alınacak.
İşte öyle değil, iyi ki de değil hani…
Şu günlerde tüm illerde hastanelerin belki de tamamında muhtemel bir vakaya karşı teyakkuz durumu zaten söz konusu…
Ama bazı hastaneler biraz daha özel biçimde hazırlık yapmış o kadar…
Erzurum da işte bu fasıldan…
Kaldı ki Türkiye’de resmi açıklamalara göre, şimdilik coronavirüs vakasına rastlanmadı.
Gerçi Sağlık Bakanı, “… bu olmayacağı anlamına da gelmez” dedi, ama…
En azından şimdilik yok…
Baksanıza…
Dört bir taraftan “virüs kuşatması” altındayız.
Batı’da Yunanistan…
Güney’de Irak…
Doğu’da İran…
Karadeniz’de Gürcistan…
Besbelli ki bu meşum virüsün kapımızı çalması an meselesi…
Virüs büyük bir hızla tüm dünyaya dalga dalga yayılıyor.
Çin’in dışında İtalya, Uzak Doğu, Irak ve İran’da ölü sayısı artarken, birçok ülke de diken üzerinde…
Bütün temennimiz, ülkemizin ve insanımızın asrın bu ölüm silahının hedefine girmemesi…
Baksanıza Çin’de coronovirüs tedavisi görüp ve hastaneden iyileştiği gerekçesiyle taburcu edilen yüzlerce kişide yeniden aynı virüse rastlanmış.
Muhtemelen şu sıralar Amerika’daki küresel ilaç baronları, ellerini ovuşturarak bu seri ölümlerin üzerinden elde edecekleri onlarca milyar doların hesabını yapıyordur.
“Aşı bulundu, ama ölü sayısının on bini geçmesi ve dünyanın büsbütün paniklemesi bekleniyor” türündeki haberleri asla yabana atmayın…
Erzurum halkı korkmuş ayıp mı, işte dünyanın hali ortada…
Korkarım ki bir kısım insanlar coronovirüsten olmasa bile panikten yitip gidecek…
Besbelli ki bu yeni yüz yılın “üçüncü dünya savaşı”, virüsler üzerinden olacak.
Öyle olmasaydı hiç, Batı’da biyolojik ve kimyasal silahların artık çağdışı olduğunu anlatan kitaplar yazılır mıydı?
Bir düşünür aynen şöyle demiş:
“Birinci harp top ve tüfeklerle yapıldı, ikinci harp atom bombasıyla yapıldı, üçüncü harp biyolojik silahlarla yapılacak. Dördüncü harp ise, taş ve sopalarla olacak.”
Eski çağlardaki savaşlarda, bir ordu bir kaleyi kuşattığı halde düşüremiyorduysa eğer, mancınıklar marifetiyle o kaleye, insan dışkısı, insan cesedi ve hayvan leşleri atarlarmış.
Böylelikle kaledeki herkese ölümcül salgın hastalık bulaşırmış…
Demek ki, aradan geçen bunca asra rağmen değişen bir şey olmadı:
Dün o mancınıkları kullananların kimler olduğuna bakarsanız, bugünü daha iyi anlarsınız…
Emperyalistler, dünyayı nasıl şekillendirmek istiyorsa ona göre yeni bir “silah” icat ediyorlar!
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.