Yetki hakimde, sorumluluk Vali'de!
Evrensel kuraldır, yetki varsa sorumluluk vardır. Yani bizdeki uygulamanın aksine, medeni hiç bir ülkede yetkisi olmayan kimse, bir sorundan ötürü sorumlu tutulamaz. Ne kadar yetki, o kadar sorumluluk... Eskiler bu durum için şöyle demiş: Davul benim boynumda, tokmak başkasının elinde... Bu, bir itiraz hatta isyan sebebidir. Muhterem hemşerimiz merhum Nurettin Topçu, "İsyan Ahlakı"nda bu mefkureyi etraflıca anlatmaktadır. Hadise şu efendim: Seçim sath-ı mailinde, partilerin propaganda işlerinden, hangi partinin hangi meydanda konuşması gerektiğine karar verilmesinden, (Erzurum örneğinde yaşandığı gibi) hangi TIR'ın hangi caddelerde dolaşmasının uygun olup olmadığına kadar... Neredeyse bayrak ve flama renginin saptanmasına kadar her türlü eyleme karar veren yegâne mercii illerdeki seçim kurullarıdır. O seçim kurulunun başında bir hakim -ki, genelde o hakim o şehirdeki hiç bir dengeden, arka plandan, kültürel ve siyasal yapıdan, muhtemel tehlikelerden ve de kimin ne olup olmadığından zerre kadar haberi yoktur. Öylesine bir adamdır ama rastgele bir atamayla hayati karar verme sadedindedir. Görünürde bir şehrin asayişi ve her türlü sorumluluğu vali'dedir. Vali de yetkilerini ilgili birimlere dağıtır. Lâkin seçim öncesi durum hiç de böyle değildir. Çünkü tüm yetkiler, o şehrin hiç bir caddesini, sokağını, meydanını, partisini, dengeleri, sosyal yapıyı bilmeyen (ne yazık ki bilmek için de hiç bir çaba harcamayan) bir hakime verilir! Burnunu adliyeden çıkarmayan o hakim, kağıt üzerinde şehrin mukadderatı üzerine hüküm bina eder. Tıpkı önceki gün Erzurum'da olduğu gibi... Allah korusun. Dün de yazdık, şayet önceki gün Erzurum'da kolluk kuvvetleri işlerini bi hakkın yapamamış olsaydı, şehirde kan gövdeyi götürecekti. Peki bu vahim durumdan o hakimin haberi var mı? Yok... Hatta hiç umurunda bile değil. Nasılsa herkes zannediyor ki HDP'ye İstasyon Meydanı'nı tahsis eden Vali'dir. Oysa Vali, yalnızca verilen kararı uyguluyor. Bir hakim iki satır yazı yazarak bir şehri dilediği gibi cehennemin ortasına atabiliyor. Sorumluluğu yok. Zira, yargı bağımsız! Vay be! Şehirde kan gövdeyi götürecek, karşıt görüşlü insanlar birbirlerini doğrayacak fakat buna sebep olan hakim değil de o şehrin valisi, polis şefi ve jandarma komutanı ipin ucuna gidecek! Yahu Allah aşkınıza böyle saçma sapan bir sistem olur mu? Yetki kimdeyse, ipin ucuna da onun gitmesi gerekmez mi? Hiç bir seçim insan hayatından daha kıymetli değildir. Erzurum'da önceki gün onlarca kişi birbirini boğazlayıp öldürmediyse bu, öncelikle Allah'ın bir lütfudur, sonra da bu şehirde, bu iş için görevli olan insanların işini iyi yapması sayesindedir. Anlayacağınız davul valinin boynunda, tokmak hakimin elinde... Neresinden ve nasıl bakarsan bak, tam bir tutarsızlık! Tefessüh etmiş bir sistem... Çare ne mi? Söyleyelim: Çare Başkanlık sistemi... İster inanın isterseniz inanmayın, bu tefessüh etmiş sistemi yani statükoyu korumaya devam edin... Sorumluluk var, yetki yok! Ya da... Yetki var, sorumluluk yok! Kazlara çoban olan tilki bile bu kadarını hayal edememişti. Şu tespitle noktalayalım: Önceki gün Erzurum'da asayişe dair her ne vardıysa tüm sorumluluk Vali Ahmet Altıparmak'taydı. Şayet bir fatura kesilecektiyse doğrudan hesap ona gidecekti. Güzel... Lâkin önceki gün Erzurum'da o gerginliğe sebep olan tek kişi ise, hakim bilmem kimdi... Kamuoyu ne o hakimin adını biliyor, ne de kendini tanıyor. Yasanın verdiği yetki gereği mühür adamda, dolayısıyla Süleyman da O... Oysa tek sorumlu vali idi. Dağları aşan yetkisi var ama sorumluluğu yok... Siz eğer buna "adalet" veyahut da "demokrasi" diyorsanız, inanınız ki sadece kendinizi kandırıyorsunuz. Bu sefer ucuz atlattık, bir dahakinde bu kadar şanslı olmayabiliriz...
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.